22-Jet Black Heart

Start from the beginning
                                    

"5 Seconds of Summer'dan umutlarını kesmemeleri. Bu eski kafalılar hala güzel müzik yapmak için çabalıyor."dedim ve sessizce ekledim. "Ama hala beceremediler."

"Çok komiksin."derken Michael, gözleri gülüyordu ve omzumdaki eli saçlarımla oynuyordu. Bu hoşuma gitmese de bir şey diyemiyordum.

"Grubun menajeri olarak tanıklık ettiğin en önemli olay ne?"

"Oldukça fazla olay oldu ama... Sanırım hayranlarla ilgili olanlar daha önemli."dedim ve imalı olmasını umursamadan gülümsedim. Ben gruptakilerin eski sevgilileri olamazdım. Hayranlarla iyi geçinmeye çalışan ve şu hayranlar onlara küfür ettiğinde görmemezlikten gelen veya onları engellemekle yetinen tiplerden değildim.

"Onları seviyor musun?"

Düşündüm. "Bilmiyorum. Sanırım bazılarını gerçekten sevmiyorum."

Michael'ın gözleri üzerimdeydi. Calum'ında bize yaklaştığını göz ucuyla görürken Luke'da Michael'ın yanındaydı. "Aralarında seni sevenler var."diyerek düşünlerini belirtti benimle röportaj yapan. "Yani tüm o görüntülerden sonra sence de, senden nefret etmeleri normal değil mi?"

"Bunun hakkında konuşmayacağım. Burada bulunma sebebiniz grupla ilgili röportaj yapmak değil miydi?"dedim ve kollarımı göğsümde birleştirdim.

"Calum sanırım ses sistemindeki şu kablolardan tekine çarptı. Biraz beklemek zorundaymışız."diyerek Ashton ve Calum benim diğer yanıma oturduğunda iç çektim. Tanrıya şükür Calum yerine Ashton yanımda oturuyordu.

"Ben bir şey yapmadım. Zaten cızırdıyordu ve iki notaya aynı anda dokunduğumda orası çıktı."diyerek Calum kendisini açıkladığında gülümsedim.

"Grupça bir röportaja ne dersiniz?"

Bu gittikçe daha fazla sıkıcı oluyordu. Ve hala açtım.

Michael bu kamerayı benim yanıma getirerek ne yapmak istemişti anlamıyordum. Güzelce onlar sahnede takılıyorlardı. Şarkılarını gülerek söylüyor ve dans ediyorlardı. Saçmalayarak.

Röportajları boyunca orada tıkalı kalmıştım. Ve beni bu iğrençlikten kurtaran ise, her zaman şikâyet ettiğim aramalardan birisiydi. Hemen kalkıp sahnenin arkasına geçerek telefonu açtım. "Evet?"

"Bayan Stone. Ben Bay Freddy'nin menajeri Stephen Richard Cobelley. Çekimler için olan mekân ayarlandı. Adresi size teslim etmem gerekti."

Gözlerimi kırpıştırdım. "Mesaj... Atsanız?"

"Tamam. Bu hafta sonu Amerika'dasınız, değil mi?"

Kafamı salladım ama aklıma beni görmediği gelince iç geçirdim. "Evet, Bay Cobelley. Mesaj atmayı unutmayın."

"Asla."dedi ve telefonu kapattı. Kibirli hali gitmiş diye düşünecekken yine aynı şeyi yapması sinirimi bozmuştu. Centilmen gibi konuşmaya başlayıp, kibirli bir ibneye dönüşen konuşmalarımızdan bıkmıştım. Zaten sadece iki tane konuşma geçirmiştik ama olabilirdi yine.

Tam sahneye geçecekken aklıma röportaj anı geldi ve olduğum yerde durdum. Burada dikilmek daha eğlenceliydi... Ah, kimi kandırıyorum ki?

Ani fikir değişikliğimle sahneye gidecekken geniş göğüslü bir bedene çarptım. Beni geriye sendelemekten kurtaran kolları ve etrafımı saran kokuyu biliyordum. Bu oydu. Kokusunu içime çekmemek için kendimi zor tuttum. Eğer kokusu ciğerlerimi doldurursa, asla durduramazdım kendimi. "Ocean. İyi misin?"dedi ve bir adım benden geri çekilip yüzüme baktı.

Gözlerimi ondan kaçırdığımda nefesini yüzüme üfledi. "Bırak şu tutumunu artık. Ve yüzüme bak."

Bakmadım. Gözlerine bakarsam kendimi sulu hissederdim. İki gündür birlikte uyumuyorduk. Ama gerçekten, uyumuyorduk. Ben uyuyamıyordum, o uyuyamıyordu veya uyumuyordu. Gözlerimiz iki güne mahvolmuştu. Bu sefer bir elini kaldırıp çenemi tuttu ve kafamı kaldırıp beni ona bakmama zorladı. Ona mecburen itaat ettim. Bir yanımda bunu sessizce istediği için, kolay olmuştu.

Daddy Issues. [Calum Hood]Where stories live. Discover now