Bloody Tear -3.Bölüm-

276 31 12
                                    

Kızın davranışları yaşadığı tramvanın sonucunda olan bir şey. Kızın duygularını anlatmak için uğraştım, eğer olmadıysa özür dilerim. Bu bölüm bir çeşit geçiş bölümü gibi, bu bölümden sonra asıl olaylar ve macera başlayacak. Umarım beğenirsiniz, lütfen yorum yapın :)

-Aysu

Gözlerimi hafifçe araladığımda duyduğum seslere anlam vermeye çalışıyordum. Arada birkaç kelime seçebilmiş olmama rağmen, şu an tek düşünebildiğim annemdi. Ben onu suçlamıştım ve onun hiçbir suçu yoktu. Aman Tanrı'm.

Birden oturur pozisyona geçtim ve dizlerimi yukarı doğru çekip kafamı ellerim arasına aldım.

''Hayır, hayır, hayır, hayır...'' Benim suçum değildi. Ben sadece bilmiyordum, kimse beni bilmediğim bir şey için suçlayamaz. Annemi yalnız bırakmak istememiştim. Benim suçum değildi. Ona onu sevdiğimi söyleyememiştim, peki zamanım olsa söyleyecek miydim? Hayır. Çünkü bilmiyordum, benim suçum değildi. Benim suçum değildi. Benim suçum değildi. Benim suçum değildi. Benim suçum değildi. Benim suç...

Birinin ellerimi tuttuğunu hissettiğimde kafamı kaldırdım ve mavi gözlerle karşılaştım. Anneminkiler gibi...

Ellerimden birini elinden kurtarıp yüzüne yerleştirdim ve gözünün altını okşadım. ''Mavi...'' Bana şaşkınlıkla bakıyordu. Yani beni suçlamıyor muydu? Kızgın değil miydi? Çünkü benim suçum değildi, bilsem onun yanında olurdum. Benim suçum-du. Onu yalnız bırakmamalı, onu arayıp bulmalı ve gerçeği o ölmeden öğrenmeliydim.

''Özür dilerim.'' dedim. O mavi gözlerin, annemin gözlerinin içine bakarak...

Beni kendime getiren ellerim altında hissettiğim kaslı vücut oldu. Cidden, ben ne yapıyordum ki? Sadece mavi gözlü olduğu için bir insanı -büyük ihtimalle annemle alakası bile olmayan Jimmy'i- annemin yerine koyuyordum. Bir çeşit tramva sonrası etki miydi bu? Sanırım suçluluk duygusuyla dolu olduğum için annemden özür dilemek istiyor ve onunla benzer bir özelliğe sahip birinden özür dileyerek bundan kurtulabileceğimi sanıyordum. 

''Onun problemi ne? Neden benden özür diliyor ve bana sarılıyor ki? Söyledikleri için mi acaba?'' Bu sesin ahtapot gibi sarıldığım Jimmy'den geldiğini fark ettim ve bu aklıma geri çekilmem gerektiğini getirdi.

''Hayır, sanırım seni annesi sanıyor.'' 

''Ciddi olamazsın. Oradan bakınca bir kadına mı benziyorum? Hem de kısa boylu bir kadına?'' Bu sözler üstüne kahkahalarla gülmeye başladım. Jimmy'i anneme benzetmek gerçekten saçmalıktı ve Jimmy'le annemi yan yana koyarsanız hiçbir ortak noktaları olmadığını -gözleri dışında- fark ederdiniz. 

Benim kahkahalarla gülmeye başlamam üzerine ikisi de bana deliymişim gibi bakıyorlardı. Belki de biraz deliydim, azıcık. Tekrar saçma sapan düşüncelere dalmadan önce kendime geldim ve geri çekildim.

Sonunda gülmeyi kestiğimde bakışlarından benim açıklama yapmamı beklediklerini anlıyordum.

''Üzgünüm. Ne yaptığımın ben de farkında değildim. Şimdi gayet sakinim ve iyi durumdayım.'' dedikten sonra ekleme ihtiyacı duydum ''Size yardım edeceğim ama bana benden ne istediğinizi anlatmanız gerekiyor. Böylece size yardım edip edemeyeceğimi söyleyebilirim ve ayrıca bu iş bittikten sonra normal hayatıma devam etmek istiyorum.''

