James kimseye acımaz ve üzülmezdi. O acıma ve üzülme duygususundan tamamiyle yoksun birisiydi. Emma'nın anlattıklarından da hiç etkilenmemişti. Sadece, cümle aralarında ''hım, anladım" gibi kelimelerle geçiştirmişti.

Emma, Dük'ün ağlayıp ona yardım etmesini falan beklemiyordu elbette ama bir kırıntı merhametten yoksun olmasına da şaşırmıştı. Yani sonuçta kötü ve hüzün dolu bir hayatı vardı ama Dük sadece ''hım'' demişti. Gerçekten bunu beklemiyordu. Şuan sadece evine gitmek, ağlayabildiği kadar ağlamak istiyordu. Dükün davranışları hoşuna gitmemişti. Bir süreliğine sessizlik olmuştu. Son derece sakin; sinek uçsa sesi duyulacak kadar sessiz... Sessizliği James bozdu.

- Emma, benim soytarım ol! dedi emir verir bir şekilde.

James de neden bunu istediğini tam olarak bilmiyordu ama bu çirkin kadının onu eğlendirebileceğine inanıyordu. Canı sıkkınken ona moral verebilirdi. Şaklabanlıklarla her şey hallolurdu.

Ama Emma aynı şekilde düşünmüyordu. Tam tersine Emma duydukları karşısında şoka uğradı. Nasıl onun soytarısı olmasını isteyebilirdi? Evet, çirkin olabilirdi ama asla kimsenin maskarası olamazdı. Buna izin veremezdi. Asla, asla, asla !

- Majesteleri, lütfen benden böyle bir şey istemeyin. Ben kimsenin soytarısı olamam. Evet çirkin olabilirim ama maskara olmam, olamam. Böyle bir şey demediğinizi var sayıyorum. İzninizle lütfen artık ben evime gideyim, dedi Emma kırılmış ve kızgın bir ses tonuyla.

- Bu bir teklif değil, emir! Bundan sonra buna sen adını ne koyarsan koy istediğimi yapacak, beni eğlendireceksin. İtiraz istemiyorum ve artık burada yaşayacaksın. Adamlarımdan birine eşyalarını taşımanda yardım etmesini söylerim, dedi James.

Emma'nın bir şey demesine fırsat vermeden ''Jenna hemen buraya gel'' dedi James. İçeriye kırklu yaşlarının ortalarında, saçları kırlaşmış, küçük ve yuvarlak gözlüklere sahip, yumuşak bakışlı bir kadın girdi. Gözlerini sahibinden ayırmayan, emir bekleyen bir tavırla Dük'ün karşısında bekledi. Emma'ya göre bir soyluya benzemiyordu. Düşündüklerinde de haklıydı. Jenna bir hizmetçiydi.

- Ne istemiştiniz Majesteleri ?

- Jenna, Bayan Smith'e alt kattaki boş odalardan bir oda ver, artık burada yaşayacak.

Emma'nın yüzü sinirden kıpkırmızı olmuştu. Adeta kızarmış bir domatesi andırıyordu. Soytarı ha? Emma, zamanı gelince bunun bedelini ödetecekti!

Bir süre sonra Emma, kadın ''benimle gelin'' deyince düşüncelerinden uzaklaştı ve önde yürüyen kadını takip etmeye başladı. Odadan çıktıktan sonra bir süre daha yürüdüler daha sonra merdivenlerin olduğu bir yere geldiler ve oradan aşağı indiler.

Burası üst kata göre daha bakımsızdı. Tabii ki de berbat değildi ama kalenin gördüğü kısmına göre ihtişamlı değildi. Daha sonra kadın bir kapının önünde durdu ve Emma'ya dönerek :

- Burada odada kalacaksın, dedi yumuşak bir sesle kapıyı açarken.

Emma "tamam" anlamında başını salladı ve odaya girdi. ''Burası çok eski'' diye geçirdi içinden Emma. Elbette Dükün kaldığı odalara benzer bir oda beklemiyordu ama yani görkemli kalede bütün odalar güzel olmalıydı.

Bu oda uzun zamandır kullanılmıyor olmalıydı çünkü her yer toz tutmuştu. Adım attığı her yerden tozlar kalkıp etrafında uçuşuyordu. Duvarlar koyu bej rengi, zemin ise meşe rengindeydi.Perdeler beyaz, yatak örtüsü ise menekşe rengindeydi. Odada bulunan bir çiçek tablosu dışında hiçbir aksesuar yoktu. Ah, bir de kitaplık vardı. İçinde gördüğü kadarıyla tahmini otuz kitap vardı. En azından kitaplar Emma'ya arkadaşlık edecekti.

