995 55 3
                                    


4K! Hepinize sonsuz teşekkürler! Bende bunu şerefine bir bölüm yayınlamaz mıyım?😎😏

Bölüm şarkısı: David Guetta- I can only imagine

Maroon 5- Payphone

Tarkan- Sevdanın son vuruşu

Miray: Pişman olacağım şeyler söylememeyi bir kez daha anladım...




BÖLÜM 13




-DEMET

Beş gün sonra...

Sabah başımda öten alarmın kafasına vurdum ve ayağa kalkarak sıcak yatağıma veda ettim. Hemen yatağımı topladım ve üstüme kırmızı bir büstiyer ve altıma siyah bir tayt geçirdim. Sessizce aşağıya indim.

Saklambaç olayı, Mirayı afallatmıştı. Çağatayın onu terk edebileceğini hiç düşünmemişti. Günlerdir odadan çıkmıyordu. Onun için endişelenmiyor değildik. Ağlamıyordu bile, tepkisizdi ve etrafa boş gözlerle bakıyordu. Yemek yemiyordu, belki de neredeyse hiç uyumuyordu. Odasına giremez olmuştuk. Kimseyi yanında istemiyordu.

Çağatay gayet normal, sakindi. Özellikle bu hâlde olmasına çok sinirleniyordum. Miray bu hâlde iken, onun böyle hiçbir şey olmamış gibi davranması, insanın sinirine dokunmaz mıydı?

Erkekler de Çağatay'ın bu vurdumduymazlığına şaşırmışlardı. Söylediklerine göre, Çağatay ona hilebaz yada herhangi bir şey söylese asla susmaz, vurdumduymaz davranmazmış. Aksine o kişiyi bunları söylediğine bin pişman edermiş. Çağatay gene iyi davranmıştı: susmuştu. Bu ona göre bir davranış değilmiş.

Bana göre, bunun sebebini karşısındaki kişinin Miray olmasıydı. İnsan sevdiğine kıyamazdı zaten. Çağatay hâlâ Miray'ı seviyordu belliki. Böyle davrandığından belliydi.

Düşüncelerimden ve tahminlerimden uzaklaşıp kapıyı açtım. Sabah sabah serin bir rüzgar beni kendime getirmişti. Tertemiz oksijen kokusunu içime çektikten sonra kırmızı-siyah spor ayakkabılarımı giydim. Bileğimdeki kırmızı toka ile saçlarımı at kuyruğu şeklinde topladım. Rüzgar kahverengi saçlarımı dalgalandırırken kapıyı kapattım. Kapıyı kapatmamın eşliğinde gözlerimi kapattım.

Burnuma o erkeksi koku dolduğunda, bedenimin kasıldığını yeni fark etmiştim. Oysaki oksijen kokusu beni gevşetirdi. Gözlerimi açıp arkamı döndüğümde, kesinlikle karşımda Ediz'i beklemiyordum. Ekin'le kokuları ne kadar çok benziyorlardı. Ona cırlamak için ağızımı açtığımda, o benden önce davranmış, ağızımı kapatmıştı. Ellerimi, onun pis ellerine getirdim ve tırnaklarımı onun derisine geçirdim. Yüzünde en ufak bir mimik bile oynamıyordu. Hiç mi etkilenmemişti? Tırnaklarım uzundu oysaki. "Şimdi ağızını açıyorum sende bağırmıyorsun." Oldu başka? Kahve de yapayım mı? "Anladın mı!" diye gürlediğinde, kaşlarımı çatarak başımı salladım. "Güzel," diyerek elini ağızımdan çekti.

"Ne istiyorsun?" dedim tıslayarak. Dudakları alayla kıvrıldığında pis bir şey isteyeceğini anladım. "Bak güzellik, senden fazla bir şey istemiyorum. O yüzden rahat olabilirsin." Nedense bu sözleri bana pek inandırıcı gelmemişti. "Şimdi söylediklerime inanmıyorsun değil mi?" dedi düşüncelerimi okurcasına. "İnanıp inanmamak sana kalmış ama dediklerimi yapmazsan işte o zaman kork benden."

Kaşlarımı mümkün olabildiğince daha da çattım. "Bunu neden yapacak mışım?" O da bu soruyu beklemiş olmalıydı ki, dudakları sinsilikle bir kez daha kıvrıldı. "Yapmazsan o çok sevdiğin sevgilinle seni ayırırım." Sesindeki tehdit o kadar keskin ve netti ki.

Düşman ÇetelerWhere stories live. Discover now