Giriş "Yürekte yeşeren ilk filiz"

3.5K 165 26
                                    

Kahramanlarımızı tanıyalım mı azıcık :-)
NOT: Devam eden bir ve hemen ardından gelecek bir hikayem daha var. Yazmaya devam edeceğim elbet. Bu bölümü Hicran ve Selim'i tanıyalım diye yayınlıyorum. Başlangıçta denebilir. Asıl olaylar sonraki bölümlerde. Dramın ve Aşkın dibine vuracağız.
------------------------------------------------------

Serin rüzgar tenini yalayıp geçiyordu. Her dokunuşun da yüzüne yayılan gülümseme biraz daha genişliyordu genç kızın. Usulca araladı mavi gözlerini. Denizin tuzlu suyunun kokusu burun deliklerinden girip, genzine doluyordu. Seviyordu bu tepeyi. Çocukluğunun geçtiği ve halen geçmekte olduğu yer. Arkadan gelen gülüşme sesleriyle geriye döndü baktı yüzüne yayılan gülümsemesiyle. Küçük afacanlar yine oyun peşindeydiler anlaşılan. Kadir elindeki ince dal parçasıyla Sadri'yi kovalıyor, Sadri'de kahkahalar atarak kaçıyordu. Zaten iki dakika rahat dursalar yaramaz popolarına iğneler batardı ikizlerin.

"Heeey, düşeceksiniz" bağırmasına rağmen iki kardeş duymuş ama oralı bile olmamışlardı. Sonun da Sadri'de yerden bulduğu dal parçasıyla karşı atağa geçmişti. Genç kız bir birlerine yine zarar vereceklerini düşünerek yönünü onlara doğru çevirip, koşar adımlarla ufaklıklara yetişti.

Ellerindeki dal parçalarını kılıç olarak kullanan oğlanlar sözde(!) bir samuray edasıyla bir birlerine sallıyorlardı. Çocukluğa has çığlık sesleri de cabasıydı. Hicran hızlı adımlarla yetişti ve bir birlerinin gözünü çıkarmadan ikisinin de koluna aynı anda yapıştı.

"Kime diyorum ben. Böyle oyun mu olur. Bir birinize zarar vereceksiniz en sonun da. Sonra işin yoksa anneme, Erdal abiye laf anlat" bir güzel de azarlamıştı kardeşlerini.

Oyunları bozulan minikler ise mızmızlanarak baktılar ablalarına. "Of abla ya!"

Diğeri daha hırçındı ikizinden. Tek yumurta ikizleri olarak bir birlerinin kopyası olmalarına rağmen, onları tanımak çok kolaydı bilen için. Kadir ne kadar sakin ve anlayışlıysa, Sadri bir o kadar asabi ve sabırsızdı. Bir tek böyle arada kaptırıyorlardı kendilerini. Doktor bu hareketliliğin sebebinin hiperaktif olduklarına bağlamış ve enerjilerini atmaları için onları kısıtlamamalarını öğütlemişti. Aksi halde daha hırçın ve ileri de asi olabileceklerini özellikle vurgulamıştı. Hoş, Sadri'nin buna ihtiyacı yoktu. Doğuştan asiydi.

"Öf ya, bi' rahat bırak"

"Ablaya bağırılmaz" diye kızdı Hicran çatık kaşlarının ardından.

"Sen bize bağırıyorsun ya" diye karşı atağa geçti Kadir. Kardeşinden destek aldığı belliydi halinden minik afacanın.

İkisinin de eline yapışıp yola düştü. "Çok konuşmayın bakayım. Annem bekliyordur" diyerek eve doğru yürümeye başladılar. İkizler bir iki itiraz mırıltısı söylese de Hicran onları takmadı.

Tepenin aşağısındaki düzlükten iki dakika sonrası yazlıklarıydı. Her yaz en az bir ay gelmeyi adet haline getirmişlerdi. Karadenizin kıyısında, hem orman, hem denize yakın şehre sadece yarım saat uzaklıktaki Karasu'daydı evleri. İki katlı, geniş bahçeli içinde süs havuzu ve olmazsa olmaz hamak ve salıncağıyla cennetten bir kare gibi huzur doluydu evleri. Tıpkı ailesi gibi.

Dokuz yaşından beri her yaz istisnasız gelirlerdi. Zaman zaman Erdal abisi iş için İstanbul'a gitse de ertesi günü yada geç saatte olsa da mutlaka dönerdi eve.

Babasını altı yaşına yeni girmişken bir trafik kazasın da kaybetmişti Hicran. İlk haftalar anlamamıştı ne olup bittiğini. Babasının uzak bir ülkeye iş için gittiğini sanıyordu. Öyle söylemişti annesi onu avutabilmek için. Kolay değildi altı yaşın da küçücük bir kıza babasının artık bir daha hiç gelmeyeceğini söylemek. Aylar geçtikçe ve babası aramadıkça iyice içine kapanan kızına yalanlar söylemeyi bırakmıştı en sonun da Vildan. Bir gün elinden tutup mezarına götürmüştü kızını. Ve babasının artık hiç gelemeyeceğini çünkü cennette onları beklediğini söylemişti.

Aşka Yürek Gerek (YAKINDA)Where stories live. Discover now