Bu yüzden Park Ji Min'in bakışlarındaki kırık parçaları anlamak,artık benim için zor değildi.

"Bize zarar vermeyeceğinizin garantisini verirseniz teslim olacağız."

Ji Min arka cebine sıkıştırdığı silahı eline alıp mermilerini çıkardı ve avuç içine sakladı.

Altın rengindeki mermiler tepemizde dikilen yorgun güneşin yaydığı göz alıcı ışınlarla alev tonlarına dönerken Ji Min ısınan mermileri tüm gücüyle sıktı.

"Bizi canlı istiyorsanız silahlarınızı indirin,orospu çocukları."

Ji Min'in gür sesi boş arazide ardı ardına yankılandığında titreyen dudaklarımı durdurmak için sertçe ısırdım.

Onun hislerine ve sinirlerine hakim olamıyor oluşu beni daha da umutsuzluğun dar mahzenlerine hapsediyor,daha da demir parmaklıkların göğüs kafesime batmasına neden oluyordu.

Kalabalığın öncüsü üniformalı adam Ji Min'in sesinin aksine sakin bir tonla silahları indirin komutu verdiğinde asfalt yolda yayılan metalik seslerle hafifçe titredim.Önüne geçemediğim bir duygu yumağında düğümlenip duruyordum ve bundan kurtulmam için hiçbir kestirme yol kalmamıştı.

Çok geçmeden boynumda hissettiğim güçlü bir acıyla tüm dünya benim için tersine döndüğünde kavanoz dibinden bakarcasına Ji Min'e odaklandım.

Hiçbir şey benimle aynı umutsuzlukta çarpan gözlerini görmek kadar canımı acıtmamıştı.

*

İç organlarımı kasıp kavuran yanma hissiyle gözlerimi kırpıştırdığımda çarpan loş ışıkla yüzümü buruşturmama engel olamamıştım.Zihnimin kuytu koridorlarında sarmaşıklarını saran buruk acı,gözlerimi her kırpıştırmamda biraz daha etkili oluyor,vücuduma büyük bir basınç uyguluyordu.

İçimdeki kor acıya zıt soğuk zeminin bedenime verdiği kaskatılıkla yerimden doğrulduğumda anında yayılan batma hissiyle iniltili bir çığlık attım.

"Hareket etme,bu sana acı verecektir."

Duyduğum tanıdık sesle buğulanan gözlerimi yan tarafıma doğru odakladığımda Ji Min'le burun buruna gelmiştim.

Gözaltları ve dolgun dudakları gecenin en acımasız tonlarina bürünmüş,bedeni tıpkı benimki gibi soğuk zeminle buluşmuştu.

"Senin yüzünden..."

Gözpınarlarım beyaz bayrağını dalgalandırıp solgun yüzümden süzülürken kendimi cümlenin devamını getiremeyecek kadar yorgun hissediyordum.

Fakat beni başından kurban olarak seçmesine rağmen Park Ji Min'e karşı hiçbir nefret veya kızgınlık besleyemiyordum.

"Biliyorum."

Ji Min'in boğuk sesi küçük hücrede yankılandığında,ruhumun duvarlarında da yankılanıyormuşçasına derin bir nefes aldım ve tavana baktım.

Küçük hücrenin penceresinden sızan seyrek güneş ışınları yüzümü muzurca okşarken canımın acısını göz ardı edip gülümsedim.

Güneş belki de benim için son kez doğuyordu.

"Bu halde bile gülümsediğine inanamıyorum."

Gözlerimi devirip kafamı onun zıt yönüne çevirdiğimde elimde hissettiğim soğuklukla irkildim.Şaşkınlıkla birleşen ellerimize baktığımda ne yapmaya çalıştığını idrak etmeye çalışıyordum.

"Bana bak ve gülümse."

Hareket etmesinin verdiği acı mimiklerine de yansıdığında burnumu çektim ve fısıldadım.

killer melody » ji min ✅Where stories live. Discover now