Burası çok güzeldi. Herkesin gelip görmesi gereken bir yerdi. James'in aklına babası geldi. Küçükken hep babası gibi iyi bir Dük olmak istiyordu. Onun gibi adaletli, dürüst, sevgi dolu... Daha önce babasıyla buraya geldiği günü anımsadı James.

Babasıyla uzun bir sürenin ardından tekrar gelmişlerdi denize. James'in en büyük isteği babasıyla sık sık gezip, dolaşmaktı. Fakat babası hep devlet işleri ile meşguldü. Sürekli işi olduğunu, bitince onunla ilgilenip, oynayacağını söylüyordu fakat bir türlü fırsat bulamıyordu. Ama sonunda, bugün deniz kenarına gelebilmişlerdi. James babasına döndü:

- Babacığım neden hep senin işin oluyor ? diye sordu meraklı gözlerini babasının üzerine dikerek.

Dük William McCarthy gülümsedi. Oğluna doğru yaklaştı ve onu kucağına aldı.

- Oğlum yaptığım işler halkımız ve bizim için. Etrafına baksana. Ne kadar da güzel değil mi ?

James onaylar anlamda başını aşağı yukarı salladı. Dük William konuşmaya devam etti:

- Buraların hep güzel kalmasını istiyorsak çalışmalıyız oğlum. Yoksa kötü insanlar buraları bizden alabilir. Baksana James, halkımız mutlu değil mi ? Herkes huzur ve güven içerisinde.

- Peki ya çalışmazsan baba? diye sordu James.

- O zaman anlattıklarımın tam tersi olur. Herkes mutsuz olur. Bu güzel yerler yok olur. Ayrıca bir lider her zaman halkını ve ailesini korumalı, onların güvenliğini sağlamalıdır.

- Anladım babacığım, dedi James başını sallayarak. Bende büyüyünce senin gibi güçlü ve iyi kalpli bir lider olacağım. Halkımızı koruyacağım, dedi James babasına sıkı sıkı sarılarak.

- Ve ailemizi, dedi William gülümseyerek.

Tıpkı oğlunun ona sarıldığı gibi o da oğluna sıkı sıkı sarılıp, öptü.

- Ve ailemizi, diye tekrar etti James.

Ama James şu an bunların hiçbirini yapmıyordu. Artık eskisi gibi herkes mutlu değildi. Hatta halkından birini soytarısı yapmıştı. Bu bir Dük'e hiç yakışmıyordu. Babasına dediği sözü tutamamıştı. Ama belki her şey için çok geç değildi. Belki artık her şeyi düzeltebilir ve halkını mutlu edebilirdi. Ailesini de korurdu. Onların istediği gibi biri olurdu. Annesi ve kız kardeşi gelince her şey yolunda, eskisinden daha iyi ve çok mutlu olabilirlerdi.

Hemen adamlarına "Kaleye dönüyoruz!" diye emir verdi James ve atına bindi. Kaleye çabucak ulaşmak için elinden geldiği kadar hızlı bir şekilde atını sürüyordu. Hem hızlı at sürdüğünden hem de mevsim sonbahar olduğundan dolayı serin bir rüzgar James'in saçlarının arasından süzülüyordu. Rüzgar nedeniyle önüna düşen siyah saçını sık sık arkaya atıyordu James.

Onu koruması gereken askerler bile arkada kalmış, Dük'e yetişememişti. Bir an önce hatasını telafi etmek istiyordu. Yaptıklarından o kadar pişmandı ki... Emma da halkından biriydi ve onu korumak yerine, eğlenmek istediğinden ve kız çirkin olduğundan dolayı onu soytarısı yapmıştı. Artık hatalarını düzeltecek ve babasına söz verdiği gibi iyi bir lider olacaktı.

Kalenin önüne geldiğinde atından indi ve atını seyise verip, hemen kaleye girdi. Önüne gelen ilk hizmetçiye Emma'yı büyük salona çağırmasını söyledi. Hizmetçi ''Tamam masejteleri'' dedi ve Emma'nın kaldığı odanın olduğu yöne doğru yürümeye başladı.

James büyük salona geçti ve Emma'yı beklemeye başladı. Bir süre sonra hizmetçi içeri girdi.

- Majesteleri Bayan Smith... O yok, dedi nefes nefese kalmış bir şekilde.

Hizmetçinin, hızlı nefes alış verişinden acele bir şekilde aradağı belli oluyordu.

- Nasıl yok ? diye sordu James şaşkınlık içerisinde.

- Yok majesteleri, bulamadım, dedi hizmetçi.

- Her yere baktın mı? Diğer hizmetçilere sordun mu ?

- Evet efendim ama bu gün siz çıktıktan sonra kimse onu görmemiş.

- Of, nasıl görmezler? diye sordu James sinirlenerek.

- Bilmiyorum majesteleri. Fakat bazı kişiler Emma'yı, en son Jenna'nın yanında gördüklerini söylediler, dedi hizmetçi.

- Pekala. Sen çıkabilirsin. Bana hemen Jenna'yı çağır, dedi James.

- Hemen çağırıyorum efendim, dedi hizmetçi ve reverans yapıp odadan ayrıldı.

Hizmetçi hemen alt kata, Jenna'nın odasına gitti kapıyı tıklattı ama ses gelmedi. Bu sefer daha hızlı şekilde tıklattı yine ses gelmeyince kapıyı açmak zorunda kaldı. Ama kapıyı açtığında şaşkınlığını gizleyemedi.

Tıpkı Bayan Smith gibi Jenna da odasında yoktu. Hemen odadan çıkıp önüne gelen tüm çalışanlara Jena'yı görüp görmediklerini sordu ama kimse onu görmemişti. Her yere iyice baktı, tekrar Jenna'nın odasına ve Emma'nın odasına baktı ama Jenna'yı bulamıyordu.

Jenna'nın olmadığından emin olunca umutsuzca büyük salona doğru yürümeye başladı. Jenna'yı bulamadığını söyleyecekti ta ki karşısında Jenna'yı görene kadar. Kalenin kapısından içeriye giriyordu. 

KALBİMDEKİ LEKE #Wattys2017Where stories live. Discover now