Joe ve Jim dönüp birbirlerine baktıktan sonra konuşan Joe oldu:

''Senden istediğimiz şey büyük ihtimalle annenin sizin evinizde sakladığı bir şey. Jimmy'nin söylediği gibi annen hastalığı laboratuvarda çalışırken kaptı. Hastalığı kaptıktan sonra da deneylerine bu sefer hastalığa pan zehir bulmak için devam etti.'' Joe hafifçe duraksadığında hemen sorumu sordum:

''Annem başta ne için laboratuvarda çalışıyordu ki?'' Sorumu cevaplayan bu sefer Jim oldu:

''Bu bizim hastalığımızın başlangıcına dayanıyor. Bu gerçeği sadece hastalar biliyor. Çünkü bunu normal insanlardan sakladılar ve kimse hastalarla konuşmadığı, onları umursamadığı için hastalardan da öğrenemediler. Bu bir hastalık değil, bir çeşit hatalı deney. İkinci Dünya Savaşı zamanlarında artık sadece araçlara değil insanlara da güç yüklemek istediler. Deneyler yapıldı, insanlar öldü ama sonuç olarak ulaştıkları şey bozuktu, yanlıştı.'' Jim durup derin bir nefes aldıktan sonra devam etti.

''Bu yüzden deneyleri yaktılar, yok ettiler. Denekleri öldürüp yaktılar. Fakat bir bilim adamı deneylerine devam etti ve bu deneyler yıllar boyunca bu bilim adamının ailesi tarafından devam ettirildi.'' Joe Jim'in lafını kesip arada bir hatırlatma yaptı:

''Ki bu senin ailen oluyor.'' Jim Joe'ya lafını böldüğü için kızgın bir şekilde bakarken ben duyduklarımı anlamaya çalışıyordum. Demek devletin emirlerini dinlemeyen, deli bilim adamları -ve kadınlarıyla- dolu bir aileden geliyormuşum. Belki de bu az önce yaptığım saçma haraketleri açıklığa kavuşturur. Ben bunları düşünürken Jim tekrar konuşmaya başladı.

''Bu ailenin -senin ailenin- bir üyesi deneklerden birini elinden kaçırdı ve daha yapım aşamasında olan deney bir hastalık gibi yayıldı. İnsanlar bununla ilgili herşeyi öğrendi ve adını hastalık koydukları şeyin kendi elleriyle yaptıkları bir şey olduğunu fark etmeden yaşamadan devam etti. Daha sonrasında ise bazı bilim adamları gizli bilgiyi öğrendiler ve hastaların yanlışlarını düzeltip onları hayal ettikleri gibi süper-insan haline getirmek istediler. Senin annen de bunun için çalışıyordu.''

''İyi de ortada savaş filan yok. Hatta ülkeler arasında anlaşmazlık bile yok, neden böyle bir güce ihtiyaç duysunlar ki?'' Sorumu cevaplayan Joe oldu:

''İhtiyaç değil Tiffany, istek. İnsanlar her zaman en güçlü olmak istemişlerdir. İnsanlar her zaman başkalarına yüksekten bakmayı, övülmeyi istemiştir. Tıpkı senin çalıştığın yerde müdür olmak istemen gibi, bir ülkeyi yöneten adam bununla yetinemez ve dünyaya sahip olmak ister.'' Joe'nun kısa açıklaması bittikten sonra Jim devam etti:

''Bugünlerde hastalar kafayı yedi. Artık sinirlerine hakim olamıyorlar ve pan zehiri istedikleri için normallere savaş açmak istiyorlar, bu yüzden de sürekli birilerini dönüştürüyorlar.'' Joe onlara şaşkınlıkla baktığımı fark etmiş olmalı ki ekleme ihtiyacı duydu:

''Fakat biz böyle düşünmüyoruz. Annen pan zehiri bulmaya çok yaklaşmıştı. Ama öldü ve ölmeden önce senin bir şeyler bildiğini, deneylerin kayıtlarını bulabileceğini ve deneyi bitirebileceğini söyledi. Bu yüzden senin yardımına ihtiyacımız var, bu savaşı durdurabilmek için.'' 

Bu konuşmanın anlamı sanırım bir daha normal hayata dönemeyeceğimdi. Pekala, anneme bütün yaptıklarımdan sonra bunu yapmak zorundaydım. Sonuç olarak onlara annem bakmıştı ve ben anneme kendimi affettirmek için bir şeyler yapmak zorundaydım. Hem kaybedecek pek bir şeyim yoktu, ne doğru düzgün arkadaşım ne de akrabam vardı. 

Önce Joe'ya, sonra Jim'e baktım ve geri dönüşü olmadığını bile bile kararlı bir şekilde o iki kelimeyi söyledim: ''Ben varım.''

Bloody TearWhere stories live. Discover now