|Dreißig Jahren|

91 9 0
                                    

Ludwig sevdiği kişiden vazgeçtiğinde ise otuz yaşındaydı.

Oyun parkının olduğu yere bir site inşa edilecekti. Gilbert bunu duyduğundan beri huzursuzluğu gittikçe artıyordu.

"Bu son şansım, Ludwig... Adımın yazılı olduğu bir mezara kavuşmak için... Ne olur bir şeyler yap."

Ludwig'in, arazinin yeni sahibini nasıl ikna edebileceği hakkında hiçbir fikri yoktu. Ancak eğer Gilbert huzura kavuşacaksa, mutlaka bir yolunu bulurdu.

Bu, onu sonsuza dek kaybetmek anlamına gelse de.

                                                                                                      -

"Oyun parkının altında, inşaat yapacağınız yerde bir toplu mezar var."

"Siz bunu nereden biliyorsunuz?"

"Lütfen sormayın. Sizi oyalamaya falan da çalışmıyorum. Bir kazı çalışması yapılırsa zaten doğru söylediğimi anlayacaksınız. Size yalvarıyorum..."

Adam Ludwig'e delirmiş gibi baksa da kaybedilecek bir şeyi olmadığından ona izin verdi. Çünkü nasılsa iskeletler bir mezarlığa nakledilir, o da siteyi rahatlıkla inşa ederdi.

                                                                                                      -

"Burada gömülenlerden biri akrabanız mı demiştiniz?"

Ludwig açılan mezardan gözünü ayıramadığı halde adama cevap verdi.

"Evet..."

"Kazıya katılanların dediğine göre bu mezar Ruslar tarafından 1945 yılında açılmış. Neredeyse yetmiş yıl geçmiş."

"Uzun süredir araştırıyordum. Ailemden birinin burada yattığını. Büyük büyükbabamın kardeşi sanırım."

"Adı?"

"Gilbert Beilschmidt. Adına bir mezar yaptırmam gerek."

Adam şaşkınlıkla baktı. "Neden?"

"Çünkü o öyle istedi..."

Adamın şaşkın bakışlarını fark edince panikle düzeltti.

"Yani büyük büyükbabam. Savaştan geri gelemeyen abisi için bir mezar yapılması onun son isteğiymiş."

"Ailenize çok bağlı olmalısınız."

Çıkan iskeletlere göz atarken Gilbert'ın cesedini beklenmedik bir şekilde görür görmez tanıdı. Boğazında bir yumru oluşurken olduğu yere çöktüğünü hissetti. Zaman durmuş gibiydi.

Orada hayatının neredeyse tamamını geçirdiği kişinin yetmiş yıllık cesedi yatıyordu. Mucizevi bir şekilde geriye kalan birkaç tutam beyaz saç şüphelerini tamamen yok etmişti.

Haça birlikte dokunduklarında ölüm anını gördüğü Gilbert, şimdi tamamen fiziksel olarak önündeydi.

Adam Ludwig'in gözlerinde beliren yaşları görünce nedenini bilmediği bir acıma hissine kapılmıştı.

"Bu Gilbert Beilschmidt mi?"

Ludwig sesi titreyerek cevapladı.

"Evet o."

"Beyaz saçlar ve kemiklerde yetersiz beslenme izleri..."

"Albinoydu... Yani öyleymiş. Ve büyüme çağında cephede olması..."

Ludwig gözlerini adamın durduğu yere çevirdi.

"Üzgünüm, garip olduğunu biliyorum ama beni biraz yalnız bırakabilir misiniz?"

Adam, itiraz etmek için ağzını açsa da kelimeleri şekillendiremedi ve "Tabii..." dedikten sonra uzaklaştı.

Ludwig parmağını el kemiklerinin üzerine koydu. Doksan yıl önce doğmuş olsa, ya da Gilbert onun zamanında doğsa olmaz mıydı? Neden hayatta en sevdiği kişi onu vakitsiz bir zamanda bırakmak zorundaydı? Mezara gömüldüğünde Gilbert ışığa doğru yürüyecek ve onu bırakacaktı.

"Gilbert..." diye fısıldadı önündeki iskelete, sanki o küçük dokunuşu ve adını söylemesiyle kemikleri İsa gibi diriltebilecekmişcesine.

"Buradayım." dedi Gilbert arkasından, soğuk elini omzuna koymuştu. Ludwig gözlerini iskeletten çevirip hayalete baktı.

"Yıllar bedenime iyi davranmamış..." dedi Gilbert buruk bir gülümsemeyle.

"Onu görmek seni üzmüyor mu?"

"Görüyorum ki sen benden daha fazla üzülmüşsün." bunu dedikten sonra elini bileğine kenetledi ve Ludwig hafif bir baş dönmesiyle birlikte sıcak dudakların gözyaşlarıyla ıslanmış yanaklarına değdiğini hissetti. Bu hisse yabancı değildi. Gilbert onun enerjisinden çalarak geçici olarak fiziksel bir bedene kavuşabiliyor ama bu uzun sürdüğü taktirde Ludwig'i güçten düşürebiliyordu. 

Bunu bilen Gilbert aceleyle onun gözyaşlarını sildi ve bileğini bıraktı. 

                                                                                                    -

Mermer bir taşın üzerinde adı, doğum ve ölüm tarihleri yazıyordu. Ludwig kendisinden başka kimsenin katılmadığı cenaze töreninde, mezarın önünde dizlerinin üzerine çökmüştü.

"Seni seviyorum..."

Gilbert, mezar taşının arkasında gülümsüyordu. Ona doğru yaklaşıp son kez saçlarını okşadıktan sonra göz hizasına gelmek için diz çöktü. 

Parlak bir ışık etraflarını sarmıştı ve zamanları daralıyordu.

"Ben de seni seviyorum. Lütfen hayatını yaşamaya devam et, benim için bu kadar üzülme..."

Gilbert kafasını kaldırıp ışığa baktı, sonra da Ludwig'in boynundaki haçı çıkardı. Haç bir süre havada asılı kaldıktan sonra yere düştü.

Ludwig artık Gilbert'ın varlığını hissedemiyordu, haçı yerden alıp göğsüne bastırdı ve gözyaşlarının serbestçe akmasına izin verdi.

Der Schutzengel (PruGer)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin