Niye Konuşuyorum Ki ?

133 16 16
                                    

Defneyi aradım. Telefonu birkaç çalıştan sonra açtı.
"Sana uzak durmanı söylemiştim." Eğlenen bir sesle konuştum.
" Şu an telefonda olduğumuzu hatırlatırım."
Derin bir iç çekti.
"Ne var ?"
"Diyorum ki neden bir şeyler yapmıyoruz?"
"Okuldayım. "
Hızlıca cevap verdim
"Sıkıntı yok."
O da aynı hızla cevap verdi
"Bir şeyler yapmak istemiyorum."
"Oraya geliyorum." Bir şey demesine izin vermeden telefonu kapattım. Artık bu soğukluk sinirlerimi bozmaya başlamıştı.
Okula geldiğimde sınıfa girdim. Daha hoca gelmemiş ve sınıfta az kişi vardı. Defneyse arka sıralara geçmiş bir şeyler karalıyordu. Yanına gittim.
"Hadi gel." Yüzüme bakmadan cevap verdi.
"Gelmiyorum."
Kafasını kaldırdım. Belki saçmaydı ama yüzündeki o inatçı ifade beni güldürdü.
"Çok çirkinsin gel hadi "
Bir an icin gülümsediğini gördüm sanırım.
Yol boyunca tek laf etmeyeceğini anlamıştım
"Amerika nasıldı? "
Bu sorumu beklemediğini belli eder şekilde yüzü kasıldı.
"Niye sordun ?"
Yola odaklanarak cevap verdim.
"Daha önce hiç gitmedim. Merak ettim."
Başını eğdi ve parmaklarıyla oynamaya başladı.
"Ah, evet güzel bir yer."
Çenemle oynadım. Düşünür gibi bir hal almaya çalıştım.
"Nerelere gittin mesela? Eminim güzel yerlerdir."
Başını iki yana salladı.
"Sherlock Holmescülük oynamayı bırak. Amacın ne? "
Ellerimi kaldırdım. Düşüncelerimi fazla yüzüme yansıtmamaya çalıştım.
"Bir amacım yok. Sadece konuşmaya çalışıyordum."
Yüzünü kendi tarafındaki cama doğru döndü.
"Çalışma"
Geldiğimiz cafeye kadar ikimiz de tek kelime etmedik.
İçeriye girdikten sonra gelen garsona kahvaltı menüsünden istediğimizi söyledim.
İstediklerimiz geldikten sonra sabahki olaylar aklıma geldi. Fakat Defne konuşmaya başlamıştı
"Herhalde sana ne olduğunu sormamı istiyorsun."
Anlamadığımı belirtir şekilde kaşlarımı çattığımda cevap verdi.
"Geldiğimizden beri üfleyip duruyorsun."
Derin bir nefes aldım.
"Moralim bozuk. Çünkü babam bir kere olsun bana ne olmak istediğimi sormadı."
Umutsuz bir kahkaha attım.
"Çünkü doğduğumda belliydi. Ben Altuğ Boran, Boran Ticaretin sahibi babam ve amcalarım gibi ömrüm boyunca o binanın içinde hesap ve kitaplarla uğraşmak için görevlendirildim. Hayır deme şansım yok." Başımı umutsuzca iki yana salladım
"Öyle bir lüksüm yok."
Konuşmam bittiğinde derin bir nefes aldım. Benim bu dediklerimi karşılık başını iki yana salladı ve cevap verdi.
"Aptalsın."
Kendimi tutamadım.
"Derdini anlatmak mı aptallık oluyor? En azından senin gibi soğuk bir maske takıp hiçbir derdimi anlatmadan ortalıkta hayalet gibi dolanmıyorum."
Bana bağırıp çağırmasını beklerken sıkıntılı bir sesle "Niye konuşuyorum ki ?" dedi ve ayağa kalktı.
Ben de arkasından ayağa kalktım "Hakkaten sen neden konuşmuyorsun benimle ? Neden uzak duruyorsun benden?"
En sonunda o da patladı.
"Aptalsın anladın mı? Dünyanın senin ve o saçma egon etrafında döndüğünü sanan bir aptalsın. Bu dünyada senden daha çok derdi olan yokmuş gibi davranıyorsun aptal!"
Herhalde tanıştığımızdan beri söylediği en uzun cümleydi.
Yumuşak bir ses tonuyla konuştum.
"Bana anlat. Anlat ki bu aptal kendisinden daha çok derdi olanlar olduğunu görsün."
Bir an gözlerinde acı gördüğümü sandım. Fakat eski soğukluğuna geri döndü.
"Anlatamam."
Bu başından bir şeyler geçtiğini doğruluyordu.
Dışarı doğru yürüdü.
"Bekle ben bırakırım."
Yorgun bir sesle cevap verdi.
"Bırak ben giderim."
Dışarı çıktığımızda biraz bekledi ve gelen taksiye bindi.Bense peşinden taksiciye ücreti verdim.
Sonra içeriye hesabı ödemeyi unuttuğumu hatırladım ve içeriye geri döndüm.
Kahvaltım daha bitmemisti.
Yemeğim bittikten sonra hesabı ödedim ve dışarı çıktım.
Selime akşam bizim kızları getirmeyi unutmaması için mesaj attım.

EsaretHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin