Sallanmayan Dünya

40 2 0
                                    

Orta bir bitmiş, elimize biraz para geçmişti. İlk iş olarak acı günleri geride bırakmaya karar verdim. Kesinlikle okul değiştirmeliydim. Hemen eski okuluma geri döndüm. Mafyalık yaptığım okula. Sınıflar değişmişti. Eski sınıf arkadaşlarım başka sınıftaydı artık. Ders aralarında onların yanına gitsem, yavaş yavaş kendi doğal ortamıma girmeye çalışmaktaydım. Hayatla ile ilgili bir beklentim veya kaygım olmadığından kafama göre yaşıyordum. 

O kadar umursamazdım ki sınıftan bir kız seçip ona çıkma teklifinde bulunmuştum. Sonuç? Tabi ki olumsuz. Umurumda mı? Tabi ki değil. Burada önemli olan şey, yavaş yavaş bu umursamazlığımı kendim de görüyordum. Ne kadar umursamazsam o kadar farklı bir karaktere bürünüyordum. Ortaokulda olmama rağmen liselilerle maç yapardık. İri olduğum için beni kaleye koyarlardı. Bir maçta yine aynı şekil ben kalede, karşımızda lise. Karşı takımdakilerden birine gıcık oldum ve hafifcik, minnacık, küçücük bir omuzcuk, hanimişcik, tatlıymışcık, yerim ben onucuk attım. Liseli çocuk o dünya güzeli omuzcuğu bağrına basmak istedi, kim istemez ki. Beklediğinden sert gelen omuzcuk çocuğu yer küreyle bir etti. Çocuk yerçekimine yenik düşmüş, yavaşça sahanın yerlerine mikroskopsuz ince detay incelemesi yapmak istercesine hareket halindeydi. Bu bilimsel çalışmayı uzaktan gören liseli çocuğun, liseli sınıf arkadaşları hızla bilimsel çalışmanın sonucunu öğrenmek istercesine koşmaya başlamışlardı. Bir anda sonuca ulaşılmış ve her şey çok hızlı gelişmişti. Liseli çocuğun arkadaşları, bu bilimsel sonucu kutlamak için benim üstüme gelmişlerdi. Bizim sınıftan çocuklarda, olayı yumuşatmak ve aslında kutlamaya gerek olmadığını anlatmak adına benim etrafımda toplanmaya başlamışlardı. Kimsenin dikkat etmediği, sinsi bilim adamı, alman Doktor Van Hünfh yavaşça arkadaşlarının arkasından yaklaşmaktaydı. Bir açıklık yakaladı ve göz göze geldik. Sağ kolunu geriye doğru çekmiş, elini yumruk şeklini alacak şekilde düzeltmişti. Artık buradan geri dönüş yoktu. Yaydan fırlamış bir ok gibiydi kolu. Sallana sallana yüzüme doğru geliyordu. Sanki yüzümü okşamak, sevmek istercesine yaklaşıyordu bana. Bir annenin oğluna doğru koşması gibiydi o yumruğum yüzüme doğru gelmesi. Yumruk artık iyice yüzüme yaklaşmıştı. Hedeflenen nokta burnumdu çünkü burnumda yumruğa karşı boş değildi. İmkansız olan bu aşk artık gerçekleşiyordu. Herkes bize kavuşamazsınız diyordu ama artık onları haksız çıkartmanın zamanı gelmişti. O muhteşem yumruğa kavuşmanın vakti gelmişti artık. Küt diye bir ses geldi burnumdan. Dünyalar güzeli burnum artık eski yerinde değildi. O yumruğa güvenmemeliydim. Annem beni bu konuda hep uyarmıştı. Dışarıda seviyormuş gibi yapan ama çaktıktan sonra bir daha ortalıkta gözükmeyen bir sürü yumruk var, onlara dikkat et oğul diye uyarmıştı beni. Ama ben dinlememiştim. Namusumla oynanmıştı. Tabi ki bu benim ilk seferimdi, belki de o yüzden bu kadar çok canım acımış ve bu kadar çok kan akmıştı ama o yumruğa güvenmiştim. Artık nasıl başka bir yumrukla beraber olabilirdim. Bu kadar kanı ben anneme nasıl anlatabilirdim. 

