mourir dans tes bras

71 18 1
                                    

bilmiyorsun değil mi anthea,

saçlarında dans etmesi gereken gözyaşlarımın,
toprağa karışıyor olmasının ne kadar acı verdiğini?

bilmiyorsun değil mi anthea,

binbir zorlukla yetiştirdiğim çiçekleri koparıp,
başına taç yaptıktan sonra hiç bir şey yokmuş gibi çekip gitmenin,
ne kadar acımasızca olduğunu?

bana, artık yorgunluktan bithap düşmüş duygusuz bir yolcu olduğunu söylediğinde,

"öyleyse nasıl sevdin beni,
yoksa severken mi yoruldun?"

demiştim sana.

aşk'ın bir duygudan ibaret olmadığını, ve hayatın aşık olmak için fazla yorucu bir yol olduğunu söylemiş,
gözlerini bir an olsun buluşturmadan benimle,
öylece kapıdan çıkıp gitmiştin.

garip bir genç kadındın anthea.
kanımca iblisler, seni bu yüzden sevdiler.

sana kollarını açtılar ve onların kolları,
benimkilerden daha tatlı geldi sana.

bir gün gidersen asla gerisin geri bıraktıklarını düşünmeyeceğini söylemiştin.

içten içe senin yıkıntılarından biri olmayı dilesem de,
yüreğimin acımasına engel olamamıştım.

yaşadığımız evin alt sokağındaki kilisede,
evet evet, çiçeklerini çok sevdiğin o kilisede,
cenaze törenin vardı.

hâlâ törende annenin bana olan bakışları ve dudaklarının nefretle oynayışı gözlerimin önünden gitmiyor anthea.

benim suçum olduğunu söylemişti.

sadece gülmüştüm anthea.
sadece gülebilmiştim.
çünkü o küçük kıvrılmanın altında neler olduğunu bilmiyordu.
görsün istememiştim.

aslında bakarsan o değil,

sen görme istemiştim.

sana kızgınım anthea,
bir anneyi, hayat boyu hüzne boğduğun için.
bir adamın sevgisini yarım bıraktığın için,
ve yaşanmaya değer hayatı,
elinin tersiyle ittiğin için.

farkında mısın bilmem;
üzerinde mürdüm rengi elbisen,
ayaklarında yumurta topuk ayakkabıların,
ekoseli hırkan,
özenle taranmış dalgalı saçların,
tek tek temizlenmiş tırnakların,
ve avucuna sıkıştırılmış birkaç tane nergis ile,

/bilirim çok severdin/

ölü gibi görünüyordun.

çünkü morarmış dudakların ve bir daha açılmazcasına kapanmış gözlerin,
aksini düşünmeme engel oluyordu.
anthea, şimdi buruşuk ellerimin narin bedeninde gezinmesi gerekirken,
kuru toprağı okşuyorlar.

ne acı!

kulaklarımın gülüşünün tatlı tınısıyla çınlaması gerekirken,
mezar taşından yükselen acı dolu çığlıkların ile yankılanıyor zihnim.

ne acı!

beni terk eden karımın arkasından yas tutmam gerekirken,
ben ölen bir genç kadının arkasından nehirler gibi ağlıyorum.

ne acı!

dilerdim ki sen, anthea;
sadece hayallerimde yaşatmaya mahkûm olduğum biri olma.

ama öylesin,

ve anlaşılan o ki anthea,
sen de istedin benim gibi;
bir ölümlünün kollarında can vermeyi.

yoksa, soğuk bedeninin acı veren ürpertisi hâlâ benimle olmazdı,

değil mi,

değil mi?

masterpieceWhere stories live. Discover now