D.F Bölüm 3.

27.1K 891 168
                                    

Duru'dan...

Elimdeki resme gözlerimde yaşlarla bakmaya devam ettim. İçimi çeke çeke ağlıyordum. Kızlar evde yoktu ve onlar olmadığında yaptığım gibi annem ile olan resmimi alıp içimi çeke çeke ağlıyordum.

Yanımda olduklarında kolayca teselli edebiliyorlardı.

Yüzümü yastığa sildim ve yastığı masama fırlatıp bir şeylerin devrilmesine sebep oldum.

Masanın üzerindeki biblo,resim,bardak ne varsa yerde binbir parçaya bölünüşünü izlerken bundan büyük zevk duyuyordum.

Annemi özlüyordum. Bu acı gittikçe azalacağına, gittikçe çoğalıyordu.

Kulaklığı beynime sokarcasına ittirip duyduğum tek şeyin No.1 olmasını sağladım.

Çatallaşan sesimle yavaşça şarkıya eşlik etmeye başladım.

Şarkı söylemek, müzik dinlemek gördüğüm, duyduğum en iyi kaçış yolu. Kendi başına, acılarınla baş başa bırakan bir yöntem.

Anlatamadıklarını başkasından duymak can acıtır. Ama acımadan geçmez.

Çerçeveyi komidine geri koyup telefonumdan saate baktım. Gece 2'ye geliyordu. Sabah işe gidicektim ve uykulu gözlerle işe başlamak isteyeceğim son şeydi.

Sabah 7'ye alarm kurup çerçevenin yanına telefonu koydum ve gözlerimi kapadım.

××××××

Telefonu susturup ayağa kalktım. Tuvalete gittikten sonra aynanın karşısına geçtim.

Göz altlarımda dün geceden kalma kırgınlık ve hüzün.

Şişmiş göz altlarımı kapatıcı ile kapattıktan sonra topuz olan saçımı açıp taradım. Dolabımı açıp her resmi mekanlarda giydiğim türde olan kalem etek ve beyaz gömleğimi çıkardım.

Iy.

Hızlıca ve önemsizce giyindikten sonra gömleği eteğin içine soktum. Rimel ve hafif kırmızı ruj sürdükten sonra telefonumu, cüzdanımı ve kulaklığımı siyah çantamın içine attım.

Anahtarı bir elimde tutmaya çalışıp topuklularımı ayağıma geçirdim.

Taksi durağına vardığımda son boş taksiye bindim.

"Özsoy Holding."

Taksinin aldığım plakasını Eylem'e mesaj olarak attıktan sonra camdan dışarı bakmaya başladım.

Telefona baktığımda saatin 8 olduğunu gördüm. Daha bir saatim vardı. Oralarda pastane gibi bir yer varsa yemek yerim herhalde.

Orda yazan saat mi taksimetre mi?

Umarım saattir.

"40 lira ablacım." kaşlarımı kaldırıp 'really nigga?' dercesine taksiciye baktım. "Ya 10 dakikalık yol nasıl 40 lira tuttu?" adam ellerini iki yana açıp bilmem dercesine salladı.

Gözlerimi devirip cüzdandan 50 lira verdim. Para üstü vermeyince omuzunu dürttüm. "Para üstü?"

"E abla bırakta bahşiş olsun koca şirkette çalışıyorsun." gözlerimi kapatıp derin derin nefesler almaya başladım. "Hasbinallah!" hızla taksiden inip kapıyı kapadım.

Çantamın içine telefonu atıp koluma taktım. Eteğimi de düzelttikten sonra yavaşça şirkete ilerlemeye başladım.

Bir kaç kişinin bakışlarını üzerimde hissedince bakanlara bende tip tip bakmaya başladım.

Ne var da bakıyorsun?

Danışma yazan yere ilerleyip kollarımı tezgaha dayadım. "Imm beni Ahmet Özsoy işe aldı oğlunun yanına falan."

Kadın kaymış lensleriyle gözlerini gözlerime dikti.

Git lenslerini düzelt.

"Hanımefendi çokça işçi alıyoruz buraya. Kimi aradığınızı anlamadım." tekrar derin nefes aldım. "Duru Kaya. Bak şu zımbırtıdan."

Gereksiz kadın beni taklit edercesine derin derin nefes aldı. "Bakın bayan b..."

"Teşekkürler Alev. Duru Hanım beni arıyordu.

Yutkundum ve isminin Alev olduğunu öğrendiğim salak saçma kıza baktım. Sonra dönüp sesin sahibi Demir'e baktım.

Ha?

"Odama geçelim detayları orda konuşuruz Duru Hanım." gözlerimi kapanacak kadar kısıp Demir'e 'sen hayırdır birader?' der gibi baktım.

Göz kırpıp asansöre ilerlerlediğinde mecburen peşinden ilerledim.

Yani Ahmet beyin oğlu Demir mi?

Sandalyesine kendini atıp çekici bir şekilde kravatını çıkardı ve masanın bir köşesine attı. "Toplantılar yorucu oluyor. Anlarsın zaten yakında. Oturmaz mısın?"

Yavaşça karşısındaki sandalyeye oturdum. Açıklama bekler gibi yüzüne baktığımda bir eliyle saçlarını dağıttı. "Imm babam seni işe almış."

OHA CIDDI MISIN? İNANMİYORUM YAKISIKLI!

"Onu biliyorum Demir bey."

"Başka bilmen gereken bir şey yok burda çalışıyorsun işte." yutkundum. Onu da anladım. "Peki geçen karşılaşmamız?" elini salladı."he o tesadüf değildi özellikle oldu."

"Pekala."

"Kural 1:kısa etek veya elbise yok.
Kural 2: Demir bey değil. Demir. Aklıma geldikçe eklerim."

Kafamı olumlu anlamda salladım. O ikisini giymek zorunda olmamam güzeldi.

"Ha birde, kural 3..." içeri paldır küldür giren çocuğa baktım. "Demir beeeeğ ne özlemi... Ah Poyraz abicim niye vuruyorsun. Oha kız."

Demir'e hafif benzeyen adam onlardan daha cıvıl çocuğun kafasına vurunca çocuk susmuştu.

"Kural 3: Can'dan uzak dur. Salak o." gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım.

Can, diğerlerinden daha enerjik.
Poyraz, diğerlerinden daha büyük.
Demir, yeri geldiğinde eğlenceli (sanırım)

"Demir aşkım niye öyle diyorsun ya?" Can beynine yediği 2.darbeyle karşımda ki sandalyeye kendini bıraktı. "Odadan çıkar mısınız?"

Nazik bir Demir.

Ama birazdan kıyamet kopacak gibi.

"Hayır." Can, önümüzde ki küçük masadan şeker alıp ağzına attı. "Bu kadar Duru. Yan oda senin odan şu gereksizler gittikten sonra tekrar görüşürüz." kafamı olumlu anlamda sallayıp gülümsedim ve odadan çıkmak için kapıya ilerledim.

Arkamdan konuşulanları duymak da zor olmadı.

"Abii kız çok güzel gülüyor."

"Can kes sesini. Babamın işe aldığı kız mı?"

Saygı çerçevesinde olan her yoruma açığım.

İyi zamanlar
Sizleri seviyorum 💕💫

Dileğini FısıldaWhere stories live. Discover now