Birinci Bölüm

103 20 3
                                    

Bu hikayeyi bana yazmam için ilham kaynağı olan, eski dostum Deha'ya. Seni çok özledim.

Güneş doğmadan hemen önce ki vakit,beş civarlarıydı saat. Bundan dolayı hava çok soğuktu. Terliklerimi bulamamıştım, yatağımın altında olmalıydı. Dün gece giyindiğim hırka yerdeydi, pijamamın düğmeleri karnıma kadar açılmıştı. Lavaboya gidip işlerimi hallettikten sonra su kaynatmak için ocağın altını açtım, su kaynarken sigaramı da o ateşle yakmıştım. İçim titriyordu, hava soğuk ve sisliydi, yerden ısıtmalı apartman dairesi buz kesmişti,bende şanssız olanlardandım, üniversiteyi yıllar önce bitirmiş olmama rağmen öğrencilik hayatı -hatta öğrenciyken daha katlanılabilir- bir hayat yaşıyordum.

Bugünü özel kılan bir şey vardı. Bugün, büyük bir firmanın katılacağım ilk toplantısıydı. Öyle kıytırık, kuru temizleme mağazalarının toptan adı altında maksimum bir saat süren basit toplantıları değildi. Bu toplantı, paketleme fabrikasının toplantısıydı, latincesiyle: Stipare Fabrikası.

Odama gidip giyecek düzgün kıyafetlerimi aldım, iki hafta önce bu toplantı için özenle aldığım pahalı takımımı giyecektim. Bu takım, bu ay boyunca aç kalacağımın habercisiydi zira tüm paramı bu kumaş parçasına vermiştim. Ama sorun değildi, zaten pek yemek yiyen bir adam değildim, belki kira da problem çıkabilirdi,onu da kenara ayırdığım paradan kullanarak halledebilirdim.

Beyaz ipek gömleğim,-bir türlü bağlamayı beceremediğim- siyah kravatım, siyah pantolonum ve siyah ceketim ile ceo gibi olmuştum. Hafifçe sırıtıp kısa saçlarımı karıştırdım.

Dosyalarımı bulundurduğum çantamı kaptığım gibi çıktım kapıdan, apartmanın en üst katındaydım ve merdivenlerden kıyafetime dikkat ederek hızla inmeye başladım. Apartmanın kapısının önünde mahallenin çocukları oyun oynuyorlardı,benden bekledikleri şey dostane bir hareket olmuştu her zaman onların, ama ben çekingen ve asosyal bir insandım,küçük çocuklarla dahi geçinmeyen, arkadaşsız biri. Son birkaç yıldır böyle olduğumu biliyordum. Önceleri, yani öğrencilik yıllarımda adımı bilmeyen yoktu. Her aktiviteye atlayan, öğretmenlerin bile bazenleri gözde öğrencisi olan biriydim. Her şeyin bir işe başlayana kadar devam ediyor olduğunu sadece kendimde farketmedim. Üniversitenin en popüler çocuğunu Mc Donald's eve sipariş motorsikletinde gördüğümden beri en azından.

Otobüs durağına gelmeden önce bir kozmetik dükkanına girip pahalı bir deneme parfümünü kulaklarımın arkasına sıktım. Evde ki ucuz parfümlerim burun kaşındırıcıydı. Tekrar otobüs durağına gittiğimde aynı şoför gelmişti ve beni her gün gördüğü o umursamaz, lekeli ve üstümde yapıştı yapışacak kıyafetlerle görmediği için şaşkınca baktı. Bir tek o değil, herkes beni dikkatlice süzüyor,yanındakine bir şey diyordu. İki sokak altta ki Roger sesli bir şekilde öksürmüştü. İlk defa bu kadar temiz, düzgün giyinmiştim. Belki de hayatım boyunca ilk defa. Çünkü bu toplantının konuğu Stipare idi. Ve ben, orada ki vasıfsız mühendislerden sadece biriydim. Dersime çok çalışmıştım ama, günlerdir gitmiyordum geceleri mezarlığa. Bu işi benim %0,5 katkımla dahi eğer alırsak,kendimi önemli bir insanmış gibi hissedebilirdim belki. Bunu hissetmek istiyordum. Yıllardır babamın bana söylediği o sözlerin aksini ona göstermek istiyordum.

Otobüs ineceğim durakta durmuştu. Şimdi, fabrikama beş dakikalık yolum kalmıştı. Toplantı ise tam on beş dakika sonra idi. Rahattım,bir kahve dahi içebilirdim fabrikada. Şu an ki endişem ve heyecanım sayesinde elim ayağıma dolaşmazsa tabii.

Takıntılı bir insandım. Çantamda ki evrakları ve hazırladığım kağıtları elime alıp tekrar kontrol etmeye başladım.  Bir anda ayağım yerden kayarken kalbim hızla tekledi ve hava da uçuşan kağıtlarımı son anda tutmaya çalışırken yere kapaklandım. Acıyla inledim; bu acı kanayan dizlerimin acısı değildi. Yırtılmış pantolonumun, uçup gitmiş evraklarımın acısıydı. Beni düşüren kişiye büyük bir öfkeyle baktım. Babamın böylesine dilekleri gerçekleşmiş olamazdı! O cehennemdeydi-gerçekten varsa-alkolik, hırsız, tecavüzcü o adam yine işime burnunu sokmuştu! Belki de reenkarnasyona uğramıştı ve karşımda ki kız o'ydu!

"B-ben özür dilerim efendim...Yanlışlıkla oldu!"

