Mission Stage: 3

197 32 15
                                    

Jinwoo bakışlarıyla Minho'yu kendinden uzak tutuyordu ertesi gün. Hangi sapık insan gecenin köründe yakında evlenecek olduğu kadının odasına girip onu taciz ederdi? Aklı almıyordu Jinwoo'nun, gerdeğe kadar bekleyebilirdi, değil mi?

Gerdek.

Jinwoo aklına gelen şeyle dudaklarını kemirmeye başladı. Evliliğe kadar kaçmayı başarsa bile gerdek gecesinde ne yapacaktı? Minho gibi bir sapıktan gerdek gecesi kurtulmanın imkanı yoktu, bütün foyası o gece ortaya çıkacaktı!

Jinwoo gergin bir şekilde, kafasında o gece ne yapacağını düşünürken dolaşıyordu sarayın bahçesinde. İzlendiğini hissettiğinde adımlarını durdurup arkasını döndü, gülümsedi onun bu ani hareketini beklemeyerek ne yapacağını şaşıran takipçisini görünce.

"Şövalye Jiho. Günaydınlar." Eteğinin uçlarından tutup Jiho'yu selamlarken Jiho da aynı resmiyette selamlayıp Jinwoo'ya yaklaşmıştı.

"Ben... Bahçeyi gezmek istersiniz diye düşünmüştüm. İsterseniz size gezdirebilirim." Jiho çekinerek teklif ederken Jinwoo kolunu uzattı şövalyeye. Jiho beklemediği bu davranış üzerine duraksadıktan sonra Jinwoo'nun koluna girip ona bahçeyi gezdirmeye başladı.

Gerdek gecesiyle ilgili planlar bekleyebilirdi.

"Bu ağaç özeldir." Jiho büyük bir ağacı işaret etti.

"Küçükken Prens Minho ve ben birlikte dikmiştik. O zaman aramızda böyle resmi duvarlarlar yoktu, canımız ne isterse onu yapıyorduk." Jiho'nun eski günleri anarken incelen sesi dikkatinden kaçmamıştı Jinwoo'nun. Rahatlatıcı olmasını umduğu bir şekilde kolunu okşadı.

"Zor olsa gerek... Yakın bir arkadaşını kaybedip üstüne üstlük onun sanki senden çok bir farkı varmışçasına yüceltilmesini izlemek."

"Zor..." Jiho mırıldandı kendi kendine. Ama birkaç saniye içinde tıpkı bir şövalyenin yapması gerektiği gibi duygularını baskılayarak güleryüzle Jinwoo'ya bahçenin kalanını tanıtmaya devam etti. Güzel bir süs havuzu ve içinde saklambaç oynanabilecek geniş bir çalılık labirenti vardı bahçede. Açıkçası bahçe Jinwoo'nun hep düşlediği tarzda bir bahçeydi, adadaki bir sarayda böyle geniş bir bahçeniz olamazdı. Biraz daha dolaştıktan sonra bahçedeki çardağa oturup dinlendiler.

Onları otururken gören Minho, biraz da Jiho'nun orada bulunmasından güç alarak yanlarına gitti.

"Merhabalar prensesim." Jinwoo'yu selamladığı sırada Jinwoo'dan aldığı delici bakışlar oturduğu yere sinmesine sebep olmuştu.

"Jiho, Prenses Jin'le bana biraz izin verebilir misin?"

Jiho, Minho'nun ricası üzerine yanlarından ayrılırken Minho, soğuk bakışlarıyla kendisini delip geçen Jinwoo'ya döndü.

"Prensesim, lütfen en içten özürlerimi kabul edin. Geçen akşamki kusurum bir daha asla tekrar etmeyecek."

Jinwoo karşısındakinin çaresiz haline içten içe gülerken soğuk bakışlarla Minho'yu taramaya devam etti.

"Affedildiniz Prens Minho. Lütfen bir daha ellerinizi yanlış yerlere sokmaya çalışmadığınızdan emin olun."

'Yani doğru yerlere sokarsam problem yok mu?' Minho kendi kendine düşünürken aklına gelen görüntülerle yine hormonları devreye girmişti. Jinwoo onun halini gördükçe daha da yükselen bir kahkaha isteğiyle boğuşmak zorunda kaldığı için oturduğu yerden kalktı.

"Oturmaktan sıkıldım. Biraz bacaklarımı açacağım."

"Bana mı?" Prensesin sorduğu soruyu yanlış anlayan Minho, öksürerek kendini toparladı. "Yani, size eşlik edeyim." Minho da yerinden kalkıp Jinwoo'nun peşinden geldiğinde Jinwoo gördüğü ilgiden memnun bir şekilde yürümeye başladı. Kadın olmak böyleydi demek, peşinde koşturan insanlar ve sapıkça düşüncelerine karşı istemdışı kahkahalarla baş etmek zorunda kalmak. Şey, aslında kadın kılığına girmediğinde de aldığı tepki farklı değildi.

Mission: Rescue the Princess [Minwoo]Where stories live. Discover now