Jung Kook bir süre sessiz kaldıktan sonra ellerini göğsünde birleştirdi.Aslında ona hak vermediğim söylenemezdi.Ji Min'in oradan kurtulma ihtimalinin olmaması yadsınamayacak bir gerçekti fakat yanıldığıma inanmak istemiyordum.

Jung Kook"Pekala,sana inanacağım." dedi tereddüt dolu bir sesle. "Ama eğer bugün gelmezse,bir daha bu konuyu açmayacaksın ve buradan kurtulmamız için bana yardım edeceksin."

Basit bir kafa sallamayla yetinsem de buradan kurtulmaya dair isteğim,Ji Min'i gördükten sonra sıfırlanmıştı.Jung Kook'u çıkartmak için her şeyi yapacak fakat buradan ayrılmayacaktım.

Ki Hoeryong'dan kaçarsam ne olacakları az çok tahmin edebiliyordum.Güney Kore'ye dönebilme ihtimalim yoktu,döndüğüm an linç edilerek öldürüleceğim gayet açık ve netti.

Fakat en azından Jung Kook'un yeni bir hayat kurmak için bir şansı vardı.Çünkü Jung Kook Ji Min ve benim aksime kimse tarafından görülmemişti.

Anında üzerime bir karabulut gibi çöken burukluk hissi,içimde açan güneşin ışınlarını emmeye başlamıştı.Sıkıntılı bir nefes verip,küçük yastığı kucağıma aldım ve dışarıda yağan karı izlemeye başladım.

Artık herkesleşmek istiyordum.

Her kaybolduğum çıkmazı ezberlemeyi değil de,yeni bir yol inşa etmek istiyordum.Göğsümdeki,kurumuş yara izlerinin yeniden kanamasını değil de,onları sarmak için bir neden bulmak istiyordum.

Ve o nedenin Park Ji Min'den başkası olmasını istemiyordum.

Labirentinde kaybolduğum düşüncelerimden odayı aydınlatan,voltu azalmış beyaz florasanın sönmesi nedeniyle ayrıldığımda endişeyle etrafıma bakındım.Her gece iki saatliğine tasarruf adına elektrikler kesilirdi fakat hala buna alışamamıştım.

Hoeryong karanlıkken,bedeni iflas etmiş,çaresiz ruhların hayatın toprağına gömüldüğü mezarlıktan başka bir şey değildi.Diğer hücrelerden gelen acı ve dehşet dolu çığlık sesleri damarlarıma enjekte edilmiş bir uyuşturucu gibi,akıl sağlığımı bulanıklaştırıyordu.

Prangalarını kırmış ürperme hissini göz ardı etmeye çalışarak,hücre penceresinden süzülen mehtap ışınlarının verdiği imkanla Jung Kook'a baktım.

Aramızda geçen soğuk konuşmanın üzerinden yaklaşık bir saat geçmişti ve büyük ihtimalle uyuyor olmalıydı.

Dudaklarımı aralayıp soğuk havayı defalarca içime çektim ve ruhumun yankılanan çığlık seslerinde sıkışmasına izin verdim.Bütün odağım,sadece kulaklarımı yırtan pürüzlü çığırışlardaydı.

Geçen zamanlarda adının Yeon Ai olduğunu öğrendiğim,yıllardır burada tutulan kızın ağlamaları bu seslerin üzerine serpiştirilmiş gibiydi ve yine yan hücrede kalan Ha Sa'nın kan kustuğunu bağırışlarından anlayabiliyordum.

Kafamı iki elim arasına alıp,vücudumu ileri geri hareket ettirmeye başladım.Bunu istemsizce yaparken içimde kendini hırpalayan bir his delirmiş olduğumu söylüyordu.

Koridordaki koşma sesleri de,zihnimin içindeki türlü sese karıştığında kafamı kaldırıp hücre kapısına bir bakış attım.

Biri koridorda koşuyordu.

Eskimiş koltuktan sırtımın acısıyla kalkıp,kapının önüne doğru ilerlediğimde kilidin döndüğünü farkettim.Telaşla geriye doğru çekildiğimde kapı hafifçe açıldı ve çığlık atmama fırsat vermeden bir el,ağzımı sıkı sıkıya kavradı.

killer melody » ji min ✅Where stories live. Discover now