"Tamam, tamam, tamam...Sakinim! Babam gönderdi değil mi seni? Yoksa sen babamın ta kendisi misin, ha?!" Yüzüne tükürürcesine tıslarken,farkında olmadan fazlasıyla tükürmüştüm de. Yırtılmış pantolonum, kanayan dizlerim ve uçmuş kağıtlarım ile ilkokul talebesi gibiydim!

"Ne...Ne diyorsunuz anlamıyorum ama, çok özür dilerim. İsterseniz, eczaneye gidelim. Pansuman yaptıralım."

Elimi 'dur' anlamında uzattım. "Sus. Bu saatten sonra her şey bitti. Haftalardır üzerinde çalıştığım sunumum... Her şey, her şey gitti." Çaresizce kızın koyu yeşil gözlerine baktım,bu babamın hipnotize edici bakışlarındandı. "...Söylesene baba, mutlu musun, bu da başarısızlıkla sonuçlandı."

"Ben sizin babanız falan değilim. Sanırım bir şizofren için fazlasıyla yardım ettim."

Ellerimi birbirine çarpıp yerde ki çantamı aldım. Belki bu çanta dizlerimi kapatmama yardımcı olurdu ama üstüm başım toz içindeydi. Berbat görünüyordum. Bana çarpan patavatsız 'George' ise yoluna devam etti. 'George' un alt sürümü. Belki de babamın döllerinden biri dahi olabilirdi, pezevenk babamdan her boku beklerdim.

Son üç dakika. Hızla fabrikadan içeri girdim. Toplantı salonuna gittim. Siktir! Toplantı başlamıştı.
İçeriden gelen hararetli sesleri nasıl böleceğim konusunda hiç bir fikrim yoktu. Kapının önünde çökmüş beklerken topuk sesleri duydum,arkamı ani bir refleksle dönünce karşımda dünyanın belki de en seksi kadını duruyordu. Sarı,dalgalı ve önüne gelen iki perçem saç,masmavi gözlerine çektiği siyah sürme,maskara ve o dolgun dudaklarında ki kırmızı ruj... Ya üstündekiler,o hatlarını belli eden beyaz gömleği,incecik belini sarmış siyah kalem eteği ve sütun gibi bacakları... Ağzım açık kalmış,salyalarım aktı akacak gibiydi. Her şey o kadar hızlı gelişmişti ki,onun dizlerime iğrenerek baktığını farketmemiştim. Toplantının asıl sahibi o imiş meğersem,oysa ben Bay Pirlo gelecek sanmıştım. Birlikte toplantı salonuna girdik. Herkes yerlerine geçerken gizlediğim diz kapaklarım zonkluyordu. Bu kadın,Bay Pirlo'nun menajeriymiş. Anlaşılan seviyesiz bir ilişkileri de vardı. Bu kadın hem başarılı,hem seksiydi. O konuşma tarzı,düzgün aksanı,kibar ve lütuf bekleyen davranışları ile asilzade gibiydi. Ben ise,vasıfsız elemanlardan Theo,soysuz-sopsuz,boş beleş yaşayan asosyal,gereksiz bir insandım.

"Hoşgeldiniz,Bayan Elenore,"

"Merhaba." Dedi hafifçe tebessüm ederken.

"Ne arzu edersiniz efendim,"

"Filtre kahve."

Açıkçası beni bu şaşırtmıştı. Ondan daha çok şarap,viski tarzı bir içecek bekliyordum. Starbucksvâri bir toplantı gibi olmuştu. Bayan Elenore kahve istediği için kimse içki isteyememişti. Zaten Bayan Elenore,Bay Richard ve Bay Thomas dışında kimsenin bir şey isteme hakkı yoktu; bizler musluk suyuyla yapılmış poşet çaylarımızı içerdik.

Toplantı başlamıştı. Konuşma hakkı bize neredeyse hiç geçmemişti. Bir-iki defa 'evet' demiştim. Sorduk demek için sorulan sorulara.

Toplantı bittiğinde işçi odalarından birine gidip kravatımı çıkarıp attım. Sonuçları olumsuzdu Bayan Elenore'ların. Egolu bir kadındı o,belli ki kolay beğenmiyorlardı da. Normaldi. Dünyaca ünlü Stipare Fabrikası. Çalışanlar orada yaşıyor ve dış hayatla bağlantıları yok. Orada tam olarak ne iş yapıldığına dair kesin bilgiler yok. Ve o fabrikada,söylemlere göre kast sistemi var. Anlaşılan Bayan Elenore'un ipler elinde,o seksiliğiyle tahtı  Bay Pirlo'dan da alacak gibi görünüyor. Sinsi ve içten pazarlıkçı,güzel Elenore.

+ + +

Bir elimde viski bardağım,diğer elimde sigaram ile koltuğumda iki büklüm oturuyordum. O kadar dağınık ve umursamazdım ki,sigara küllerini yere atıyor,sigaraları koltuklarda söndürüyordum. Her yer leş gibiydi. Şişeleri devirerek odama gittim ve siyah uzun paltomu giyip evden çıktım. Sigara alacak param kalmamıştı. Biraz da açtım. Mezarlığa gidip on iki mezarlık temizledim. Çiçeklerini suladım. Ardından ölülerden izin alarak elma ağacından üç elma aldım. Ceplerime atarken ensemde hissettiğim nefes ile aniden arkamı döndüm. Kimse yoktu. Böyle durumlarda korkak bir adamdım. Eve kadar titreyerek yürüdüm ve ardından bunun bir rüzgar olabileceği ihtimali ile kendimi avuttum.

Açtım,sigara içmek istiyordum,dizlerimde ki yaralar kabuk tutmaya başlamıştı ve yapılabilecek en iyi şeyi yapıp: uyudum.

Ceset FabrikasıWhere stories live. Discover now