11. Bölüm

3.8K 271 113
                                    

Aynı anda mümkünmüş gibi bütün yüz ifadelerin yüzünden geçip gitmesini izledim: utanç, rahatsızlık, kızgınlık ve... Merak?

Telefonun diğer ucundaki erkek sesini seçebiliyordum ve içimdeki mağara adamı uyandığında hissedebiliyordum.

Hangi lanet olası adam onu arıyordu?

Birden gözlerini kıstı ve içimden bir ses endişe duymamı, ardından arkama bakmadan kaçmamı söylüyordu.

"Anlıyorum... Tamam. Öyle yapacağım. Evet, evet. Aradığın için teşekkürler Joel."

Joel? Pislik.

Telefonunu kapattı ve yavaşça arka cebine koydu. Kafasını öne eğerek saçlarını arkaya attı, ardından kahkaha patlatarak yüzüne buradan kaçmamı sağlayacak gülümseme yerleştirdi.

"Bana söylemek istediğin bir şey var mı Bay Tomlinson?" diye sordu tatlı bir ifadeyle ve bu beni daha da endişelendirdi. Gözlerimi kısıp, kafamı düşünceye boğdum fakat aklıma bir şey gelmedi. Neden bahsediyordu?

"Joel bu sabah postalarını gözden geçirmiş" dedi gülümsemesi hala yüzündeyken. "Çiçeklerim için teslimat onayı gelmiş. Bilin bakalım mesaj da kimin onayladığı yazıyor?"

Bana doğru bir adım atarken bende bir adım geri gittim. Bu konuşma hoşuma gitmemişti. "Birisi çiçekler için imza atmış."

Lanet olsun.

"Formun üzerinde Louis Tomlinson yazıyormuş."

Ha siktiiiiiir.

Ne akılla kendi adımla imzaladım ki? Bir şeyler söylemek istedim. İnkar etmek ve bu durumdan kurtulmak fakat aklım bana meydan okurcasına dümdüz olmuştu.

Elbette benim sessizliğim, bu durumu olumlu anlamda onaylamış oldu.

"Aptal!" Beni göğsümden ittirdi ve sırtım duvara çarptı. "Bana yalan mı söyledin?" diye gürledi. "Bunu neden yaptın?" Telaş içinde çıkış yolu aradım.

"B-ben... Ben.." diyerek geveledim. Kalbim göğsümün içinden fırlayacak gibiydi.

"Bunu neden yaptın?" diye tekrar sordu. Ona baktım, bana ifadesizce bakıyordu.

Gözlerimi kapatıp ona doğruyu söylemenin daha iyi olacağına karar verdim.

"Bilmiyorum!" Ona geri bağırdım. "Tamam. Ben... Ben sadece... Hay sikeyim!"

Telefonunu çıkardı ve mesaj yazmaya başladı.

"Ne yapıyorsun?" diye sordum.

"Seni ilgilendirmez fakat Niall'a bensiz gitmesini söylüyorum. Bana doğruyu söyleyene kadar buradayız."

Gözlerine baktım ve derin bir iç çektim. Aklımı kaçırmış gibi hissediyordum. Ve bu olaydan sıyrılmamın kesinlikle bir yolu yoktu.

"Tamam, ben imzaladım." Gözlerini bana dikti, göğsü inip kalkıyordu ve yumruklarını o kadar çok sıkmıştı ki her an yüzüme yumruğunu geçirecekmiş gibi duruyordu. "Sonra?"

"Sonra.... Onları çöpe attım" Orada öylece bana bakarken ona haksızlık ettiğimi düşünüyordum. Bencil biriydim ve belki onu mutlu edecek biriyle arasına giriyordu.

"Sen... Sen.." diyerek gürledi baş parmağını bana doğru kaldırarak. "Bunu neden yaptığını bana açıkla"

İşte... Kendimin bile cevaplayamadığı soru.

"Çünkü..." Gözlerimi kaçırdım. Bana doğru yaklaştı ve çenemden tutup ona bakmamı sağladı. "Çünkü Joel ile çıkmanı istemiyorum."

Parmaklarını çenemden çekip gözlerini kıstı. "Buna sen karar veremezsin. Seks yapıyor olmamız benim hakkımda karar verebileceğin anlamına gelmez. Biz çıkmıyoruz. Sikeyim! Birbirimizden hoşlanmıyoruz bile!"

"Biliyorum! Fakat o gülleri gördüğümde..."

