every time i see you, i die a little more 1/3

327 24 7
                                    

(Yayımlamaktan hiç emin değilim, ana yine de umarım beğenirsiniz.)

Birinin yüzüne her seferinde farklı duygularla bakmayı iyi birşey olarak görebilirdi dünya. Her gördüğünde acı içinde yanmanın neresi iyiydi bilmiyorum, ama dünya insanlarının hoşuna gidiyor gibiydi. Bu sadece acı vericiydi aslında. Her görüşünde dokunamayıp, uzaktan sevmek zordu. Acısı büyük oluyordu genelde. Zamanla alışıyor insan diyebileceğim birşey değildi, çünkü öyle olmuyordu. Her bakışımda daha çok canımı yakıyordu. Saçlarına dokunamamak ya da kokusunu çekememek nasıl bir cezaydı bilmiyorum, ama ben dayanamıyordum. Harry'i hissedemediğim her saniye boştu. Vaktimi şu an bu sahnede boşuna harcıyordum. Şarkı sözleri boşu boşuna ağzımdan dökülüyordu. Bu gruba sadece Harry için devam ettirmek istemiştim ve şu an yaşadığımız durum bana tüm herşeyi sorgulatıyordu. Keşkelerim vardı. Ünlü, zengin, her kızın ve belki de erkeğin hayalini süsleyen Louis Tomlinson, şöhret dünyasına  adım atmayıp küçük bir evde sevdiği adamla olmayı dileyen bir zavallıydı. Ama herşey için çok geçti işte. Dünyada bizi tanımayan yoktu ve geriye dönemezdik. Sevdiğim insanla birlikte olamayacaksam burada, bu sahnede ne işim olduğunu hala sorguluyordum.
Sevdiğin halde birlikte olamama fikrini ise hala kapabilmiş değildim. Tam karşımda bana şarkı söyleyen adamın benim olmayışı canımı öyle yakıyordu ki, konserler sırasında nefessiz kaldığım çok oluyordu bu yüzden. Ona sadece onu ne kadar çok sevdiğimi bağırmak istiyordum çünkü onun duymayı hakettiği ve benim söylemeyi sevdiğim şey buydu. 2010 yılında onu ilk gördüğüm andan beri, bu duygular içimde bir an bile azalmamıştı. Onu kollarımın arasına ilk aldığım an içimde hissettiğim şey bitmeyeceğini bildiğim bir duyguya dönüşmüştü. Nefes almak gibi olmuştu benim için.
Harry'i her gördüğümde içime bir rahatlık hissi geliyordu. Birlikte olamasak dahi orada, benim karşımda olduğunu bilmek beni iyi hissettiriyordu. Gülümseyişi güneşin tanımıydı benim sözlüğümde. O kadar parıltılıydı ki, ihtiyacım vardı ama doğrudan bakınca canımı yakıyordu. Çünkü güneş yakıcıydı. Harry de öyle. Ve şimdi karşımda gülümseyen ve bana doğru herkesin içinde sarılmak üzere olan adamın yakıcılığı içimde kaçıncı derecede olacağını bilmediğim yanıklara sebep olacaktı. Ama yine de hayır diyemezdim.

Çünkü ihtiyacım vardı.

Kollarını etrafıma sardı ve gözlerim doldu. Onu uzun zamandır hissetmemiştim. Bu nasıl olabilirdi? Ona karşı duygularımda nasıl olurda bir azalma olmazdı? Bana yaşattığı ve yaşatacağı her acıya rağmen ona hala tüm kalbimi verebilirdim. O Harry'ydi. Kalbim olduğunu anlamama sebep olan kişiydi ve ben ona hiçbir şey için kızamıyordum. Şuan kulağıma beni sevdiğini fısıldayışına bile kızamıyordum. Ama gerekiyordu biliyorum. Birlikte değildik, bana bu şeyleri söylememeliydi. Canımı yaktığını bildiği halde devam etti ama. Ne kadar değerli olduğum hakkında konuştu ve konuştu. Bir şey diyemedim. Harry'di o. Güneş kadar yakıcı fakat ihtiyacım olan adam.
"Sen güneşsin Lou... Canımı yakıyorsun ama ihtiyacım var sana."

Duygularımız eşitti belli ki.

Gülümsedim ve ayrılmadan önce onu sevdiğimi fısıldadım. Gülümsemesi bütün depresif düşüncelerimi unutturabilme gücüne sahipti. Başını eğmiş ve kıkırdayıp başını iyi yana sallamıştı. Heyecanlandığımı hissettim, kalbim yine ilk günkü gibi atmaya başladı ve gözlerim doldu. Ona tekrar sarılmak istiyordum. Tekrar kollarımın arasında olmasını istiyordum. Tam şu anda. Herkesin içinde.
Bir adım attım öne ve gözlerinde kaygı büyüdü bir anda, yaklaşmamam için gözlerini oynatmaya çalıştı.

Şimdi de kızgın hissediyordum.

Ona yaklaşmam bile korkmasına sebep oluyordu. Yönetimin onu korkutmasına dayanamıyordum. Onun üzüleceği her hangi bir kelime söylenmesine dayanamıyordum. Ağlama düşüncesi zaten zayıflığımdı.

Ona kırık bir gülümseme verdim ve bir adım geri attım ve ağlamamak için elimden gelenin en iyisini yaptım. Bir kaç saniye sonra Liam'ın kolları etrafımı sardı ve iyi olacağımı söyledi. Liam'ın sarılışları her zaman iyi hissettirirdi. Gözlerimden bir kaç yaş akmaya başladı ve devamı geldi. Kollarımı ona sıkıca sardım ve ağlamaya başladım. Kollarını daha sıkı sardı ve iyi olacağımı devamlı söyledi. Ben ise ona tek bir şey söyledim,

"Ne zaman bitecek bu işkence?"

A/N: Bu ne bilmiyorum. Um, giriş belki de? Gerçekten bilmiyorum sadece hiç birşey yapmıyorum dedim ve yazdım ki aslında yapmam gereken çok şey var ama hadi bu gerçeği bir kenara atalım (:
Bu arada ilk defa birinci şahısın ağzından yazıyorum, nasıl olacak bilmiyorum ama elimden gelenin en iyisini deneyeceğim.
Ve son olarak, biliyorsunuz ki ben depresif şeyler yazmaktan ileri gidemiyorum, neden bilmiyorum. Gerçek hayatla bağlantı kuruyorum sanırım.
Umarım beğenirsiniz (:

20.03.2016

athazagoraphobia (l.s- one shot) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin