2.Gün

34 5 0
                                    

"İsabel hadi ...gel artık"
Yine aynı pencereden dışarıda bitmemeye direnen hayatları inceliyordum.Aklım başka yerde gözlerim başka yerdeydi.Uyanmanın iyi bir şey olması gerekmez miydi?
Ama karanlığa uyanmak,belirsizliğe.Bilinçsizken bu belirsizlik zihnimi yormuyordu en azından ama bilinçli bir şekilde belirsizliğe kafa tutmak zordu.
Etrafıma bakındım.Bu bembeyaz renk yoksunu odada bir eşyayı diğer eşyadan ayıramıyordun.Yatağımın kırışmış beyaz örtüsü ; yanında ki çekmecenin üzerine konulmuş bardaktan dökülmüş su ile ıslanmıştı.Sabah uyanır uyanmaz şu sıkı at kuyruklu hemşire su ve  bozuk para kadar büyük bir hap getirmişti.Başımın ağrısını geçiriceğini söylemişti.Fakat o hapı içmek daha büyük bir baş ağrısıydı.
Ağzıma zor sığdırdığım hapı dişlerimin arasında sıkıştırdım. Sanki dişlerimin yaptığım basınç kafa derimi yırtıyor,dikişlerimi teker teker patlatıyordu.Bu acıyla yutkundum.Kafamın sızısını elimle önlemeye çalışırken de yaptığım ani hareketle suyu devirdim.O an için umrumda olmadı.Kafamın ağrısı gözlerimin önüne geçmişti ve gözüm kararmıştı.Yarım saat kadar beyaz tavana gözlerimle baş ağrımı geçirmesi için yalvardım.Ama beyaz tavanın boş büyüsü kazanmış olacak ki uyuyakalmışım.
Uyandığımda başımın ağrısı düşünmeme yetecek kadar azalmıştı.
Yerimden doğrulup pencereye gittim.
Ve işte buradayım bana beni getirecek misafiri bekliyorum.
Kapı sesi duyuldu arkamdan bu sefer bu ses benim için cevaplarımın habercisini müjdeliyordu.Umudun sesi bir kaç süzme ışıkla beraber içeri girdi.
Malik suratına kocaman gülümsesini takınmış "İsabel" diye seslendi.
Adımı duymak bu kadar hoşuma gidemezdi herhalde.
Gözlerinde benim yansımam nur içinde bana geri dönüyordu.
-Sonunda gelebildin.
-Hatırlıyor musun yoksa beni?
-Hayır seni değil ama kendimi hatırlamayı umuyorum.(kelimelerimi dikkatli seçiyordum çünkü onun ağzından çıkacak her kelimeye ihtiyacım vardı.)
-Ah.Doktorlar bu tür vakaların geri dönmesinin aylar,yıllar bulabiliceğini söylemişti.
-Ben ne tür bir vakayım bana ne oldu?
-Şimdi bunları düşünmenin sırası değil İsabel.Zamanı geldiğinde seni buradan alacağım.
-Sen kimsin sana nasıl güvenebilirim?!
(Cebine uzanıp farklı tarihlerde birlikte çekildiğimiz bir kaç resim gösterdi.Biraz inceledikten ve başımı ağrıttıktan sonra güvenmekten başka seçeneğim kalmamıştı.)
-Kendini zorlama doktor hatırlamanın zaman alıcağını kendini zorlamaman gerektiği konusunda uyardı.
-Hatırlamak istiyorum.
Malik 'in gözlerindeki ışık yeniden parladı.Ben kendimi bulmak istedikce sanki o da kendinden bir şeyler buluyordu.Ve bende ki hatırlama isteği onun hatırlanma arzusunu katlıyordu.
Fotoğrafları bırakıp ağrıyan başımı  dudaklarındaki kelimelerce beni, hapsettiği çizgiye baktım.Pembe,kalın ama az kıvrımlı,soluk dudaklarında İsabel'i saklıyordu.
O dudaklar bu fotoğrafların yaşandığı binlerce anıya uzanıyordu.
Benim için bir film karesinden bir farkı olmayan anılar; duyduklarımın zihnimde oluşturduğu bir kaç basit resim karesi olup hiçbir zaman yaşanmışlık oluşturmayacaktı.Bu yüzden duyduklarımı hayal etmek değil yaşadıklarımı görmem gerekiyordu.
Anılarımız yaşanmışlıklarımızdan başka bir şey değildir.Ve bize anlamsız gelen bir sürü olay ve kurgulardan hatırlanmaya değer parçaları özenle seçen zihnimizde ona anı adını verir.Binlerce gün,saat,dakika istediğimizde bir kaç saniyeye sığacak şekilde zihnimizde yerini alır ve geriye yapmamız gereken tek şey gözlerimizi kapatıp açana kadar geçen saniyeye sığdırılan yılları seyretmektir.
Benim ise gözlerimi kapattığımda gördüğüm tek şey kocaman karanlığın içini delip geçen bir kaç süzme saçma satan hastane penceresi,ve bej rengine kaplı duvarlardı.

GEÇMİŞWhere stories live. Discover now