Bölüm 31

2.8K 221 6
                                    

Seda'yla birlikte sınıfa çıktığımızda birkaç kişi neler olduğunu sordu. Seda cevap vermeme müsaade etmeden onlara hiçbir şey bilmediğimi söyledi ve konuyu kapattı. Ders boyunca hiçbir şey dinleyemedim. İlk teneffüste Berk, daha sınıftan çıkmadan bizi kapıda karşıladı. Bu durum, onu daha önce birinci sınıf koridorunda neredeyse hiç görmemiş olan öğrencilerin dikkatini fazlasıyla çekmişti. Berk ilk benimle konuştu:

"Tuğba'yı hastaneye göndermişler."

"Neden?" diye sordum sessizce.

"Tetanos aşısı vurulması gerekiyormuş böyle vakalarda. Ayrıca birkaç dikiş gerekmiş..."

"Yalçın nerede?" diye sordum bu kez beklenti içinde.

"Derse girmedi. Rehberlik odasında bekliyor. Yanında rehberlik hocası olduğu için içeri girip neler olduğunu soramadım tabii... Sadece kapıdan orada beklediğini gördüm." Seda'ya baktı. Gülümseyerek "Hareketli bir gün oldu. Sana hak ettiğin şekilde asılamadım" dedi.

Seda ani gelen kahkahayı zapt etmeye çalıştıysa da başarılı olamadı ve öksürür gibi yapmaya çalışarak durumu ört bas etti. Berk'in söylediği şey beni bile gülümsetmişti oysa...

"İşler karışacak İnci." dedi Berk ciddiyetle. Bir süre görüşemeyebilirsiniz."

"Öğrendiler mi?" diye fısıldadım... Berk koridorda yan gözle bizi izleyerek bekleşen öğrencilere kısa bir bakış attı. Sonra yeniden bana döndü.

"Kantinde olanlardan birileri Müdire'ye hamilelik hakkında duyduklarını söylemiş. Tuğba konuştu mu ya da Yalçın bir şeyler anlattı mı bilmiyorum. Bildiğim tek şey iş büyüyecek."

"Anlıyorum" dedim.

"Yalçın rehberlikten kurtulur kurtulmaz sana ulaşır herhalde. Tüm gün orada tutamazlar... Belki şimdiki derse girer..."

Zil çalınca konuşmamız yarım kaldı. Berk'in benimle ilgilenmesi kendimi iyi hissetmemi sağlıyordu. Yalçın'ı, Tuğba'yı kucağında taşırken gördüğümde... Hele de yüzündeki o paramparça ifadeyle... Sanki Yalçın'a yabancı olduğumu hissetmiştim. Ve daha birkaç saat önce tanışmış olsak da Berk'in, Yalçın'ın en yakın arkadaşı olarak benimle ilgilenmesi Yalçın'la aramızdaki bağı meşru kılıyordu.

Berk yanımızdan ayrılınca biz de sınıfımıza girerek yerimize oturduk. Defterin boş bir sayfasını açtım ve bir şeyler çizip düşünce dünyama daldım. Tanrı şahit, hayatımın en uzun günüydü...

Sonraki teneffüste dışarı çıkmadım. Seda bir ara çıktı, döndüğünde Yalçın'dan yeni bir haber olmadığını söyledi. Anlattığına göre, kantinde konuşulanlar kabustan farksızdı: Tuğba'nın sadece hamile kalmadığı, çocuğunu doğurup bir yere bıraktığından tutun da; para karşılığı ilişkiye girdiği için Yalçın'ın kıçına tekmeyi basmasına kadar bir ton acımasız şey... Tuğba'yı sevmeyen çok kişi vardı ve bu fırsatı değerlendirmeyi iyi bilmişlerdi.

Öğle yemeğine doğru son derste sınıfın kapısı çalındı. Edebiyatçı izin verince kapı açıldı: Yalçın.

"Hocam, özür dilerim, dersi bölüyorum. İnci'ye bir dakika izin verir misiniz?"

"Ne için?" dedi öğretmen ciddiyetle. Edebiyat öğretmenimiz en sevdiğim öğretmen olmakla birlikte en ağır ve zor öğretmenlerden biriydi.

"Bugünkü olayla ilgili bir konuda bilgisine başvurulmak için Müdire Hanım tarafından çağırılıyor."

Kakülleri alnına dökülse de saçlarının arkası erkek tıraşı gibi kesilmiş olan öğretmen, çerçevesiz gözlüklerinin üzerinden önce Yalçın'a, sonra da bana dikkatlice baktı. Sonra başıyla çıkmamı işaret etti. Yerimden kalktığımda dizlerim titriyordu. Herkesin gözü üzerimdeydi ve ben ayakta durup adım atma mücadelesi verirken zor nefes alıyordum. Kapıya varınca Yalçın kenara çekilip geçmem için bana yol açtı. Yanından geçer geçmez de kapıyı kapattı.

Yalçın'ın yüzüne bakmak, sabahki ifadenin silindiğini görmek istiyordum ama o buna hiç müsaade etmeden bileğimden yakaladı; beni ardı sıra sürükleyerek merdivenleri çıkmaya başladı. Ona yetişebilmek için basamakları ikişer üçer çıkarken sürekli nereye gittiğimizi, Müdire'nin odasının alt katta olduğunu sayıklıyordum. Üzerinde koyu yeşil kareleri olan kalın bir oduncu gömleği vardı. Beyaz okul gömleğini çıkardığını üçüncü katı çıkarken fark ettim. Yalçın bana hiç cevap vermedi. Dördüncü kata çıkana kadar da tek kelime etmedi.

Dördüncü katta sürekli kilitli olan ve hiç kullanılmayan birkaç sınıf, iki tuvalet ve malzeme odasından başka hiçbir şey yoktu. Bu yüzden burada pek kimse olmazdı. Yalçın koridorun ortasındaki sınıfa doğru gitti, içeri girdi ve arkamdan kapıyı kapattı.

Hiçbir şey söylemesine müsaade etmeden Yalçın'a sarıldım. Ellerimi belinden sırtına dolayıp kalın oduncu gömleğini parmaklarımla sımsıkı kavrayıp yüzümü göğsüne gömdüm. Yanaklarımdan yaşlar süzülürken Yalçın'ın kolları da bana sarıldı.

"Özür dilerim" diye fısıldadı. "Özür dilerim, özür dilerim, özür dilerim..." Yalçın konuşmaya devam etmeden önce beni kendinden biraz uzaklaştırıp yüzüme bakmak istedi. İzin vermeyince eski pozisyonuna döndü ve yine beni sardı. Ağlarken görmesini istemiyordum beni...

"Babamla annemi okula çağırdılar" dedi. "Annem birazdan burada olur. Babamın gelmesi daha uzun sürer. Ama o da gelecek. Tuğba'nın ailesi de yoldadır."

Yalçın'ın ağzından Tuğba'nın adını duyduğumda tüylerim diken diken oldu. Bir şeyleri parçalama hırsıyla doldum. Böyle bir anda kıskançlık yapmak çok ilkeldi. Kaldı ki ben kıskanç biri de değildim ama neden olduğunu anlayamadığım bir şekilde böyle hissediyordum. Bir dilek hakkım olsaydı, sonsuza kadar Yalçın ve Tuğba'nın birbirlerini görmemesini dilerdim. Yalçın konuşmaya devam etti:

"Hamilelik olayını sordular. Böyle bir şey olmadığını söyledim. Kıskançlık krizi sırasında uydurulmuş bir yalan, dedim. Ne kadarına inandılar bilmiyorum ama aileme de soracaklar. Babamı aradım, benim dediğimi tasdikleyecek ama annem... O en başından beri kin dolu bu konuda. Doğruyu söylemesinden korkuyorum."

"Ne olacak peki..." diye mırıldandım. Yalçın'ın üzerindeki gömlekte temizleyici kokusu alıyordum. Belli ki biri, Tuğba'nın kanının bulaştığı gömleğini değiştirmesi için vermişti. Yalçın'ın Tuğba'yı kucağında taşıması geldi gözümün önüne. Gözlerim kanadı sandım.

"Bilmiyorum. Eğer hamilelik ört bas edilse bile uzaklaştırma alacağımız kesin."

Yüzümü göğsünden kaldırdım. "Ne kadar sürecek?" dedim ağlayarak. Yalçın yüzüme baktı. Gözleri kan çanağı gibiydi. Yanıma gelmeden önce epey ağladığı belliydi. "Bilmiyorum İnci..." dedi. O an gerçekten onu neleri beklediği konusunda bir fikri olmadığına emin oldum. O da en az benim kadar belirsizlik içindeydi.

"Telefonumu Ayşe Hoca aldı. Yanından tuvalet için ayrıldım. Aileler gelene kadar beni Rehberlik odasında tutmak istiyor."

Yalçın'ın beni sınıftan Müdire Hanım'ın çağırdığını söyleyerek çıkardığını hatırladım. "Müdire Hanım..."

"Kimse seni çağırmadı, merak etme. Senle konuşmam lazımdı..."

Yalçın ellerini yanaklarıma koydu, gözyaşlarımı silerek yüzümü okşadı. "Özür dilerim." dedi yeniden. "Seni ağlatmak, hayalini kurmadığım bir şeydi. Ben daha çok..." Sustu. Avuçlarının arasındaki yüzüme baktı, sonra eğilip dudaklarını yavaşça dudaklarıma bastırdı. Bir iç çekişi süresi kadar öylece bekledi, sonra da "seni mutlu etmeyi hayal etmiştim" diye fısıldayarak doğruldu, kollarını bir kez daha boynuma dolayıp bana sarıldı.

Dünyanın dönmeyi bıraktığını, zaman denilen kavramın kaybolduğunu hissettim. Bu dünyaya ait olmayan duygularla doluyordu bedenim. Yine de midemin ortasına koca bir boşluk hissi yerleşmişti. İlk öpücüğümü hiç beklemediğim bir anda, üstelik de ağlarken almıştım. Midemdeki o boşluk hissi ve dizlerimdeki titreme, Yalçın'la birlikte merdivenleri inerken de, sınıfıma dönüp yerime otururken de geçmemişti.

Tanrım!Bütün bedenim şeffafmış gibi hissediyordum.

Hanımeli KokusuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin