2

23.9K 1.4K 84
                                    

"Açelya!"

"Açelya sana diyorum." Bir anda bana seslenildiğini fark edip arkadaşım Sedef'e baktım.

"Sonunda. Nasıl konsantresin öyle. İnan ki hayranım senin bu haline. Konuyu unuttum. Kantine gideceğiz bir şeyler ister misin?" Omuzlarımın ağrısıyla yüzümü buruştursam da bu sene okulu bitirmeye kararlıydım.

"Yok tatlım teşekkür ederim."

"Sen bilirsin. Böyle çalışmaya devam edersen yakında buharlaşacaksın haberin olsun." Bu yoruma küçük bir gülümseme ile karşılık verip elimdeki kalemle not kağıda yeni bilgiler ekledim.

"Ben halimden memnunum." dedim notumu yazarken.

"Sen bilirsin." Özel üniversitenin en kötü yanı buydu. Çoğunun aksine buradakiler baba parası yiyen tipler olmasalar da okul bittikten sonra kendi şirketlerinde çalışacakları için rahattılar. Ben öyle değildim ama. Burslu okuyordum ve iyi para kazanmak için iyi bir işe ihtiyacım vardı ve iyi bir iş için de iyi bir derece ile mezun olmak yatıyordu.

Kafamı kaldırdığımda bir çocuk ile göz göze geldim. Artık bu bakışlara alışmıştım. Doğal sarı saçlarım ve mavi gözlerim ile erkekler arasında hep beğenilen bir profil oluşturmuştum. Ne var ki bu güne kadar hiç birine yüz vermedim ve hep önceliğim derslerim olmuştu. Bu beni asosyal gibi gösterse de mezun olup iyi işe girince sosyalliğin dibine vuracağımdan emindim.

Önümde duran kalın kitabı kapattıktan sonra yeni kitaplar almak için düzgünce dizilen demir raflara yöneldim. İstediklerimi buldum bulmasına ama biraz fazla olmuştu. Yapacak bir şeyim yoktu. Bu kitaplara yurda gidince mutlaka göz atmalıydım. Çantaya koyamayacak kadar ağır oldukları için kucağıma doldurdum kitapları ve üzerime geçirmek için kitap alma sistemine doğru yöneldim.

Dışarıya çıktığımda bu iş sandığımdan daha da kötü olmuştu. İlk başta sağ kolumdaki kitap kaydı ve daha sonra da üstteki. Ben tutamadan yeri boylamışlardı. Birden yere eğilmek isterken birisi bana kitapları uzattı. Bu bir erkekti. Bana yardım ettiği için minnettardım aslında. Yüzüne çok dikkat edemedim çünkü aklım kitapları yurda nasıl götüreceğimi düşünüyordu. Adama kısa bir teşekkür ettikten sonra yurdun yolunu tuttum.

Kısa bir yemek molasından sonra tekrar en iyi dostlarım olan kitaplarla buluşmaya gittim. Sürekli bir şeylerden konuşuyorlar ve susmuyorlardı.

"Berk Sarıcan. Yok ya onda playboy tipi var. Belli burnu göklerden inmez bunun. Yalnız alttakiler bomba."

"Derya Hazinedar yaş 27 ünlü Hazinedar otellerinin bir numaralı varisi. Bak bu adam düzgün birine benziyor."

"Kardeşi daha sevimli duruyor ama onun sevgilisi varmış tüh."

"Kızlar yeter artık. Burada bir şey çalışmaya çalışıyorum. Hem boşuna çene yoruyorsunuz. O adamların bize bakacak hali mi var. Zenginlerin birine gider bunlar merak etmeyin.

"Açelya eğlencemizin içine ettin yani ne var hayal kuruyorduk işte."

"Hayalin bile olacağı makbuldür."

"Profesör konuştu. En iyisi susalım yoksa Açelyanın sinirli olduğunda ne yapacağını hepimiz biliyoruz." Ne yapacaklarımı biliyorlardı tabi. Çok güzel intikam alırdım.

Sabah her zamanki gibi yorgun ve dinlememiş bir şekilde kalktım. Belki bir şirketten teklif gelse biraz kendime zaman ayırabilirdim ama bölüm birincisi olmama rağmen hiçbir şey yoktu. Hukuk okumak zordu ve çokça emek istiyordu diğer meslekler gibi. Çalışmayı sevmeyen biri asla yapamazdı. Devlette de çalışmak isterdim ama okul zamanında bu kadar sıkmışken gelecek hayatımda da çok sıkışık bir düzene girmek istemiyordum. Bu yüzden iş hukuku avukatlığı benim için altın bir seçenekti. Birkaç hocama bir iş teklifi gelirse beni de önermelerini rica etmiştim ve aldığım cevap ile gururlanmıştım.

O sabah derse girmeden hocam odasına çağırdığında ilk başta korktum sonra ise belki iş teklifi olabileceğini düşünerek hızlı adımlarla hocamın odasına doğru yürüdüm. Kapıya geldiğimde oldukça heyecanlıydım. Kapıya yavaşça vurduktan sonra içeriye girdim. İçeride bir adam daha vardı. Yüzünü çevirince bir yerden tanıdığımı düşündüm ve sonra dün kitaplarımı uzatan adamın o olduğunu hatırlamamla şaşırmıştım.

"Biz de seni bekliyorduk Açelya. Şuraya oturabilirsin." Adamın bakışları hoşuma gitmezken hocam çoktan adamı anlatmaya başlamıştı.

"Bu beyefendi Derya Hazinedar." İsmi ile adam bambaşka olsa da kendimi gülmemek için zor tuttum. Böyle bir adama böyle bir isim ilginçti.

"Otellerini yürüttüğü şirkete avukat arıyor."

"Öyle mi?" derken bir anda dün kızların bir dergide okudukları yazı aklıma geldi. Bu adamın da ismi vardı ve dün kızların dedikodusunda savunduğum gerçeklik sanki bana inat ben de hayal olarak gerçek olabilirim diyordu.

"İsterseniz sizinle çalışmak istiyorum." diyen adama bakarken sert duruşu sıcak konuşmasıyla tam bir zıtlık oluşturuyordu.

"Şartlarınız uygunsa neden olmasın?" dedim ve küçük bir gülümse ekledim yüzüme.

"İsterseniz boşsanız şimdiden konuşabiliriz."

"Bu mümkün değil birazdan dersim başlayacak ama öğle arası boşum."

"Programlarımız uyuşmuyor yarın istersen boş bir zamanda şirkete uğrayabilirsin. Benim gitmem gerek." Bu nasıl bir cümleydi böyle. Gitmesi gerekmiş. Şurada ciddi bir şey konuşuyorduk ve bir anda kendi konuşmayı sonlandırmış oldu. Bir anda ayağa kalkıp hocamla vedaşlaşmasını şaşkınlıkla izledim. Kapıdan çıkarken beni süzmeyi ihmal etmedi. Şimdiden bu adama gıcık kapmıştım ve yarın o görüşmeye gidip gitmemek konusunda kararsızdım.

KISA OLDUĞUNUN FARKINDAYIM. LÜTFEN YORUMLARDA BULUNUN. KEYİFLİ OKUMALAR!

AÇELYA (Kitap Oldu)Where stories live. Discover now