YALAN HAYAT

510 51 8
                                    

''Jessıca Albert, Jessıca Albert! Uçağınız kalkmak üzeredir.Uçağınıza gitmeniz önemle rica olunur!'' Gözlerimi adımı duymamla açtım ve el bavulumuda da alıp, hızla yerimden kalkıp o uzun koridorda hızlı adımlarla yürümeye başladım. Pek iç açıcı bir hikayem yok aslında. Ailemin İstanbul'da büyük bir şirketi var. Anlaşılacağı gibide çok zenginler. 'Zenginler' diyorum çünkü oldum olası baba parasıyla geçinen birisi olmamışımdır. Hep kendi bileğimin hakkıyla kazanmaya çalışmışımdır. Tabii arada ailemden destekte almıştım. Ailemin ısrarlarından kurtulmak için onların benim için bir banka hesabı açtırmalarına ve 18 yaşımdan beri her üç ayda bir para yatırmalarına razı olmuştum.

21 yaşındayım ve 3 senedir bankadaki hesabıma büyük miktarda para yükleniyor.Ayrıca çalıştığım yerlerden kazandığım maaşlar. Zengin bir ailenin tek çocuğu olmama rağmen hiç şımarık biri olmamışımdır. insanları küçümsememişimdir.

Üniversiteyi geçen sene dondurdum.Psikoloji öğrencisiydim. Aslında okulumdan ve okuduğum bölümden memnundum ama okumam için bir sebep yoktu. Çünkü yaşadıklarım normal bir insanın kaldırabileceği cinsten değildi. Zaten bende kaldıramamıştım. Bir psikoloji öğrencisi olarak psikolojik tedaviler gördüm. Ve ailem bu dönemde yanımda olmadılar. Zaten olmalarınıda beklemiyordum. Çünkü başıma ne geldiyse onların yüzünden geldi. Neyse Jessıca. Şimdi bunları düşünme. Önünde uzun bir yol var, sen önüne bak.

Aslında gerçek, yani önceki adım Arya'ydı. Yeni bir hayata başlamak için eski hayatıma dair hiçbir şeyi hatırlamak istemiyordum. Çevrem çok geniş olduğu için, bütün bu yasal işleri kimsenin bilmeyeceği şekilde halledip, Arya Önder'e ait tüm kayıtlar silindi. Tabii bu iyilikler karşılıksız olmamıştı.

Londra'ya gidiyordum. Gitmek için bir Avrupa Ülkesi olarak Londra'yı seçmemin birçok sebebi vardı. Hem hayallerimin şehriydi, hem de hayranı olduğum birçok sanatçı orada yaşıyor. Özellikle One Direction!
Aslında uzun zamandır 1D hayranıyım ve bunu kelimenin tam anlamıyla "hiç kimse" bilmiyordu.

Uçağa bindikten sonra Business bölümündeki masaj koltuklarını andıran koltuğa oturdum ve çantamdan kulaklığımı çıkartıp telefonuma taktım. Spotıfy'ı açıp, oynat tuşuna bastım. Ve evett.. 'Summer Love'... bu şarkıyı her dinlediğimde ağlıyorum. ve gözyaşlarım yine yerlerinde duramamışlardı. Başımı koltuğa yaslayıp, dışarıyı izleyerek uykuya daldım. Uzun zamandır rüya görmüyordum. Ya da ben hatırlamıyordum. Eskisi gibi değilim artık, yaşadıklarım beni olgunlaştırmıştı.

Hey kolumda bir şey oynuyo. Ne saçma şey ''Hanımefendi? Hanımefendi, uyanır mısınız?!'' kulaklıklarımı çıkarıp mini etekli, ela gözlü sarışın kadına baktım; ''bi sorun mu var?!'' ''Imm evet, uçağımız rötar yaptı ve inmek üzereyiz. Lütfen kemerinizi bağlayın.''
''Tamam da nereye iniyoruz?'' dedim kemerimi bağlamaya çalışarak;''şu an Viyana Havalimanı'na iniş yapmaktayız'' ''peki ne zaman kalkar uçak?'' ''En fazla 2 saat. Londra'ya giden başka bir uçakta sorun çıkmış ve bazı yolcular bu uçağa nakledilecek. İyi yolculuklar..'' Kadın bıkkın bir sesle sözünü bitirip, zoraki bir gülüş atıp hızla yanımdan uzaklaştı. Ama ben napıyım ki. Merak etmiş olamaz mıyım? Madem hostes olmuşsun, yolculara düzgün davran. Çarpık!!

Koca iki saatte napıcam acaba ben!! Uçak indikten sonra çantamı ve el bavulumu alıp, hızla uçaktan çıktım. Koridorda boş bir koltuk bulup oturdum ve önümdeki tüm duvarı kaplayan camdan dışarıyı izlemeye başladım. Saat sabahın 6.30'uydu. ne bu kalabalık ya!! Kulaklıklarımı kulağıma tekrar takmıştım -tabii bunu yapmadan önce giriş kapısının önünde duran adama uçağım kalkarken beni uyandırmasını rica etmiştim-

'Moments' şarkısı başladığında göz yaşlarımın yer çekimine meydan okuması için tavana bakmıştım. O an için işe yarasada, ardından gelen 'More Than This' sayesinde Ay'daymış gibi yavaş yavaş yanaklarımdan süzülmüştü gözyaşlarım. Ağlamaya alışmıştım. Ama hala nasıl engel olacağımı bulamamıştım. Sen güçlüsün Jessıca. Güçlü ol ve öyle görün! Gözyaşlarımı bilemem ama göz kapaklarım yer çekimine dayanamadı ve bir anda her yer siyaha büründü. Sabahın 3'ünde uyanmaya alışkın olmadığım için oturduğum yerde uykuya dalıyordum..

