34. BÖLÜM'BEYAZ'

Start from the beginning
                                    

***&***

Fatih'in açtığı kapıdan inerek,Rüya'nın cansız bedenini kucağıma aldım. Bulunduğumuz yere en yakın hastanenin önündeydik. Yağız koşturarak içeriye girmiş,sedyeyi süren hemşire ve doktorlarla geri    çıkmıştı. Kucağımdaki meleği sedyeye bırakmama karşı yol boyunca avuçlarımın arasına alarak ısıttığım eli bırakmamıştım. Gözlerim yer yer morarmış soluk yüzünden ayırmadan doktorlarla beraber koşarak acil müdahele odasına girmiştik. Rüya'yı sedyeden kaldırarak başka bir yatağa aldılar. Hemşirelerden biri elindeki dijital makinayı kulağına götürerek ateşini ölçtü.

"Ateşi otuz iki derece." Önce boyundan,sonra bileğinden nabzını baktı. "Nabzı çok düşük. Bilinci kapalı hocam." Gözlerine tutuğu ışığı çekerek yanındaki komidine bıraktı.

Aralarından bir hemşire orda durduğumu fark edince önüme gelerek "Daha fazla burda durmazsınız. Lütfen çıkın dışarı."dedi donuk sesiyle. Kısa boylu hemşirenin yönlendirmesi karşı çıkmadım. Beynim donmuştu sanki. Kulaklarımda hala diğer hemşirenin söyledikleri vardı. Ateşi düşük,nabzı az,bilinci kapalıydı.

Kokusuyla,varlığıyla sarhoş olmasaydım uyuya kalmayacaktım. Şu an belki hastane yerine evde olacaktık. Gecenin bir yarası uyuma hazırladığımız sırada yine ona sarıldım diye söylenecekti. Lanet olsun!.. Ona öyle sarılmalıydım ki...kimse ona dokunmamalıydı. Ulaşamamalıydı!

Acil kapısının yanındaki duvara giderek alnımı yasladım. Beyaz'ın arkadaşlarıda gelmiş Fatih'i sorguya çekiyorlardı. Yaşadığım öfke,acı duygularının harp dolu savaşından keskin kulaklarım onların dediklerini dahi duymuyordu.

    Aklımda Rüya'nın gözlerini kapamadan önce söylediği son söz dönüp duruyordu.

'Üzgünüm...' neden Üzgün olasın ki sen? Hiçbir hatan yokken kaçırıldın, işkence gördün. Tek suçlu bizken sen acı çektin. Hayır Beyaz Melek hiç bir günahın yokken öylece bizi bırakıp gidemezsin. Uyanmanlısın! Uyanıp sana yapılan her şeyi tek tek anlatmalısın! Söylemelisin ki...sana yapılanların aynısını onlara çektirebileyim.

Sen bilmesen de sana söz veriyorum yaşadığını yaşatmadan onların ölmelerine asla izin vermeyeceğim!

~~~&~~~

Sıcak esinti çıplakta kalan kollarımı,bacaklarımı yalayıp geçti. Yatağım yumuşak yere biraz daha kurulurken kuşların güzel cıvıltıları annemin küçükken söylediği ninninin eşsiz ezgisini andıran ötüşleri kulaklarıma doldu. Burnuma dolan çiçek kokuları sarhoş ettirircesine tüm zerremi mayıştırmıştı. Uykuya dalmadan önceki rahatlık değildi bu. Başka bir huzurdu sanki. Gülümseyerek yerimden doğrulduğumda gözlerim kapaklarım aralandı. Soğuk,her yeri kırık,dökük fabrika yerine sonu belli olmayan,uçsuz bucaksız çimenlerle bezenmiş düzlükteydim. Az önce rahatça yattığım yer sert soğuk zemin değil, ışıl ışıl parlayan çinelermiş.

Etrafta göz süzerek ayağa kalktım. Her çeşit meyvelerle dolu ağaçlar,uçuşan renkli kelebekler,kuşlardan başka hiç bir şey yoktu. Güneş ışığının sıcaklığı tatlı bir sıcaklıktaydı. İnsanın içini yakmıyordu. Üstümdeki kalın askılı,uzun,sade bembeyaz elbiseyle tamda buraya aitmiş gibi hissediyordum. Sarıya kaçan uzun saçlarım omzumdan aşağı özgürce dökülüyordu. Kirli,yaralı halimden eser kalmamıştı. Kollarimdaki,boynumdaki kırmızı yaralar sihirli deynek deymişcesine silinip gitmişti. Ne bir jilet izi,ne de Kağan'ın kazıdığı izler...hepsi silinip, gitmişlerdi. Beyaz tenin eski pürüzsüz,yumuşaklığındaydı.

Siyahıma Beyaz Olur Musun?Where stories live. Discover now