"Yarası iyi görünüyor hyung,çıkmaması için bir neden yok."

Jung Kook stabil bir sesle konuştuğunda Ji Min ellerini siyah kotunun içine soktu ve Jung Kook'a doğru yürüdü.

"Çıkma diyorsam bir nedeni vardır, öyle değil mi kardeşim?"

Jung Kook omzundaki ele gölgeli bir bakış attıktan sonra gülümsedi ve kafasını belli belirsiz sallayıp bana baktı.

"Ben çıkıyorum, ihtiyacın olursa beni ararsın Yun."

Hafifçe gülümseyip kafamı salladım ve uzun bir süre arkasından baktım.

Pekâlâ, küçük bir odada Ji Min'le kalmak ve aynı havayı solumak gereğinden fazla tedirgin hissetmeme neden olmuştu.

Üstelik gördüğüm o rüyadan sonra kendimi bir sapık gibi hissediyordum.Benim gibi öpüşme sahnesi çıktığında kanalı kapatan bir kız nasıl böyle öpücüklü bir rüya görebilmişti?

"Odayı ezberledin Yun."

Ji Min belli belirsiz homurdandığında hafifçe öksürdüm ve yatağıma doğru adımlayıp uzandım.Ji Min de Jung Kook'un oturduğu koltuğa geçtiğinde tedirgin bir nefes verdim.

"Kim tarafından vurulduğum hakkında bir bilgin var mı?"

Sakin çıkması için çabaladığım ses tonum bana ihanet edip kırıldığında yüzümü buruşturup tavana baktım.

"Biliyorsun ki 13 Ekim yaklaşıyor.Cumhurbaşkanı piçinin benden başka düşmanları da var demek ki."

Sesli bir şekilde yutkunup Ji Min'in olduğu tarafa döndüm ve kendi kendime mırıldandım.

"Keşke hiç yaklaşmasa."

Ji Min sinirli bir nefes verip kollarını göğsünde kavuşturdu ve gözlerini yüzümde dolaştırdı.

"Ae Mi'nin önüne nasıl atlarsın, seni aptal."

Gözlerimi devirip yeniden tavana odakladım ve bir süre sessiz kaldım.Park Ji Min'in gözlerine takılı kalmak gibi olmaması gereken bir alışkanlığım vardı ve bunun bana sadece biraz daha nefessiz kalmak gibi bir getirisi oluyordu.

"Eğer bir gün yakalanırsan..ne yapacaksın?"

Gözlerimi mantığıma başkaldırarak yeniden Ji Min'le buluşturduğumda ani sorum karşısında afalladığını anlamıştım.İri gözleri Jung Kook'un komodine bıraktığı çikolata çöpünde takılı kalmıştı ve bakımlı elleri sağ dizinde kenetlenmişti.

"Yakalandığım gün kendimi öldüreceğim gün olacak Yun."

Sesli bir şekilde yutkunup kafamı belli belirsiz salladım ve aşağı doğru kayıp kafamı yastığa sabitledim.Sarfettiği her kelimede sakinliğim biraz daha ellerimden kayıp gidiyor gibiydi.

"Bu durumda Jung Kook'a da bir şey olacak mı?"

Ji Min, güneş ışınlarının yüzüne nüfuz etmesiyle ayağa kalkıp perdeyi çekti ve bir süre arkası bana dönük bir şekilde bekledi.Sorduğum soruyla cebelleşiyor gibi bir hali vardı.

Neredeyse asırlar gibi geçen bir süre nefesimi tutarak ona baktığımda ani sorusuyla hafifçe sıçramama engel olamamıştım.

"Jung Kook senin için ne ifade ediyor?"

Pekâlâ, böyle bir soruyu kesinlikle beklemiyordum.Jung Kook'un benim için ne ifade ettiğinin ona ne ifade edeceğini de bilmiyordum.

"Jung Kook.."

Sesli bir şekilde mırıldanıp düşündüğümde doğru kelimeyi seçmek için zorlanmıştım.Onun benim için ne ifade ettiğini bilmiyordum, dahası benim için bir anlam ifade edip etmediğini bilemiyordum.Bunun için de kendimi kötü hissediyordum.

Her zaman yanımda olan birinin ne ifade ettiğini bilemezken Park Ji Min için onlarca ifadeli kelime dökebilirdim dudaklarımdan.

Bir süre düşüldükten sonra "Bir ilkbahar güneşi. " dedim tekdüze bir ses tonuyla.

"Ne zaman kendimi kasvetli bir ayazda hissetsem onun sıcaklığına sığınıyorum."

Ji Min ısrarla bana dönmeyi reddediyor gibi ellerini yeniden kotuna soktu ve kafasını kaldırıp gökyüzüne odakladı.

"Ben..ben senin için ne ifade ediyorum?"

Kan akışım her dakika hızlanıyordu ve biraz daha konuşmaya devam edersek bayılacağımdan kesinlikle emindim.

Yattığım yerden doğrulup ayaklarımı sarkıttım ve sırtına odaklandım. Doğru kelimeyi bulmaya çalışıyordum.

"Ay." dedim titrek bir ses tonuyla.

"Soğuksun, sadece ürkmeme neden oluyorsun."

Kendime hakim olamadan ağzımdan dökülen kelimeler, berbat hissetmeme neden olmuştu.Ona karşı bir tavır takındığıma pişman değildim fakat insanların karakterlerini yüzüne vurmakta kesinlikle beceriksiz bir insandım ve az önce bunu Park Ji Min'in yüzüne bir tokat gibi vurmuştum.

Ji Min sonunda kafasını bana çevirdiğinde yüzündeki gülüşe anlam verememiştim.Sahte olduğu her halinden belliydi fakat bu bir alaydan çok hayalkırıklığıyla bezenmiş gibiydi.

Ya da ben fazla hayalperesttim.

Hiçbir tepki vermeyip yüzüme uzunca baktıktan sonra kapıya doğru ilerledi ve bir süre orada durdu.

Kalbim heyecandan tekleyip duruyor, ölüm sessizliği dolmuş odada varlığını belli etmeye çalışıyordu.

Yatak kenarlarından tutunup hislerimi kontrol altına alma adına çaba sarfederken Park Ji Min'in dudaklarından dökülenlerle boğulacakmış gibi hissettim.

"Güneşin doğuşunun güzelliğinden bahsediyordu hayranlıkla,ayın batışını farketmeden."

killer melody » ji min ✅Where stories live. Discover now