GEÇMİŞ

65 10 4
                                    

Unutmak belki kalbin de vicdanında en kolay kaçış yoludur.Yaptıklarının yükünden onları yapmamışsın gibi davranarak kurtulabilirsin ancak.Fakat sen her ne kadar o yükü sırtından alıp başka yerlere koysan da gittiği her yerde ağırlık yapar "geçmiş" ve sen ne kadar unutmaya çalışırsan çalış insan kim olduğunu unutamaz.Geçmişimiz bizim anılarda gizlediğimiz benliklerimizden başka bir şey değildir.Ve unutmaya çalışan insan tehlikelidir.Çünkü hatırlamak istemediği şeyler vardır.Hatırlamak istemediği bir ben.Bir saniyelik,o anlık yanlışlarımız unutmaya çalıştığımız şeylere dönüşüyorsa hiç bir anımızın şimdiye mahsus olmadığını görürüz.Çünku şimdi bir dakika sonra geçmiş ve geçmiş iyi-kötü bir gelecek doğurabilir.Yaptıklarımız,zihnimizde bir anı olarak yapacaklarımızın önünde bir engel olarak kalır ve o anlık şeyler bütün anlarımızı etkileyecek şekilde geçmişte yok olup giden o zaman diliminden,her zaman dönüp bakabiliceğimiz o yere,hafızaya gider. Biz her ne kadar zamanı geri saramasakta "hatırlayabiliriz".

Hatırlamıyordum.Kim olduğumu,buraya nasıl geldiğimi, geçmişimi,nasıl bir gelecek hayal ettiğimi...
Yeni doğmuş bir bebek gibi herşeyden,kendimden habersiz bakınıyordum etrafıma.Kendimden bir şeyler bulmaya çalışıyordum boş bej rengi duvarlarda.Bana beni hatırlatıcak bir şeyler.Gözlerimi çevirdikçe bej rengi duvarlarında bir açıklık buldum.Bir pencere,"Hayat"?
Hayat neye benziyordu acaba? Güneş, zihnimdeki bu isim dışarıyı olduğu kadar içimi de aydınlatabilir miydi ?
Bir bebek gibi etrafımda olan kocaman süregelen olaylara,dünyaya,şekillerden oluşmuş nesnelere zihnim bir anlam yüklemeye çalışıyordu.Ama ben bir bebek değildim ve zihnimin bu gereksiz faniliklerle yüklenip kirlenmişti bile sadece bu yabancılık tanıdık geliyordu.
Önüme baktım;beyaz bir çarşafla örtülmüştü bacaklarım,ve pencerenin aydınlığı vuruyordu.Kalkmak ve o bilinmezliğe gitmek istiyordum.Elimi çarşafı açmak üzere uzattım;bileklerim garip şeffaf kablolarla kaplıydı.Sonra koblolardan bir kaç tanesinin yüzümde de olduğunu farkettim.Burnumdan aşağı doğru inen,ve ordan da kocaman demir bir çubuğun üzerinde asılmış olan sıvıya bağlıydı.
Bu beni birazcık korkutmuştu.Başım ağrıyor ve sanki bilmem gerekenler yükleniyor gibiydi.Evet kötü bir şeydi bunlar!bana bir şey olmuştu.Renksiz sıvıya bakınırken kablonun nereden çıktığı aklıma geldi.Burnum!Evet benim bir burnum olmalıydı.Hemen elimle bu garip çıkıntının üzerinden geçtim.Küçük ve yuvarlaktı.Ne kadar garipti insan bütün o nefeslerini,heyecanlarını ve oh'larını bu iki delikli çıkıntı sayesinde yapabiliyordu. "Nefes"...içimize dolan hayat.Elim gözlerime gitti.Küçük yuvarlaklardı.Hafif çukurdaydılar.Benim yeni tanıştığım gözlerim henüz beni görmemişlerdi . Bütün dünya bu iki küreden zihnime doluyordu.Ve dudaklarım;ince,kısa iki çizgiden oluşmaktaydı ve sanki doğduklarımdan beri hiç açılmamış gibi kuru ve susuzdular.Acaba dudaklarımla ve yeni benle bu dünyaya ilk ne söyleyecektim?
Daha fazla dayanamadım ve beyaz çarşafı kaldırıp,pembe bacaklarıma kavuştum.İnce,uzun ve pembeydiler.
Yavaşça doğruldum.Oda da beimle birlikte.Başıbeynimin içine demir biletler koymuş kadar ağırdı,ve tabana doğru baskı yapıyor ve canımın acımasız sebep oluyordu.Bu kadar boş bir zihin nasıl bu kadar ağır olabilirdi?
Yürümeye başladım,beni çağıran hayata doğru.Ellerimle bej duvardan destek alarak ilerledim.Aydınlığa geldiğimde gözlerim kamaştı.Sanki karşılaştığım dünya gözlerimin görebiliceklerine fazla gelmişti ve içeri almıyordu.Gözlerim düzeldiğinde yeniden baktım.Bir bahçe vardı,büyük taş zemin ve o zeminde kendinden emin ilerleyen kimi Üzgün kimi umutlu tekerlekli,bastonlu insanlar vardı.Umutlu diyordum çünkü mutlu olamazlardı.Çünkü burası bir hastaneydi ve burada ancak umut edile bilirdi. Belki de tanrının ikinci eviydi burası..en çok duaların Tanrıya ulaştığı ve insanların en çok tanrının varlığına ihtiyaç duydukları yerdi.
İnsanlar böyleydiler,onlara sunulan ve umarsızca istifade ettikleri "hayat" ları "ölüm"denen kelime,ile yanyana anılınca,başlangıçlarının bir sonu olduğunu öğrenince ancak sonsuzun sonsuzluğundan bir parça istemeye cürret edip secdeye,kiliselere,dualara koşarlar.
Hastanedeydim,hastaydım,umut ediyordum;hastalığımdan çok hasta ile tanışmaya.

GEÇMİŞWhere stories live. Discover now