Yine kolumda o his. Hoşuma gitmeye başladı. Biraz da sola doğru hah! Tam orası. Kaşı kaşı.. Ayhh Jessica bi denk dur ya! Gözlerimi açtığımda beni uyandırması için rica ettiğim adamı görünce kulaklıklarımı çıkardım; ''adınız Jessıca'ydı değil mi?''
''evet?''
''adınızı anons ettiler efendim. uçağınıza gitseniz iyi olur'' deyip tatlı bir biçimde gülümsedi. Hah ya nihayet insan gibi davranan biri. Uçaktaki çarpık gibi değil bu adam. Sevdim seni... ''teşekkür ederim..'' deyip yerimden kalktım ve el bavulumu aldım. Tabii kide tüm bu konuşmalar ingilizce olmuştu. Dil konusunda çok iyiyimdir, özellikle de ingilizcede. -birisiyle konuşursam beni İngiliz sanabileceği kadar iyi- uçağa geçtiğimde el bavulumu o çarpığa verdikten sonra yerime oturdum. Bir buçuk saat önce karşımdaki boş olan koltukta bu sefer uzun saçlı esmer bir yakışıklı oturuyordu. Güneş gözlüklerini çıkarmaması dikkatimi çekmişti. Gözucuyla bakmakla yetinebilmiştim sadece. -aslında pekte gözucu değildi- Yerime oturdum ve gizemli yakışıklıya bakmamaya çalışıp kulaklıklarımı tekrar takmıştım. Başımı yine koltuğa yaslayıp dışarıyı izlerken ağlamaya başlamıştım. Ağlarken gözlerim kızardığı için gözlerime bakan kişinin o kırmızı çatlaklıkları görmelerini engellemek için gözlerimi kapatırdım hep. Ve yine öyle yaptım. Bir kaç şarkı boyunca ağlamaya devam ederken omzumu kaplayan el ile hızla kulaklıklarımı çıkarıp, elin sahibine baktım. Şaka. Şaka dimi ya?! Harry Styles??Yaw hehe!! Bide karşımda oturan çocukta o olsun. Karşımdaki koltuğa baktım ve kimse yoktu. Harry'nin kıyafetlerine baktım. E aynısı. Ben kesin gözlerimin kızarıklığıyla yanlış görüyorum. ''iyi misin?'' suratını incelerken ben ne dediğini sonradan anlamıştım; ''ben mi?''
''hayır, ben kendime soruyorum. iyi miyim acaba?'' deyip küçük bir kahkaha attığında Harry olduğuna emin olmuştum. ''iyiyim. teşekkürler'' dedim ve tekrar camdan dışarıyı seyretmeye başladım. iyi bok yedim. Karşımda Harry Styles var ve ben onun boynuna sarılmak yerine arkamı dönmüştüm. İçimden kendime küfürler yağdırırken; ''ama pek iyi görünmüyorsun.'' demesiyle tekrar o yeşil gözlere baktım ''bana anlatabilirsin. İyi bir dinleyiciyimdir.'' dediğinde gözlerim dolmuştu, bu sefer gözyaşlarıma engel olmaya çalışmayacaktım. gözlerimden akan yaşlarla beni kolları arasına aldı ''şş..tamam... Niye ağladığını anlatırsan, sana daha kolay yardımcı olabilirim'' nefeslerimi düzene sokmaya çalışırken kollarından ayrıldım ve; ''gerçekten merak ediyor musun?'' Dedim.
''yani... sorduğuma göre.'' gözyaşlarımı ellerimle sildim, yerimde doğruldum ve her şeyi anlatmaya başladım...

* * *

''Bana öyle bakma lütfen!''

''B-ben çok üzgünüm Arya. Pardon Jessıca.. Ne diyeceğimi bilmiyorum.''

''Sen anlatmamı istedin bende anlattım. Ayrıca bir şey söylemene gerek yok. Sadece acıyarak bakma. gerçekten Harry.. Bu bakışlardan sıkıldım artık!''

''Özür dilerim. Bunu sadece ben biliyorum sanırım?''

''Evet, sadece sen biliyosun ve hep böyle olucak. Zaten birbirimizi bi daha görmeyiz büyük ihtimalle. Sana güveniyorum Harry''

''Bana güven! Ayrıca nerden çıkardın bir daha görüşmeyeceğimizi?! Seni bırakacağımımı sandın?''

''Sen istesende görüşemeyiz Harry! Sen Harry Styles'sın. Lütfen, saçmalama!''

''Ben saçmalamıyorum Jessıca. Zaten bir otele rezervasyonda yaptırmamışsın. İtiraz istemiyorum. Benimle geliyorsun!''

''Peki annecim!!''

''Annecim değil, abicim! Bundan sonra sen benim emanetimsin ve ben senin koruyucu meleğinim güzellik!!''

SIRWhere stories live. Discover now