•Bölüm 21•

15.8K 1.1K 234
                                    

Bu ses diğerinin aksine kuzeyden geliyordu. Düşüncelerimin beni yanıltmasını diledim fakat maalesef haklıydım. Katillerimizin birden fazla olduğunun farkına varmak beni korkutuyordu. Henüz bir kişi olduğu düşüncesiyle yüzleşemezken bu bilgi kendimize olan güvenimizi kırmıştı.

Evet, sanırım bir tuzağa düşürülmüştük. Yoksa bir kapanın ortasında mıydık yeniden? Soluklarım hızlanmıştı. Yine o mantıksız his tüm çaresizliğiyle kalbimi sarmıştı.

Düşünmeme fırsat vermiyordu robotik ses. Ardı ardına o yapmacık kahkaha. Bir daha, bir daha... Hiçkimse konuşmuyor, tek kelime etmiyordu. Korkunun esareti hepimizi etkisi altına almıştı.

"Kimsin?" Bu beklenmedik mantıksız sorunun sahibi İpek olmuştu, belki de o da biliyordu bir cevap alamayacağını fakat etraftaki rahatsız edici sessizlik dağılsın istemişti. Derin nefes alıp vererek klasik sakinleşme taktiğini uyguluyordu. Etkisi olduğunu söylemek imkansızdı, hala elleri titriyordu.

"Ah tatlım sen ne aptalsın." ve yine bir kahkaha... "Söyleyeceğimi mi düşündün yoksa?" ses güneyden geliyordu.

Hâlâ bizi duyabildiğinin farkında olmanın şaşkınlığını yaşıyorduk. Herkes ayaklanmış ne yapacağını düşünüyordu. Az önceki yas havasının yerini korku almıştı.

Korkudan dilim tutulmuştu ve tek kelime söyleyemiyordum. Emre ve Can işaret diliyle birşeyler konuşuyordu. Bir çeşit plan olabileceği kanısına varmıştım ama bu durumdayken sağlıklı düşünemiyordum. Son anda Emre, Koray'a da bir göz işareti çaktı ama ben sadece eliyle üçten geriye saydığını farkedebilmiştim.

Birkaç saniye sonra Can'ın kollarında buldum kendimi. Daha önce bu kadar hızlı koşabildiğinin farkında değildim. Kaçabileceğimiz hakkında da tereddütler yaşarken yolun ortasında bulmuştum kendimi. Tahmin ettiğim gibi karavan bıraktığımız yerde değildi.

Birkaç saniye sonra kucağında kardeşini taşıyan Emre göründü. Kısa sürede yanımızdaydı.

"Kahretsin! Koray yok!" Koray'ı görememenin şaşkınlığını yaşıyordum.

"Tamam panik yapma, geliyor." beni kollarından indirirken söylemişti. Aynı zamanda eliyle sık ağaçlığın kenarını gösteriyordu. Sakin adımlarla yürüyerek yanımıza geldi. Elinde sırt çantam vardı.

"Tüm yiyeceğimizi orada bırakmayı düşünmediniz herhalde?" sanki az önce ağlayan kişi o değilmiş gibi davranıyordu. Gözlerindeki kızarıklıklar duruyor olmasa kendimden şüphe edebilirdim.

"Telaştan unutmuşum, sağol kardeşim." Can teşekkür ederek çantamı almıştı.

"Boşkoy olum, sanki bişey yaptım, neyse." her zamanki gibi davranmaya başlamıştı yeniden.

"Emre abi, minibüs yok. Ne yapacağız?" soruyu yönelten İpek'ti. Artık bu ölüm oyunundan yorulduğu belliydi.

"3. bir kişi yoksa ormanın diğer tarafı güvenli." yüzünü buruşturdu. "Tabi sadece bir süreliğine."

"Peşimizden geleceklerdir." Emre'nin cümlesini tasdikleyen Can olmuştu.

Adımlarımızı katili ilk gördüğümüz tarafa doğru atıyorduk. Diğer tarafa gitmekten yada ölüm yolunun ortasında doğrudan hedef olmaktan çok daha iyi bir fikir gibi görünüyordu.

Birkaç dakika içinde sık ağaçlıkların içinde yürüyorduk. Önce o zavallı kızı bulduğumuz yerden geçtik.

Emre birkaç adım ilerleyerek çantayı bıraktığımız ağaç kovuğunu eliyle kontrol etti.

"Burada birşey yok."

"Oyalanmanın anlamı yok, hadi gidelim." zaten o çantanın bize bir yararı olmazdı. İçini iyice kontrol ettiğimden emindim, işimize yarar birşey yoktu.

20-30 dakika öylece yürüdük, nereye gittiğimizden emin değildim fakat Emre ve Can kaybolmamak için geçtiğimiz yollara iyice dikkat ediyordu.

Önümüze büyük bir kayalık çıkmıştı yeniden. Arkasına gitmek belki daha güvenli olabilirdi bizim için. Kim bilir? Belki de yeni tuzaklar kurulmuş bizi ölüme çağırıyordu.

"Tırmanırsak daha iyi saklanabiliriz." Koray fikrini tereddüt ederek söylemişti.

"Bende öyle düşünüyorum, çıkalım mı?" herkes Emre'yi bir şekilde onayladığında ilk tırmanmak isteyen Can'dı;

"Arkada ne olduğuna bakarım, sonra siz gelirsiniz."

Benim onayımı beklemeden sırt çantasından aldığı ipi sivri bir kayanın ucuna takıp tırmanmaya başladı. Güvenli olduğunu söylemek imkânsızdı. Fakat zorlanmadan çıkabilmişti yukarıya.

"Oha lan, yanlış görüyor olamam değil mi?" şaşkınlığını anlamak çok kolaydı. Ne görmüş diye teoriler üretirken İpek soruyu yöneltmişti;

"Ne var? Hadi söylesene." o da son derece meraklı görünüyordu.

"Burada bir ev var." hâlâ şaşkınlığın etkisindeydi.

Sevinç ve korku arasında tereddüt etsem de mutluluk ağır basıyordu. Burada bize yardım edebilecek birileri olmalıydı.

Ölüm Yolunda [BİTTİ]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin