-29.Bölüm- "ÇIĞLIK"

4K 1.1K 93
                                    

Selamun aleykum. İyi okumalar :)

(...)

Yanımda oturan Birkan'ın dirseğiyle kolumu dürtmesi sonucu düşünce dünyamdan hala çıkamamış olmamın verdiği dalgınlık ile ona doğru ani bir dönüş yaptım. Sami ile Orhan amcanın eğlenceli muhabbeti devam ederken, Birkan gözleri ile başımı işaret etti. Ne yapmaya çalışıyordu bu? Ne var, dercesine sağ gözümü kırpıp başımı salladım bende. Hala inatla başımı işaret ettiğinde, benim gibi siyah olan gözlerinde bir anlam aradım. Ama yok, ne demek istediğini anlamam imkansızdı. Az önceki ruh halimden olsa gerek, sormamıştım bile. Üstelik sormadığımı da onun konuşması ile fark etmiştim.

"Abi, şapkayı çıkartsan diyorum artık. Orhan amcaya ayıp oluyor sanki."

Birkan Orhan amca ile aralarında geçen kısa bir muhabbetle tanışmış ardından Orhan amca, sorularıyla ilgiyi kendinde toplayan Sami'ye yönelmişti. Asıl konu, kapüşonun şapkasının, başımı kimsenin anlamayacağı şeklide muhafaza etme görevine son vermek istenilmesiydi. Mısra'dan ayrıldıktan sonra eve gittiğimde uzun süre karınca kardeşlerin şapkamı çıkartmamı ısrar etmelerine karşı çıkmıştım. Ardından bu çabanın boşa gittiğini anlayarak daha fazla üstelememişlerdi. Ama şimdi de Birkan başlamıştı iyi mi? Yan tarafımdaki Sami'nin mükemmel kulakları yine iş başındaydı.

"Abii bence çıkart artık şu şapkayı." diye güldü. Sakallarıma laf eden Sami şapkayı çıkartsam kim bilir neler neler derdi.

Orhan amca da dikkati bize vermişti. "Oğlum nasıl rahat ediyorsan öyle kal."

Bu ne türlü bir incelikti. Ayıp olacağı söylenirken, dediği söz, onu gözümde bir kademe daha yüceltmişti.

Kararsızlıkla elimi havaya kaldırdım. Zaten eninde sonunda görecekti hepsi, değil mi? En azından bu ortamda görünmesi Orhan amcanın, dalga konusu olmama izin vermemesi ile cefa süremi azaltırdı. Hem de dedikleri gibi saygısızlık edecek davranış yapmamış olurdum. Elim yavaşça şapkaya gitti ve ağır hareketle şapkayı aşağı indirdi. Dazlak kafam, kahkaha sergisine sunulurken, Sami'nin sağ tarafımda oturması biraz olsun keyfimi yerine getirmişti. Herkesten fazla çıkan kahkahasını susturmak için sağ elimden ensesine bir şaplak yeme süresi erken gerçekleşmişti çünkü. Ardından odayı gülme sesleri daha çok doldurmuştu.

Sami ensesini ovarken "Abi, bu ne hal. Seni böyle gördüm ya, ölsem de gam yemem!" diye gülmesine devam etti.

Aslında bu gülmelerinin sebebi akıllarda, uzun dağınık saçlı -halk arasında orman kaçkını- olan bir tip olduğum için, bu halimi görünce şaşırmalarıydı. Sakallarım biraz olsun vardı ama saçım gerçekten moralimi bozmuştu.

"Çok dağınıktı." dedim başımı kaşırken. Selim "Çok, az gelir be ortak!" diye gülmesinin arasından konuştu. Başımı sallayarak onay verdim. Haklılardı, ne diyeyim. Bu aralar insanlara hak vermeyi öğrenmiştim sanırım. Haklılardı çünkü.
"Saç gür olursa, insandaki gücü alır derler, evlat. Uzar yine merak etme." dedi Orhan amca tüm samimiyetiyle.

"Uzar uzar ama kim bilir hangi yüzyılda." diye tekrar güldü Sami. Avcumu açıp elimi gösterdim. "Geliyor hee!"

"Aman abim, derim!" diye güldü. Sonra ekledi. "Ustam ben çayı demleyeyim, hem biraz da mutfakta gülerim."

"Çay hazır evladım, biraz otursun." diyerek yüzünden eksik olmayan sıcak tebessümü ile konuştu Orhan amca.

"E otursun bakalım, yorulmuştur." diyen Sami'yi duymamazlıktan geldik. Orhan amca ise gülmesini genişletti. Sonra manidar bir bakış attı.

Rabbini Kalbinde HissetWhere stories live. Discover now