BÖLÜM 2: KOKU

39 4 0
                                    

Bölüm müziği: Broods - Sleep Baby Sleep

Yalnız ve sevgiden yoksun hisseden insanlar, yeni bir güne başlama arzusundan da yoksun olurlardı. Hep eksik kalırlardı çünkü. Tamamlanmayacaklarını bildikleri halde devam etmek, anlamsız gelirdi.

Krem rengi perdenin aralığından usulca süzülen ve doğrudan yüzüme vuran yakıcı güneş, tek bir uyku zerresi bırakmayana kadar icra etmeye devam etti asli görevini. Gece boyunca olduğum yerde dönüp durmuş, uykusuzluktan acımaya başlayan gözlerimi bir an olsun kapalı tutamamıştım. Bir, belki de iki saat uyuyabilmiştim yalnızca. Ne kafamın içini yiyip bitiren düşünceler izin vermişti daha fazlasına, ne de boğucu sıcak.

Yüzeyi alışık olduğumdan biraz daha farklı olan yeni yatağımın üzerinden yavaşça kalktım ve banyoya doğru ilerlemeye başladım. Rutin işlerimi halledip bir an önce hazırlanmam gerekiyordu çünkü maalesef, artık sadece zorunda olduğum için gitmem gereken, tüm güzel duygulardan yoksun gördüğüm bir işim vardı. Üstelik, daha neden içinde bulunmam gerektiğini bile bilmiyordum.

Banyodaki işlerimi bitirdikten sonra aynalı dolabımın kapısını açarak, içinden kısa bir şort ve askılı bir tişört çıkardım. Bundan birkaç gün öncesine kadar, tek başıma yerleşmek durumunda kaldığım İstanbul'da değil, kendimi bildim bileli küçük ama huzurlu bir ilçesinde yaşadığım İzmir'de hayatımı sürdürüyordum. Dolayısıyla sadece benim değil, kıyafetlerimin bile adapte olması gerekiyordu bu şehre.

Zaman kaybedip geç kalmamak adına üzerimi hızlıca giyindim ve binanın önüne bir taksi çağırarak evden çıktım. Henüz taksiden başka bir araçla oraya gitmem çok zordu çünkü buralara aşırı derecede yabancıydım. Ya kaybolur, ya da kaybolurdum. Başka ihtimal dahi yoktu.

Taksi, adresi verdiğim üzere evin biraz ötesinde durduğunda, tutan ücreti ödedim ve yavaş hareketlerle arabadan indim. Eve doğru yürürken, dünden farksız olarak yine ayaklarım geri geri gitmeye başlamış, isteksizliğim ve stresim tekrar gün yüzüne çıkmıştı. Genelde, yaşadığım her şeye pozitif yönde bakan, en ufak şeyle bile mutlu olmayı bilen ben, hayatımda ilk defa bu kadar karamsar bakıyordum bir şeye. Hissediyordum sanki, artık iyi şeyler olmayacak, kötülük hep yanı başımda duracaktı. O çok sevdiğim eski hayatım asla geri gelmeyecekti.

Üzerime kara bulutların üşüşmesine neden olan düşüncelerimi, etrafında bir sürü korumanın bulunduğu evin bahçesine geldiğimi idrak etmemle birlikte rafa kaldırmaya karar verdim. Hepsi gözlerinden ışın çıkartacakmış gibi bakıyor, düşüncelerimin okunduğu hissine kapılmama neden oluyorlardı. Sesli falan konuşmuyordum, öyle değil mi?

Biraz daha ince düşünmeye devam edersem saçmalamaya başlayacağımı bildiğim için bu düşüncemi es geçtim ve birbirinden iri olan takım elbiseli adamları aşarak kahverengi demir kapının önüne ilerledim. Elim kendiliğinden havaya kalktığında, pek de kibar sayılamayacak bir hareketle vurmaya başladım. Sanırım eklem kısımlarımı acıtmıştım.

Kısa bekleyişimin ardından kapı hızla açıldığında, karşılaştığım güler yüzlü genç, yaydığı hoş enerjiyle biraz olsun içimin rahatlamasına neden oldu. Okyanusu andıran mavi gözlere, civciv sarısı saçlara sahipti. Uğraştığı işi bilmesem, tatlı bile diyebilirdim. ''Hoş geldin, Asya.''

Bu tarz bir karşılama, beklediğim son şey bile olmadığı için beni şaşırtsa da, yine de bozuntuya vermedim ve içten olmaya çalışarak hafifçe gülümsedim. ''Hoş bulduk.''

Çocuk, cevabım üzerine kibar bir hareketle geriye doğru çekildi ve içeri geçmem için yol verdi. Onun da boyu Ares kadar uzun, vücudu spor yaptığını bağırırcasına fitti. Bu vücut ölçüleri bir katılım ölçeği ise eğer, çelimsiz bedenim buradan kurtuluşumun tek yolu bile olabilirdi buradan.

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: Feb 28, 2016 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

GECEWhere stories live. Discover now