-29.Bölüm- "ÇIĞLIK"

Start from the beginning
                                    

"Deli çağın, deli çocuğu..."

Karınca kardeşler dikkatle onu dinliyordu. Birkan'a göz ucuyla baktığımda o da başı hep yerde, bir yere odaklanmış gibiydi. Bende Orhan amcanın tek bir mimiğini kaçırmamak adına yüzüne baktım.

"Mutlu olmak güzeldir. Mutluluk insanın daha çok yaşama isteğini arttırır. Mutlu etmek ise daha muazzam bir mertebedir. Tebessümün sadaka olduğu bir din de mutlu olmayı teşvik eder. Bir insana gülüyorsunuz, o da size bakıp gülüyor. Ha, her gülen mutlu mudur, hayır. İnsanoğlu bu konuda pek ikiyüzlüdür. Üzgünken gülümser, mutluyken suratını asar. Gariptir, bu nedenle. Fakat bir tebessümle dünya mı düzelirmiş demek yerine, ben bir güleyim de, sadaka olsun demek düşer bizlere." Tane tane, insanı dinlendirici, adeta kalbini okşayıcı sesi ile her kelimesindeki mimiğini ezberlemiştim sanki. Söyledikleri ise... Güzeldi.

"O zaman da, af buyurun ama, ne gülüyon lan, diye kızıyorlar patron." dedi Sami, o anları hatırlamışça bıkkın bir halde.

Orhan amca gülmesini bir tık arttırıp "Haklısın evlat. Nasıl selam vermek her kişiye değil, tebessüm de er kişiye olmalı." dedi.

Sami hayran dolu bakışları ile beraber anladım dercesine başını salladı. Tekrar Orhan amcaya baktım.

"Ne üzülmek, ne üzmek için geldik bu dünyaya da bakmayın işte, biz de bir ademoğluyuz." dedi halının üzerinde bir noktaya odaklanmışken.

Birkan konuştu sonra "İmtihan için gelmedik mi bu dünyaya?" dedi sakince.

Orhan amca hala aynı pozisyonda Birkan'a hiç bakmadan başını salladı.

"İmtihan varsa üzülmek kaçınılmaz değil midir?" dedi Birkan merak dolu ses ile.

"İmtihanı geçen, kaçanlar olduğuna göre, değildir." diye cevapladı Orhan amca Birkan'a bakarken.

"Yani geçmek için, kaçmak mı gerek üzülmekten?" diye bir soru daha yöneltti Birkan. Doğrusu bu konuşma adlandıramadığım bir heyecan doldurmuştu içime.

"İmtihanı da kahrı da veren Allah'tır. Hatta 'La rahate fi'd dünya' yani dünyada rahat yoktur, diyen de kainatı noksansız yaratan Allah'tır. Ama imtihanda, üzülmekten kaçıp öyle ki yolunu kaybettirmek de haktır." dedi Orhan amca. Bilmece gibi konuşuyordu. Sonradan fark ettim de Allah kelimesi beni rahatsız etmiyordu. Bir oyunda olduğum içindi sanırım. Beynim kalbime, buna alışmam gerektiğini güzelce tembihlemiş de olabilir.

Birkan, onaylar biçimde başını sallarken, Selim konuştu bu sefer. "Üzülmek, insana zararlı olduğu halde neden yaratmıştır Allah?" diye bir soru yöneltti.

"Üzülmenin zararları olduğu kadar yararları da vardır." diye gayri ihtiyarı gülümsedi Orhan amca.

Selim de başını hafiften sallarken "Anladım. Hırsızlık yapan adam, yaşlı kadının mendil satarak kazandığı parasını çaldığı için üzülür ve yaşlı kadına parayı geri verir." dedi jest ve mimiklerini kullanarak.

Birkan sakallarını düşünür vaziyette kaşırken"Vicdan ortaya çıkar ve günahından geri döndürür." diye mırıldandı.

Hepsi onaylar biçimde bir şey diyordu. Konuşmanın başından beri her kafadan gelen sese başımı çeviriyor aynı zamanda konuşulanları kavramaya çalışıyordum.

"O halde imtihanı geçmek için üzülmemeye çalışıcağız. Üzülmemek için de mutlu olacağız. Mutlu olmak için ise mutlu edeceğiz." Ağzımdan çıkan bu sözler ben dahil herkesi şaşırtmış ardından gülerek onaylanmıştı. Tamamen edebi yönümün hüneriydi. Ne türlü bir imtihan olduğunu dahi bilmezken bu şekilde yorumlamam, gerçekten şaşırtıcıydı. Güzel bir yorumdu ama... Mutlu olmayı emreden bir din... Peki inançlı olanlar neden bu kadar mutsuz?

Rabbini Kalbinde HissetWhere stories live. Discover now