Koştur koştur beni revire götürdüler. Revirin bütün iyileştirme yetenekleri boş çıktı. Yıllarca canımızı emanet ettiğimiz revir hiçbir şey yapamadı. Babamın ofisinden adam geldi. İstese Alman doktor Van Hünfh'ün ağzına sıçar o derece adamdı. Beni aldı hastahaneye götürdü. Adananın en devlet hastahanesi olan numune hastahanesi gidildi. Adı üstünde NUMUNE. Emaneten bırakılmış gibi bir yer. Seneye yenisi yapılacakmış ama halk bu süre zarfında buradan yararlansın istenmiş. Bir telaşla numune olmaya acilden girdim. Hayatımda ilk defa ameliyat olmaya gidiyordum. Daha önce çok gittim hastahaneye ama hep aşı olmak içindi. Bu sefer farklıydı. Bu sefer alet edevatla bana girişilecekti. İki hemşire beni bir odaya aldı. Ah o burun kırık olmasa oracıkta ne fanteziler yapardım ama işte burun kırık. Hemşirelerden biri kapıyı kapattı, bir diğeri yanıma yaklaştı. Usulca eğildi ve merakla beklediğim soruyu sordu: "Narkoz ister misin, yakışıklı?". Ya güzelim bu saatten sonra ihtiyaç mı var narkoza. Yavaşça açtım ağzımı, her ne kadar burnum kırılmış olsa da, yakışıklı olduğum söylendiği için ayrı bir havadaydım. Yarım açık gözlerle hemşireye bakıyordum. Dudaklarımdan bir soru çıktı: "Hmm. Narkoz ne?". Masumiyetimle tavlamıştım hemşireyi. Küçücükte olsa gülümsedi. Artık benimdi hemşire. "İğneyle koluna serum...". İğne mi dedi o, diye düşünmeye başlamıştım. Güzel hemşire yüzüme karşı bütün acı gerçekleri anlatıyor ama ben dinlemiyordum. İğne dedi bir kere. İğne. Ama iğneden korktuğumu belli edemezdim. Tamda hemşireyi Picasso tablosu suratımla tavlamışım. Bütün cesaretimi topladım ve güzel kadınımın sözünü kestim, "Hayır tatlım. Narkoza gerek yok". Evet. Muhteşem bir şekilde toparlamıştım durumu. "Cesur birisin" dedi hemşire. Benden etkilenmesi gerektiğini o da biliyordu. "Cesurum tabi" diye devam ettim. Onu onaylamam gerekiyordu. Ah aptal hemşirem. Bunların hepsi, seni elde edebilmek için yaptığım oyunlar. Oturmakta olduğum koltuk geriye doğru yatmaya başlamıştı. İşte bundan bahsediyordum. Hızlı ilerliyorduk ama olsun. Bir diğer tatlı hemşire elinde bir tepsiyle geldi. Tepsinin üstüne iki adet tampon vardı. Uzun beyaz bezler. Bunlardan birini aldılar ve iki tarafı kaşığımsı gümüş bir maşayla tuttular. Çok çılgın fantezileri vardı bu hemşirelerin. Benim tatlı hemşirem yavaş yavaş yaklaşmaya başladı. Seksi bir şekilde gözlerinin içine bakıyordum. O sırada elindeki tamponu burnuma sokmaya başladı. Kirletilen burnum, iki hemşire tarafından tekrar tecavüze uğruyordu. Kan ağlıyordu burnum. Çığlıklar atmak istiyordu ama sesi çıkmıyordu. Birinci tamponun yarısını almıştım. Artık gözümün yanındaydı. Gözlerimi içeri çevirebilsem görebilecektim onu. Bu işte bir terslik olduğunu biliyordum. Ben hala uyanıktım. Filmlerde falan böyle değildi. Bir şey koklatırlardı, hasta uyurdu. Uyuyan hastayı ameliyathaneye taşırlardı falan. Yok, izlediğim hiç bir şeye benzemiyordu bu. Dayanamadım ve sordum: "Beni uyutmıcak mısınız?". Kırık ve yarı tıkalı burnum sebebiyle sesim çok kötü çıkmıştı. Bütün karizmam yerle bir olmuştu. "Narkoz istemedin ki." dedi dünya cadısı hemşire. Has siktir! Narkoz o muydu, diye içimden geçirdim. Tecavüzden zevk alan hemşire, tamponu daha da derine itiyordu. Tam o sırada kapı açıldı ve babamın iş yerinden gelip, beni okuldan alıp taa numuneye getiren adam girdi içeri. "Ameliyatı durdurun. Özel hastahaneye götüreceğiz onu". Nasıl tatlı, nasıl güzel söylemişti bu sözleri. "Çıkartalım o zaman tamponu" dedi pislik, tecavüzcü hemşire. Çıkmaması gerekti, o kadar içeri girmiş bir şeyin artık dışarı çıkmaması lazımdı. O benim bir parçam olabilirdi. Bence bir sıkıntı yoktu. Ama iğrenç hemşire dayanamadı ve çekti. Canım ya. Çok pis döverim. 

