-------İNGİLTERE------

225 19 6
                                    



Uçak yere inmişti. İçimde adını koyamadığım, tarifsiz bir mutluluk vardı. Aynı zamanda biraz da bedbaht hissediyordum. Memleket'ten ayrılıyorsun sonuçta... Kolay kolay bırakılmıyor. Ezan sesi yok... Türkçe konuşan insanlar yok...ailem yok... arkadaşlarım yok...Birden gözlerimin dolduğunu fark ettim ve kendi kendime kızdım. Ohoooo, sen şimdiden böyleysen senin işin zor  hafsa... Daha önümüzde 5 yıl var . 

Hostesin uçakta tek başıma olduğumu söylemesiyle kendime geldim. Mahcup bir şekilde özür diledim ve hızlıca çöplerimi cebime tıkıştırıp dışarı fırladım. Yere ayak basmamla ciğerlerime derin bir nefes depolamam bir oldu.

Annem imam hatipte kimyaya olan ilgimi fark edince -onun anlattıklarına göre- benim daha iyi bir eğitim görmem için İngiltere'de okumamı istedi. Fakat babam ve abilerim bu duruma pek hoş gözle bakmadılar .Muhafazakar bir aileden geldiğimden dolayı babam buradaki insanlara özümsenip, onlara asimile olmamdan korkmuştur diye düşünüyorum. Zaten ablam desen gitmeme dünden razı. Onun meşhur ikna çabalarıyla beni buraya şutladılar. Annem İngiltere'de yaşayan dayıma beni emanet etmişti.Okul başlayana kadar -ki okulun başlamasına 2 gün var- dayımlarda kalacaktım.

Bavulumun gelmesiyle çıkış kapısına doğru yöneldim. Elinde Hafsa Bayar yazan tabelayı tutan uzun boylu esmer olan adama gözüm kaydı. Bana pişkin pişkin bakarak gülen adamın dayım olduğunu anlamam biraz geç sürmüştü. Jetonumun düşmesiyle dayıma doğru koşar adımlara ilerledim. Sarılma merasiminden sonra yengem beni kolumdan tutup kenara çekti. Gözlerini kısıp beni baştan aşağı süzdükten sonra:

"Kız sen ne kadar çok büyümüşsün! Boya posa bak Maşşallah! Kaç yaşındayım demiştin?"

"20"

"Ohoooo bunun evlenme yaşı geçmiş bile. "deyince birden domates gibi kızardım. Hiç düşünmüyor musun böyle şeyleri?"diye sordu. Allah' ım şükürler olsun ki etrafımızda Türkçe bilenler yok. Anlaşılan dayım a benimle aynı durumda olmalı ki yengeme acilen müdahale etme gereksinimi hissetti.

" O nasıl söz Kübra!" diye sessiz bir şekilde çıkıştı. Dayımın yengemin kolunu mıncıklaması gözümden kaçmamıştı.

"Kız buraya ilim öğrenmeye gelmiş, hem annesi de bana emanet etti. Bu yaştaki kıza evlilikten bahsediyorsun. Ayıp ya! " diyerek sitem etti. Yengem durur mu? Anında defansa geçti.

"Nedenmiş canım? Hz. Aişe (ra.) 17'sinde evlenmedi mi? Gayet normal bir şey evlilik." diye bana baktı. N'oluyo ya! Ben daha çok küçüğüm.

Sonra kulağıma fısıldayarak,

"sen bir dinlen biz evde sonra konuşuruz." Diyerek kaş göz işareti yaptı.

Birlikte arabaya yöneldik. Birden ön koltukta birinin oturduğunu fark ettim. Uzun, Johhny Bravo gibi gibi saçları dikmiş , kumral yakışıklı bir genç oturuyordu. Durup amcama soru sorar gözlerle baktım. Gülümseyip "Musab " deyince donup kalmıştım. Arabadan inip bize doğru gelmeye başladı. Amcama " şaka? "dercesine baktım. Kafasına iki yana sallamasıyla kendimi sütkardeşim  Musab'ın kolları arasında buldum.

En sonunda Dayım sayesinde nefes almamı engelleyen kollardan kurtulmuştum. Arabaya biner binmez dayım konuşmaya başladı.

"Kızım bahsettiğin okula gidip senin girişini yaptırdım. Zaten sen onlara internetten kimlik bilgilerini vermişsin değil mi? Diyerek sordu.

"Evet , evet verdim."diyerek başımla onayladım.

"haa bak az kalsın unutuyordum. Musab , oğlum arkadaki bölmede Hafsa' nın telefon hattı var. Ulaşabilelim diye aldım. Musab sana numaraları söyler. Sen de kaydedersin. Okul başladığında da hafta sonları bize geleceksin ya hani , eve gelince haftalık harçlıklarını alırsın. Merak etme annen bizzat kendisi yolluyor paraları... İngiliz parası haram diyor istemiyor para vermemizi" diyerek güldü. Tam devam edip bir şey daha söyleyecekti ki yengem artık dayanamayıp patlamıştı.

TEVAFUKWhere stories live. Discover now