İNTİHAR MAĞDURU

401 92 18
                                    

Gerçekten ölmek mi istiyorsun?

O halde gerçekten yaşamayı dene bakalım...


İnsanoğlunun en büyük aptallığı nedir biliyor musunuz? Hiç bilmediği konular hakkında belli belirsiz tahminler yürütmek. Sıradan bir olaydan bahsetmeyeceğim size. Kastettiğim gerçek ÖLÜM... Kimse bir peygamber veya melek değil yaşadığımız dönemde. Hayatı cehenneme dönmüş birçok insanın kurtuluş yolu olarak ölüm gözükür hep. Peki hayatı güllük gülistanlık olanlar için ölüm neyi ifade ediyor sizce? Bir şekilde elindekilerle yetinmek zorunda olan, hayattan daha fazlasını istemeye hakkı olmayan insanlar zaten ölüdür öyle değil mi? Sizin tabirinizle bu böyle. Peki her istediği elinin altında olan insanlar yaşıyor mu? Bir de bu soruya cevap bekliyorum sizden. Aslında ben vereyim mi bu sorunun yanıtını?

Yaşadığını sanan ölülerde aramayın hayatı, çok değil, başınızı hafif semaya kaldırıp bakmanız yeterli. İşte gerçek hayat orada saklı...

Ellerimi gözlerime götürerek gelen ışığı mı engelleyeyim, yoksa ne kadar hızlı hareket edebilirim diye kendimi mi test edeyim anlamadım. Soluma çevirdiğimde başımı, yere mıhlanmış gibi öylece kaldım. Bir çeşit şoka girmiştim ve bu hızlı hareket edebilmemi engelliyordu. Reflekslerim bir anda donmuştu. Gözlerimi kocaman açmış, üzerime büyük bir gürültüyle gelen ışık gösterisine kitlemiştim bütün bedenimi.

Korkuluk gibi dikilmiş, bir an önce ölmeyi bekliyordum. Bana doğru korna çalarak gelen ve büyük bir frenle asfaltı resmen hüngür hüngür ağlatan lüks arabanın farlarının ışığına verdim bütün dikkatimi. Hareket edemiyordum. Büyük bir gürültüyle önümde durabildi ama; bu bana temas etmediği anlamına gelmiyor. Sol bacağıma beni birkaç adım geriye atacak bir güçle çarptı.

Bir anda vücudum beynimden bağımsız bir şekilde yere savruldu. Beynime uyarı gitmiyordu. Bütün ipler kopmuştu ve nöronlarım gerekli işlevini yapamıyordu. Gözlerim pörtlercesine açılmış, "Acaba öldüm mü?" diye düşünmeye kendimi çoktan bırakmıştım. Bu dünya denilen evin tavanına dikiyordum gözlerimi.

Arabadaki adam kapısını açıp, hızla koşarak yanıma geliyordu. Öylece hareketlerini izliyor, hiçbir tepki vermiyordum. Gözlerimi daha hiç kırpmamıştım ve yaşarmasını da engelleyemiyordum. Gözlerimden düşün iki katrenin anlamını taşıyabilir miydi acaba bu zemin? Bir damla gözyaşı nasıl en büyük binaları yıkacak kadar dev güce sahip olur? Ölüm anında Azrail' le verilen en büyük savaşın teridir o yaş. Hiçbir alınan neticenin aslında anlam ifade etmediğini o iki çizgi arasında gidip gelerek anlar bedeniniz. Ölmemek için direnen bir vücut ve yaşamaya artık mecali kalmamış bir ruhla kaldı yüreğim tek başına. İşte bu ikilemlerin tek şahidi gözlerimden akan iki tane şeffaf tuzlu damla. Hiçbir kezzabın eritemeyeceği ve hiçbir neşterin kesemeyeceği kadar sert. Unutulmamak adına...

İçinde bulunduğum düşüncelerden, adamın üzerime eğilip buharlı nefesiyle bir şeyler fısıldamaya başladığında sıyrıldım.

—İyi misin? Deli misin sen? Ölmek mi istiyorsun? diye sordu korku ve endişe karışımı bir gözle.

Hiç aklımın ucundan bile geçmemişti ölmek ama alternatif bir seçim olabilirdi. "İyi fikir." diyesim geldi bir an. Çektiğim acıları dindirmenin en kısa ve en kolay yolu bu olurdu herhalde. Bir an duraksadım. Burada böyle salak gibi ben dikilmemiştim ki... "Caddenin ortasında niye durayım ben? Aptal mıyım?" diyesim vardı ama şokun etkisiyle henüz konuşma yetimi kazanamamıştım.

Beni burada durduran şey Hayal' di ve tanımadığım kişinin arkasında bana bakıp pis pis sırıtanda oydu. "Gerizekalı şey, ne yapıyorsun sen? Az daha öldürecektin beni." dedim içimden ona bakarak. O ise kafasını sağa sola sallayarak, dudaklarına bir cıkcıklama takındı.

SÜRMENAJDär berättelser lever. Upptäck nu