Bölüm 19

2.9K 252 19
                                    

  

 Luhan, ileride arkadaşlarıyla gülüşen gökkuşağını izliyordu. Yine göğsünde bir sızı hissetti. Vicdan azabı mıydı? Yoksa onu bırakınca, onun güzel gözlerinden düşücek olan yaşlar için miydi bu sızı? Bilmiyordu. Sadece onunla bir dünya yaratmak istiyordu. Sadece ikisinin olabileceği bir dünya. Asla anne ve babasını çok sevmemişti. Her zaman ruhsuz insanlardı. Ama bir umut belki düzelirlerdi. Belki Luhan dört yaşında elinde topla annesine koştuğunda kadın onu itip kakmaz manikürünü bozduğu için ona bağırmazdı. Ama olmamıştı. Ne annesi ne babası onu içten bir şekilde sevmişti. Sevgisiz çocuk büyümez mi? Saçmalık. Luhan büyümüştü. Gerekirse babasından dayakta yemişti. Ama büymüştü. Tao da onun gibiydi. İki zavallı kardeş asla sevgi görmemişlerdi. Tao da şikayet etmiyordu ama üzüldüğünü biliyordu şu evlilik meselesi için. Kendisini öne atmıştı. Belliki bir kez olsun abisini o korumak istemişti. Ama Luhan onun ne kadar zayıf olduğunu biliyordu. 

 Evlenecekti. Ama geri dönecekti. Aklındaki planı hayata geçirecekti. Tüm gece boyunca bunu Tao'yla konuşup tartışmışlardı. Sehun'a, Çin'e gitmesi gerektiğini söyleyecekti. Evlenip boşanacaktı. Çoktan şirket hesapları eline geçtiğinde, hisseleri kendi açtığı şirkete satıp Asya kıtasını terk edecekti Sehun'la birlikte. Bir karısı olmadan. Tao çoktan İrene'yle konuşmak için Çin'e bu sabah dönmüştü. Kızında bu evliliği istediği söylenemezdi. Bu Luhan'ın işine gelirdi. Kendince bir takım şeyler planladı. Ne olursa olsun gökkuşağını yanından ayırmayacaktı. Sonunda onunla mutlu bir hayat sürecekti. 

 Sehun'un şen şakrak kahkasıyla daldığı düşüncelerden koptu. Kendini ansızın gülümserken buldu. Onun gülümsemesi bile mutluluk kaynağıydı. Yanında ki Chanyeol ve Kyungsoo'ya gülüyordu. Yanlarına gidip ortamı germek istemedi. Kısa boylu çocuğun ondan haz etmediğini biliyordu. Kendiside ondan hoşlanıyor değildi. Sehun'a çok fazla yakındı. Bu biraz bordo saçlının sinirlerini bozuyordu. Onun gökkuşağına kimse dokunmamalıydı. Kendisi bile incitmeye korkarken kalkıp başka insanların ona dokunması gerçekten kıskançlık ateşini tetikliyordu. Yinede Sehun'un gülüşünü görünce tüm dünya duruyordu. Kısılan küçük gözleri sevimli al yanakları ve pembe dudaklarıyla o çok güzeldi. Gülüşü, ağlayışı, surat asışı bile, her mimiği her hareketi ayrı ayrı güzeldi. Luhan her şeyine yeniden yeniden aşık oluyordu.

Sehun, izlenildiği hissine kapılınca kafasını çevirip ona tuhaf tuhaf bakan sevgilisini gördü. Luhanın ona neden bu şekilde baktığını anlamasada gülümseyip ona el salladı. Luhan da ona gülümsedi ama artı olarak öpücük atmıştı.

Bahçede ikiliyi izleyenlerden bazıları kıkırdadılar. Bordo saçlı çocuk çok yakışıklıydı. Muhtemelen bu hareketini oldukça sempatik bulmuşlardı. Bazıları ikisini desteklerken bazıları durumdan hiç mi hiç memnun değildi. Bu kesim Sehun'u zaten sevmeyenlerdi. Ama Luhan'ın neler yapabileceğini bildiklerinden dokunamıyorlardı ona. Yinede fırsat kolluyorlardı. Serentideki sırtlan sürüsüydü Kyungsoo'ya göre bu kesim. Sehun ise yavru antiloptu. Kyungsoo çok fazla belgesel izliyordu evet. Ama vahşi yaşamla insanların modern yaşam diye adlandırdıkları hayat tarzının pekde bir farkı yoktu neticede. Güçsüzsen yenilirsin. Bu kadar basitti değil mi?