Tozdan dolayı Emma çok rahatsız olmuştu. Yürüdükçe toz tüm odayı tamamiyle kaplamaya başlamıştı. Bir süre sonra Emma'yı öksürük krizi tuttu.

Bunun üzerine Jenna hemen pencereleri açtı. Pencereleri açtıktan sonra hızlıca mutfağa bir bardak su getirmek için gitti. Kısa bir sürenin ardından Jenna elinde bir bardak su ile odaya girip Emma'ya uzattı.

Emma bardaktaki suyun yarısını içtikten sonra Jenna'ya su için teşekkür etti.

Rahat bir nefes aldıktan sonra ancak Jenna'yı inceleme fırsatı bulmuştu.

Kırış kırış bir yüz... Kırklı yılın çizgileri... Çukura kaçmış yeşil gözler... Dünyanın kahrına dayanmaya çalışan, buna rağmen gözleri ışıl ışıl parıldayan, sıcakkanlı bir kadın. Gerçekten ona baktığında bunu görüyordu Emma.

- Kusura bakma canım. Bizim gibi hizmetçiler bu katta kalıyor. Dük de burada kalmanı söyleyince elimden bir şey gelmedi. Eğer bir ihtiyacın olursa lütfen bana haber ver. Diğer kızlara odayı temizlemelerini söyler, elimden geleni yaparım. Bu arada benim adım Jenna, dedi. Cana yakın biri olduğu, sıcacık ses tonundan anlaşılıyordu.

- Teşekkür ederim. Benim adım da Emma, dedi en içten sesiyle.

- Ben şimdilik seni rahat bırakayım dinlen, dedi Jenna.

Bunu dedikten sonra Emma'yı yalnız bırakmak adına odadan ayrıldı.

Jenna odadan çıkar çıkmaz Emma yatağa hızlı bir şekilde oturdu. Oturur oturmaz yataktan çıkan tozlarla Emma'yı tekrar öksürük krizi tuttu. ''Burada hiç temizlik yapılmaz mı? Kalede o kadar hizmetçi var.'' diye içinden geçirdi Emma.

Zaten hayatından hiç memnun değildi üzerine hem bunlar yetmezmiş gibi dük bozuntusu çıkmıştı. Evde tek başına yaşarken bile çok daha mutlu olduğunu fark etti Emma. En azından böyle gereksiz insanlar etrafında bulunmuyordu. Bir süre sonra yatağa uzandı. Dinlenmek amacıyla gözünü kapattı. Yorgun olmanın verdiği etki ile uyuya kaldı.

Yaklaşık bir saat geçtikten sonra kapının çalması üzerine uyandı Emma. "Girin" demesi üzerine içeriye genç bir kız girdi.

- Merhaba. Beni Jenna gönderdi. Odanı temizlemeye geldim, dedi genç kız.

Emma "tamam" anlamında başını salladı ve genç kıza yardımcı olmak amacıyla o da bir işin ucundan tutmaya karar verdi.

*******

Saat sekizi geçiyordu. James hemen yemek masasına geçti. Bir süre sonra içeriye hizmetçiler geldi. Ellerindeki yemekleri masaya yerleştiriyorlardı. Hizmetçiler yemeği servis ederken aklında bu gün yaptıkları vardı. Ama James yaptığından gayet memnundu. Hiçbir şekilde pişmanlık duymuyordu. Hata falan yapmamıştı. 

Bir an aklına annesi ve kız kardeşi geldi, ya bu yaptıklarını duysalardı? O zaman çok kötü olurdu. Kesin yine uzun bir konuşma yapar, Dük olduğu için sorumluluklarını anlatırdı. Şu sıkıcı konuşmalardan...

James gerçekten bunlardan sıkılmıştı. Halk, topraklar, komşu ülkeler... Hepsiyle ilgilenmesi gerekiyordu James'in. Belki de biraz dinlenme vakti gelmişti.

Yemeğini hızlıca bitirdikten sonra hemen büyük salondan çıktı. Üst kata doğru çıkmaya başladı. Daha sonra odasına girdi. Kırmızı kadife perdeler yere kadar uzanmış, tüm pencereyi kapatıyordu. Üstündekileri değiştirmek için paravanın arkasına geçti. Gecelerini giydikten sonra yatağının üzerinde serili olan lacivert yatak örtüsünü kaldırıp uzandı ve gözlerini kapattı. 

Bir yandan yapacağı işleri düşünüyor bir yandan da dinlenmeye çalışıyordu. Bunları düşünürken çoktan derin bir uykuya dalmıştı.

KALBİMDEKİ LEKE #Wattys2017Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin