"Sana daha çok dikkat edeceğime söz veririm." dedi bir kez bile magazine yakalanmamış olmamızın güvencesiyle. Neden bu halde olduğumuz gayet açıktı. Bir kez aramız açıldı diye o modellerden birinin kollarına koşmuştu. Ve ben, bu gece, sadece vakit geçirdiklerini söylediği için ona inanmıştım. Ona inanmaktan başka şansım yoktu. Her gün başka biriyle uyuyabilirdi, uyanınca bana gelse benim için yeterdi zaten.

"Rahatını bozmak istemem ama orada uyursan hasta olursun." dedim düşünmeyi bırakıp.

"Beni affettiğini söyle."

"Affedecek bir şey yoktu ki..." 

Yoktu, çünkü. İçimin acısını bastıramıyordum ama yoktu, biz iki gün için takılmayı bıraktık diye, güzel bir kadınla yat keyfi yaptı diye ona kızamazdım.

"Var, ve sen çok güzelsin."

*

Sıkmaktan  acıyan dişlerimi biraz rahat bırakıp, tırnaklarımı kanatırcasına yumruğuma doluşturduğum çarşafı serbest bıraktım. Ağlamanın hiçbir getirisi yoktu, bitmişti. Onunla geçirdiğim zaman, mutluluğun tanımıydı ama ne devamı olacaktı, ne de olmalıydı, biliyordum. Evimin kapısından her çıkışında geri dönmeme ihtimalinden kalbim titrer ve geri dönmesin isterdim. Sonunda istediğim olmuştu. Şimdi boşluğunun doldurduğu odada, avucumda kalan anılarından hangi birine ağlayacağımı bilmemenin çaresizliğindeydim. Tam olarak, hangi birine ağlayacağımı bilmediğim onca anı beynimde dönerken, kendimle savaşıyordum.

Biraz daha sakin olmam gerektiğini biliyordum. Elimden destek alarak yattığım yerden doğruldum ve zor da olsa yataktan çıktım. Kaç saat uyumuştum, üç? Beş?

Cevabı almak için odamdan çıkıp, yaşadığım apartman dairesindeki banyoya yöneldim. Aynada gördüğüm şey cinayetten farksızdı. Ne kadar çok ağladığımı hiç hesaplamamıştım ama göz altıma akacak bir makyajım bile kalmamıştı. Saçlarım birbirine girmiş, dudaklarım ağlamaktan şişmiş ve gözlerim de kırmızıydı. Eğilip yüzümü yıkadıktan sonra avucumda biriken suyu saçlarımda gezdirip biraz olsun onları yatıştırdım. 

Banyodan çıktığımda, evi dolduran zilin sesiyle irkildim. Birkaç küfür sıralasam da muhtemelen gelen ev arkadaşımdı. Dün geceki halim aklıma gelirken, kapıyı açmak için merdivenleri inmeye başladım. O halde eve gelip, kapıyı kilitledikten sonra anahtarı üzerinde unutmam gayet olağan bir şey değil miydi? Kapıya takılı anahtarı çevirirken, kapının dili sanki bana hesap soruyormuş gibi hissettim.

 "Amy, özür dilerim, bugün döneceğini unutmuşum." 

Uykusuzluktan kapanan gözlerimi açtığımda, karşımda gördüğüm, görmeyi beklediğim Amy değil, Harry'di. 

"Hayır." diye irkilip geri sıçradığımda, Harry kanlanmış gözleriyle bana bakıyordu.

"Amy iki gün sonra dönecek, bugün 20 Mart." 

Kapıdaki bedenimi savuşturup, saygısızca içeri girdiğinde, kapıyı kapatamadım.

"Sen..." dediğimde salona yürümeyi kesip, bana döndü.

"Eğer dün gece, ben geldiğimde, beni içeri almamaları yönünde bir talimat vermediysen, site güvenliği beni tanıyor ve içeri girmem zor olmadı."

Öfkeli görünüyordu, içimi acıtacak kadar öfkeli görünüyordu ve ne yazık ki ben de öfkeliydim.

"Öyle bir talimat vermedim ama sana evimin anahtarını vermediğim için kendimi şanslı mı sayayım?" dedim saygısız misafirliği üzerine. Canım yeterince yanıyordu, burada olmasına anlam veremiyordum ve bütün bunlardan yorulmuştum.

harry styles one shotsWhere stories live. Discover now