Kyungsoo en yakın arkadaşını o bordo saçlı zibidiye ayran budalası gibi baktığını farkedince koluyla dürtükledi. "Hey yavuklunun yanına gitmek istiyorsan git. Biraz daha ağzın açık bakarsan sinek yutacaksın." Chanyeol bununla kahkaha atarken Sehun kızarmıştı. "Yah! Soo!" Ona kızmak isterken bile aşırı sevimliydi. Chanyeol onun yanaklarını sıktı. "Hadi git biz anlayışlı arkadaşlarız. Sevgilinin yanına git. Hadi." Tombul çocuğu sırtından Luhan'a doğru itmişti.

Sehun arkadaşlarının onunla uğraşmasından dolayı utanmış ve yanakları kızarmıştı. "Merhaba." Dedi onu görünce ayağa kalkan çocuğa.

Luhan sevgilisinin elini tuttu. Okulda çok fazla yakın olamıyordu. Malum şu kurallar. Kendisinin umrunda değildi ama Sehun'a laf gelsin istemiyordu. "Merhaba gökkuşağım." Herkesin onlara baktığını farkedince rahatsız oldu Luhan. Bu yüzden Sehun'un elini tuttu ve başbaşa kalabilecekleri matematik sınıfına doğru yürümeye başladı.  

Derste Sehun'la çekildikleri fotoğraflarına bakıyordu Luhan. Hepsi bir birinden güzeldi fotoğrafların. Bir tanesini ekran resmi yapmıştı. Telefonuna bakarken mesaj geldi. Babasıydı. 'Akşam ofisime gel.' 'Lanet herif' diye geçirdi içinden. Çin'den buraya huzurunu bozmak için geliyordu resmen. Adamlarına dövdürdüğü yetmemiş gibi üstelik. Hırsla dişlerini sıktı. O herifi görmek istemiyordu. Büyük ihtimalle gökkuşağını öğrenmişti. Luhan, Sehun için önlem almalıydı. Bunun için güvendiği insanlardan olan Minseokla konuşacaktı. O Sehun'u emanet edebileceği tek insandı.

Sehun'a çıkışta işinin olduğunu ve Chanyeol'larla eve gitmesini söylemişti. Yinede içi rahat değildi. Babasının adamları onu kapıda karşıladılar. Hiç birini umursamadan ilerledi.

Bay Xio oğlunu görünce gülümsedi. Ama bu soğuk bir gülüştü. " Luhan merhaba oğlum." Dedi oturduğu yerden istifini bozmadan.

"Ne istiyorsun? Çabuk söyle." Luhan onun bu yapmacık tavırlarını takmamayı öğrenmişti. "İşte benim oğlum. Kısaca sadede gel diyorsun. Peki o zaman okulda neler karıştırdığının farkındayım. O çocukla eğleniyor musun bakalım?"

Soğuk bakışlarını değiştirmedi Luhan. Bu adama karşı zayıf yönünü gösteremezdi. Bu onun sonu demekti. "Seni ilgilendirmez. Bunun için mi geldin Çin'den?"

Adam sahte bir kahkaha atarak "Hayır tabiki de. Sevgili oğlumu götürmek için geldim. Vakit geldi Luhan iki hafta sonra yirminci doğum günün sevgili oğlum. Kayın baban seninle tanışmak istiyor bu yüzden yarın dönüyoruz. "

  Luhan sakince "Sadece bir hafta. Bana bir hafta ver. Sonra istediğin gibi bir robot olacağım itiraz yok. Ne istersen o olacak." dedi.

Bay Xio süzdü oğlunu. Luhan yalan söylemezdi. Çocukken bile fazla dürüst bir çocuk olmuştu. "Peki. Öyle olsun. Şu sevimli çocuğa vedanı et. Muhtemelen bir daha görüşmeyeceksiniz. Ah yaşlı kalbim bu hazin aşk karşısı karşısında nasıl inciniyor bilemezsin sevgili oğlum." Alayla söylediğinde genç çocuktan gür bir kahkaha beklemiyordu. Bu biraz şaşırtıcıydı.

"Sizin bir kalbiniz yok Bay Xio. Sizinki sadece görevi kan pompalamak olan bir makina. Ruhunuz yok hiç bir şeyiniz yok.

Asla olmadı. Bir gün o makina durduğunda ne demek istediğimi anlayacaksınız. Ama Üzgünüm ki geç olacak."

Babasını dumur olmuş bir şekilde bırakıp ofisten çıktı. Kendini rahat hissediyordu. Ama sadece bir haftasının kaldığı aklına gelince yüzü düştü. İlk önce Minseok'la konuşup çocuğun kaydını kendi okullarına aldırmalıydı. Daha sonra Sehun'la konuşup onun bir hafta kendisinde kalmasını sağlamalıydı. Bu baya zor olacaktı. Ama gökkuşağıyla daha çok vakit geçirmek istiyordu. Zor olsada deneyecekti.
***

TOMBİŞ SEHUNİE// HanHunWhere stories live. Discover now