Gözümü bir açtım özel hastahanedeyim. Yatağa yatmışım. Hatırlamıyorum. Bir hemşire girdi içeri. Dünya tatlısı bir şeydi. Yanıma yaklaştı. Usulca tuttum kolundan.Yüzüne karşı gülümsedim. Zengin, Fransız bir iş adamının şarap mahzeninden çıkarılmış ve ilk defa gün yüzü görmüş bir Picasso resmi gibi güzel ve değerli yüzümle. "Narkoz verin bana" dedim. Hemen anladı acımı. Gitti bir serum getirdi. Eline aldığı serum iğnesi ile kolumda çalışmalar yapmaya başladı. Aradığı damar bir türlü ortalıkta yoktu. Belli ki bende o damar yoktu. Daha fazla deşmeye gerek yoktu. Ama hemşire azimli çıktı. En kötü ihtimalle, bıçak saplar gibi saplarım diye düşünüyorsa demek ki.Hastahanenin bütün hemşireleri, kolumdaki bu şovu izlemek ve denemek için sıraya girmişlerdi. Anadolunun bağrından kopup gelmiş kadın anam, her kanım aktığında "Bakim" nidaları ile ayılıp bayılıyordu. En sonunda hakem maçı bitiren düdüğü çaldı. Hemşire aranan damarı ölü yada diri getirmişti post ofise. Ameliyata beş vardı ve ben hala uyanıktım. Kafam yavaş yavaş güzel oluyordu ama hala uyanıktım. Hayatımın ilk uyuşturucusunu almıştım ama hala uyanıktım. Dayanamadım. Beni ameliyathaneye götürenlere sordum. "Bir sorun var galiba, ben hala uyanığım". Ben bunu söyleyene kadar kimse fark etmemiş gibi hemşirelerden biri doktora döndü ve "Doktor bey, hasta hala uyanık" dedi. Onaylanmanın verdiği zevkle titremeye başladım. "Pardon. Titremeye başladım." Kesin narkoz ters bir etki yaptı. Yada yanlış damar. Evet evet. Lanet hemşire. "Doktor bey, hasta titriyor." Ne kadar güzel bir hastahane. Özel olduğu için herkes sizi onaylıyor. Doktor ben hem benim hem de hemşirenin mallığına artık dayanamadı ve bana döndü; "10a kadar say bakim". Pff tabi lan. Bu kadar kolay sormasaydın bari doktor bey. "1". Gözümü bir açtım, THY uçağı düşmüş, Bütün sülalem hastahanede. Yanımda uyanınca içmem gereken bir meyve suyu. Burnumun üzerinde KKK'yi kıskandıracak beyazlıkta bir alçı.

Dördüncü Bölüm Sonu

Adam Olma YolundaWhere stories live. Discover now