-10-

10.7K 1K 25
                                    

Kızlara son olanları söylemeli miyim, kestiremiyorum. Bana kızacaklarmış gibi geliyor ama sebebinden de emin değilim. Devran şu an iyi davranıyor, ona kızmaları mantıklı olur muydu?

Biraz daha erteliyorum söylemeyi. Sonuçta okulda her arkadaş olduğum kişiyi reklam edecek halim yok ya?

Bugünü de tekdüze bir şekilde geçirmenin huzuruyla her şeyi boş veriyorum.

Öğretmenlerimiz gerçekten işinin ehli. Her ders ayrı bir güzel geliyor artık. Bizim okulumuzda İngilizce öğretmeni biraz laubali biriydi ve Tarih dersi yalnızca not tutarak uyanık kalabildiğimiz bir işkenceye dönüşürdü. Oysa burada her ders ayrı bir heyecan benim için. En önde, elimde defterimle nasıl göründüğümü bilemiyorum ama mutlu hissettiğim kesin.

Derslerin ardından ödevimin son sayfalarını tamamlayabilmek için kütüphaneye geçiyorum. Devran'ı dün oturduğu yerde görünce yanına yöneliyorum. Bu kez önünde bir kitap duruyor ve ister inanın ister inanmayın ama bu beni kahkahalara boğuyor.

Dün bir mafya adayı olabilecekken -en azından benim hayal dünyam için- şimdi oturmuş İki Şehrin Hikâyesi'ni okuyor. Bu nasıl olabilir ki?

Allah'tan bizden başka kimsenin uğramadığı bir yer burası. En azından okuldan sonra... Yine de kendimi frenleyebilmek için elimden geleni yapıyorum. Devran da bu sırada bana kaş çatmakla oyalanıyor.

Nihayet gülmem sonra erdiğinde kaldığı sayfaya bir ayraç yerleştirip kollarını göğsünün üzerinde kavuşturuyor. Bu ciddi haliyle beni korkutmasını bekliyorum ama öyle bir şey hissetmiyorum. Aksine neşeleniyorum.

-Gülmeniz bittiyse sizi sessizliğe davet ediyorum Meyra Hanım.

-Ah... Evet.

Dudaklarımı birbirine bastırıyorum, Devran öne doğru eğiliyor.

-Seni böyle gülerken görebileceğimi söyleseler, inanmazdım.

Sesinde bir şey var, mutluluk mu bu bilemiyorum ama gözlerimi kaçırma ihtiyacı hissediyorum.

-Ben de gülebilirim, öyle değil mi?

-Elbette. Sadece... Daha önce görmemiştim.

Dönüp yine ona bakıyorum, gülümseyerek geri yaslanıyor.

-Kitap okuduğum için mi gülüyordun?

Başımı aşağı yukarı sallarken gülme isteğim geri geliyor.

-Senin kitap okuyabildiğini aklımın ucundan bile geçiremezdim!

Devran dudaklarını hoşnutsuz bir şekilde büzüyor:

-Okuyabiliyorum Meyra, 7 yaşımdan beri.

-Evet ama...

Kitabı gösteriyorum:

-Klasik bir eser! Senin ne işin olur ki bir romanla?

-Ödevim.

Omuzlarını silkiyor:

-Yoksa okumazdım.

Başımı yine sallıyorum. Sonra bu eğlenceli anı yitiriyoruz. Kitabımı ve kalemliğimi çıkarıp ona bakıyorum. O da kitabını okumaya döndüğü için rahatlayarak çözmeye başlıyorum.

Uzun bir süre boyunca, su içmek dışında hiç duraksamadan, çözüyorum. O da okuyor.

Bu verimli halimiz onun boğazını temizlemesiyle sona eriyor:

-Ne kadar kaldı?

-Yaklaşık 15 sayfam var.

-Yapamadığın sorulara bakabilirim... Tabii istersen.

Kollarımı germek için bu mola anını kullanıyor ve ona bakıyorum. Gerçekten iyi bir insanmış gibi davranıyor. Ona güvenmem aptalca mı olurdu acaba?

-Çok isterim.

-Ara vermez misin hiç?

Saatime bakıyorum. Henüz erken, 2 saat bile olmamış. Daha uzun süre kendimi kaptırdığım olmuştu.

Acaba mola vermek için beni mi bekliyor? Niye beklesin ki?

-Biraz daha çalışırsam, daha iyi hissedeceğim.

Başını sallayarak okumasına dönüyor. Çantamı karıştırıp ikimiz için kuş üzümü buluyor ve birkaç tanesini ağzıma atıp ona da uzatıyorum. İkiletmeden ve bana bakmadan bir avuç alıp ağzına atıyor ve okumaya devam ediyor. Arada not aldığını da bu arayla fark ediyorum.

İnanılmaz geliyor. Gerçekten. Nasıl onu bu kadar yanlış tanımış olabilirim? Bana sorsaydınız şayet okuldaki en serseri insan olduğunu iddia edebilirdim.

Acaba sorunu ne?

Başımı iki yana sallayarak düşünmeye son veriyorum. Şu an önemli olan kalan sorularım. Bir şeyi bilmemi isterse söyleyeceğinden eminim.




Instagram: kopru_busra

FrambuazWhere stories live. Discover now