"Gül olması neyi değiştirir?"

"Sen Gülleri seversin!"

Bunu söylediğim zaman göz bebekleri büyüdü. "Çiçeklere olan karşı tepkini biliyorum... O an düşünemedim, tamam mı? Sana dokunacak olması..."

Yumruklarımı sıktım.

"Tamam. Yaptığın şeyi onaylamıyorum fakat seni anlıyorum" Şok içinde ona baktım. "Seni bir şekilde sahiplenmedim desem yalan olur"

Duyduklarıma inanamadım. Az önce bana, benimle aynı şekilde hissettiğini mi söylemişti?

"Fakat bu bana yalan söylediğin gerçeğini değiştirmez. Çoğu zaman pislik birine dönüştüğün oluyor fakat sen bana karşı dürüst olduğuna inandığım biriydin"

Kalbimin durduğunu hissetim. Haklıydı.

"Özür dilerim" dedim ve ikimizde bu duruma şaşırmış gibiydik.

"Kanıtla."

Ortalık ürkütücü sessizliğe büründü.

Onu neden bu kadar çok istiyordum?

Elimle boynunun arkasını kavrayarak mesafemizi kapattım. Onu kendime doğru çekip, gözlerinin içine doğru bakarak, dudaklarımı dudaklarına götürdüm. Dudaklarımız bir birine değdiği anda bedenimden gelen tanıdık duyguya teslim oldum.

Ortada ismi olmayan bir bahis vardı ve bu her neyse, bizim kontrolümüz dışı oluyordu. görünüşe göre ikimizde çoktan yenilmiştik.

Dizlerimin üzerine çökerek kalçasından yakaladım ve onu kendime çektim. Dudaklarımı pantolonunun üzerinde ileri geri hareket ettirdim. Tişörtünü kaldırıp, kasığındaki o güzel dövmelerinin bedeninde güzel görünüşünün hakkını vermek istercesine birer birer öpücük kondurdum.

Pantolonunu dizine kadar indirdim, parmaklarımı bacaklarında gezdirdikçe tüyleri diken diken oluyordu. Ellerini saçlarıma götürdü. Zarif kilotunu aşağı çekerek zarif bacaklarında durdurdum.

"Bu parçalanmak için fazla güzel" dedim her iki elimle birer bağcığı tutarak. Çabucak koptular, kırmızı çamaşırı çekip cebime tıkıştırdım. Bacaklarını araladım ve benim için sertleşmiş olan penisine öpücük kondurdum.

"Ah siktir." diyerek solunu "ah, ah... Sikeyim"

İlk önce burnumla dürttüğüm penisini yavaşça sıcak ağzıma aldım. Ona baktığımda Benim kadar çaresiz olduğunu o an anladım. Bana o kadar çok kızmıştı ki, her an saçlarımı çekip kökünden koparak gibi duruyordu. Ama pek çok açıdan bana ona karşı bir şeyler sunmama da izin veriyordu.

Aynı anda hem kızgın, hem güzel hem de sertti. Ve tadı çok tatlıydı.

"Seni yiyerek bitirebilirim."

Saçıma asıldı ve beni geri çekti. Ardından Gülümseyerek tekrar kendine doğru çekti. Siktir benimle oyun oynamasını bile seviyordum. "Şu an mükemmel görünüyorsunuz Bay Tomlinson. Sakın durayım demeyin."

Durmayacağımı neredeyse yüzüne karşı bağırmak istedim ve bunu denemenin ne kadar gülünç olduğunu fark edince tekrar teninde kayboldum.

"Çok yaklaştım." diyerek soludu. Nefesi duraksıyor, göğsü inip kalkıyordu. Elimi toplarının üzerine koyup uzunluğunun hepsini ağzıma aldım. Sonunda geldiğinde inledi ve ağzıma doğru geldi. Hala bacaklarının titrediğine yemin bile edebilirdim.

Dudağımın üzerindeki meniyi parmağımla temizledim ve gözlerinin tekrar karardığını gördüm.

Sonunda kendine geldiğinde beni ittirdi ve çabucak pantolonunu giydi.

"Seni affetmedim," dedi saçlarını geriye atarken, kapının kilidini açıp beni orada tek bırakarak gitti.

Yavaşça ayağa kalkarken gülümsüyordum.

Siktir, beni yine kendi oyunumda yenmişti.

Beautiful Bitch || Larry Stylinson.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin