"Tamam, dediğin gibi olsun valide sultan. Ama eğer ki işler ters teperse bil ki bozuşuruz ona göre. Kendine iyi bak tamam mı? Ve burayı düşünme. Ben seni yine arayacağım. Şimdi Zeynep'e bir bakayım." Emre'nin ağzından adımı duyar duymaz hızlı adımlarla kendimi odama attım. Tekrar aynanın karşısına geldiğimde eş zamanlı olarak odanın kapısı da Emre tarafından açılmıştı. Bir yandan titrerken derin bir nefes çektim içime. Emre benim onu dinlediğimi görseydi vereceği tepki değildi beni titreten. Emre'nin telefonda konuştuklarıydı. Üstelik Valide Sultan demişti. Sevim teyze ile kimin hakkında bunları konuşabilirlerdi, hiçbir fikrim yoktu. Alt dudağımı ısırarak Emre'ye baktığımda onun da hafif bir tebessümle beni izlediğini fark etmiştim. Bir iki adım daha attığında aramızdaki mesafe kapanmıştı. Odam gayet büyüktü aslında. Ama Emre'nin uzun bacakları sayesinde attığı adımlar çok da fazla sürmüyordu. Elinde ki orada olduğunu bile fark etmediğim davetiye tarzı bir kağıdı bana uzattığında, elimi uzatarak kağıdı alıp okumaya başladım.

&Dileklerimizi hep birlikte gökyüzüne uçurmaya var mısınız? Gelin bir dilekte siz uçurun mavi semalara. Kendi dileğinizi havalandırırken, yardımınıza muhtaç insanların da dileklerini gerçekleştirin.&

Adres kısmını okumaya gerek duymadan Emre'nin yüzüne baktım. Dilek feneri uçurmaya mı gidecektik birlikte? Bu fikir şimdiden hoşuma gitmişti.

"Ee ne dersin Zeynep Hanım gideriz değil mi?" Dediğinde ona 'sen deli misin?' dercesine bakmıştım. Tabi ki giderdik. Ben dilek feneri uçurmaya bayılırdım hem. Dileğimin bir fenerle gerçek olmayacağını bilecek kadar büyümüştüm ama yine de insanın iyi hissetmesini sağlıyordu dilek dilemek.

"Tabiki de gideriz. Peki bunu bir yardım kuruluşu falan mı düzenliyor?"

"Hayır güzelim ben düzenliyorum." Dedikten sonra ukala bir şekilde gülümsemişti. Ona cevap vermeden tekrar kağıda baktığımda ise cevabımı almıştım. Gerçekten de Sayer holding gerçekleştiriyordu bu geceyi. Yani bu Kerem'in de orada olacağı anlamına mı geliyordu?

"Kerem de orada olacak değil mi?"

"Evet o da olacak. Hatta tüm arkadaşlarını da beraberinde getirir büyük ihtimalle. Ama bu bizim için bir sorun olmaz değil mi? Aradan o kadar zaman geçti sonuçta. Artık birbirinizi umursamamayı öğrendiniz bence." Emre'ye diyecek bir şey bulamamıştım. Kendine göre haklıydı. Dün gece olanları bilmiyordu sonuçta. Ne demiştim sabah kendime? Emre'ye, Kerem'in yanına gittiğimi çaktırmayacaktım.

"Yok canım. Ne sorun olacak.Gideriz birlikte yani." Yalan söylediğim için kızarmamayı dilerken bir yandan da Emre'nin tepkisini ölçmeye çalışıyordum. Başarılı olamamıştım her zamanki gibi. Emre tahmin edilmesi zor biriydi.

"Tamam o zaman. Bir sorun yok yani. Bir iki saate çıkarız. Yağmur da dışarı çıktı. Eve gelmeyecek tekrar. Direkt organizasyonun olduğu yere geçecek. İstersen biz de biraz erken çıkalım. Bir yerlere gidip gezeriz. Hem sana birşeyler de ısmarlarım." Dediğinde gülümseyerek kafamla onaylamıştım onu. Sabah elbise giymiştim zaten. Kıyafetlerimi değiştirmeme de gerek kalmamıştı.

"Bu sefer bir elma şekeriyle kurtulamazsın ama?" Dediğimde ikimizde gülmüştük.

"Tamam bu sefer pamuk şeker olsun." Kolunu omzuma atıp beni odanın çıkışına doğru sürüklemişti. Ne kadar aklımda duyduğum telefon konuşmasıyla ilgili sorular dönüp dursada şu anlık bunu düşünüp canımı sıkmayacaktım. Gece fazlasıyla düşünüp uykusuz kalmıştım. En azından şu anlık huzuru kendime çok görmemeliydim.

Evden çıkıp Emre'nin arabasına bindiğimizde emniyet kemerimi takıp geriye yaslandım. Kafamı kaldırdığımda Emre'nin bana bakan yeşil gözleriyle karşılaşmıştım. Anahtarı çevirip arabayı çalıştırdığında ise hala gözlerini üzerimden çekmemişti.

Cennet GibiTempat cerita menjadi hidup. Temukan sekarang