Bölüm 3: Migren

40.1K 2.7K 418
                                    

Uykuya hasret kalır mı lan insan? Ya da sorumu şu şekilde değiştireyim: Bir insan evladı kaç gün uykusuz yaşayabilir?

Yine netten falan bakıp şu kadar saat diyecekler var, ağzınızı burnunuzu kırarım, netten her duyduğunuza inanıyor musunuz hala? O bilgiler de düzmece...

Şero takıntılı bir pislik çıktı demiştik, hala diyoruz. Geldi gitmiyor. Ayarlarımı fena halde bozdu. Kafamı yastığa koyuyorum baş ucumda, kalkıyorum yok. Koyuyorum baş ucumda, kalkıyorum yok. Her gece aynı şeyler olmaya başladı. Ben de "Artık sadece karabasan değil bu lan, acaba?" diye kendimi sorgulamaya başladım falan.

Evdekiler de oku yat diyor. Abartma diyor. Hele anam, kıçın başın açık yatarsan her bok gelir diyor. Haklı da... Şimdi Adana sıcağı abi; Cehennem'in üst katı, Güneş'in Balkonu, Urfa'nın kardeşi konumunda memleket. Ay olmuş ağustos. Sıcaktan arabanın koltuğuna oturunca cosss diye bir ses geliyor, araç kullanamıyorum güneşe park edince. Öyle aptal bir hava. Neyse daha arabam da yok o zamanlar, çalışıyorum çalışıyorum, para harcamaya mecalim yok. İnsanlıktan çıkmışım. Elime geçen tüm parayı anama veriyorum. Hatta bir yerden sonra üşeniyorum, maaş kartımı falan da full ona veriyorum. Beni uğraştırma, al, kime, nereye harcıyorsan harca diyorum. Varsa yoksa anam. Sırf ona para kazanmak için çalışıyorum zaten. Kadın ne güçlüklerle okutmuş beni, başka ne amacım olacak ki zaten.

Neyse sıcak diyorduk, hem de ne sıcak... Şimdi bu ortamda tesettürlü nasıl yatam ben. Zaten az dinsiz imansız bişiyim. Sıkışınca Allah'ım yardım et, keyfim yerindeyse aklıma bile gelmiyor... Her gün namaza başlıyorum, imana dönüyorum sözde, kâbusun etkisi geçince salıyorum.

Şimdi denemedim de değil. Abdesti alıyorum. Yüzümü yıkarken bile tepemde benim Şero dikiliyor sanki. Gözlerim açık yıkıyorum yüzümü. Gelirse göreceğim, kafaya koydum. Fiziksel bir kanıt arıyorum. Görmüyorum. Ama orada sanki...

Banyo yapmak ayrı eziyet. Bir de saçlarımı boyuyorum ya, saçlar yağlı işe gidince duşa giremiyorum göt korkusundan demek yerine boyayacağım, temiz saçla olmuyor falan diye yalan atıyorum. Ben bile inanacağım, o derece inanarak söylüyorum.

İş yerindekilerin kabuslarımdan hiç haberi yok. Uyumuyorum. Her çağırılan nöbete gidiyorum. Kimin işi çıksa yerine nöbete kalıyorum. Her bayramda, her hafta sonunda nöbetteyim. Hatta bir gün ameliyattan çıkan bir hastanın kontrollerini alıyorum. Serumunu falan takıyorum. Hasta yakınlarına standart yeme, içme, ayağa kalkma, pansumanı vs. hakkında bilgisini veriyorum. Sonra koridora çıkıyorum, bir bakıyorum, babam!

Şok oldum. "Hayırdır baba, bir şey mi oldu?" dedim. Babam "Hiç, öylesine geldim," falan diye geçiştirdi. Bir çay söyledim. İçti. Sonra ben gidiyorum dedi, gitti. Şaşırdım kaldım. Babam iş yerine falan gelmeyi bırakın, kaç senelik okul hayatımda okuluma bile gelmiş adam değil. O işler bizde hep anamdan sorulur.

O gidince arıyorum annemi. Annem anlatıyor ne olduğunu beni alıyor bir gülme.

Şimdi ben, o hafta 24 saatlik bir nöbet tuttum. Sonra bir hemşire gebeydi, düşük yaptı. Yerine bakacak kimse yok diye bir 24 saatlik nöbeti daha kabul ettim. Etti, 48 saat. Ertesi gün de benim kendi nöbetim vardı. Oldu mu 72 saat. Sonra eve gidecektim. Kızlar kahvaltı yapalım diye durdurdu acilden geçerken. Biraz da onlarla takıldım. Kahvaltıyı yaptık yapıyoruz derken bir hasta arrest oldu. Ona müdahale ettik. Oldu mu öğleden sonra. Sonra teyzem falan hasta olmuş. Serum takmak için onlara geçtim. Oldu mu akşam. Eve gidemeden bir hasta yoğun bakıma çekildi, "Yerine bakacak hemşire yok, gel," dediler, yeniden hastaneye döndüm mü? Sonra ertesi gün kendi nöbetim geldi mi yine...

Babam da sabah- akşam çalışan adam. Eve geliyor, "Kız nerede?" diye soruyor.

Annem diyor "İşte!"

Gidiyor, geliyor, "Kız nerede?" diye soruyor.

Annem "İşte," diyor.

Bu böyle o hafta boyunca devam ediyor. Adam kıllanıyor tabi. "Lan böyle iş mi olur. Hangi insan böyle çalışır," deyip annemle kavga ediyor. "Benim kız kocaya falan kaçtı kesin, sen bana yalan söylüyorsun," diyerek, benim orada olup olmadığımı anlamak için kalkıp iş yerine geliyor.

Annem bana anlatırken gülmekten ölecektim. Telefonu kapatıyorum. İşime devam ediyorum. Gün boyunca bu olaya gülüyorum. Neyse o gece bari rahat geçer diye umuyorum. Geçmiyor. Zaten akşam oldu mu, başlıyor bir baş ağrısı. İlaç falan da kar etmiyor. Uyuklamıyorum bile. Netten bir iki film falan izliyorum. Yanıma bir çömez veriyorlar o gün hatta. Kızı servise alıştırıyorum falan. Onun sayesinde hiç bakmadığım Kore dizilerine bakmaya başlıyorum. Derken sabah oluyor. Eve gidiyorum.

Yine kapıda kalıyorum. Annem sonunda kapıyı açıyor. Direkt yatağıma gidiyorum.

"Kahve?" diye soruyor.

"Başım ağrıyor, ölüyorum," diyorum. Yatağa yatıyorum. Anında sızıyorum. Bu sefer Şero gelmiyor. Bir bıçak darbesi yediğimi düşünerek çığlık atarak uyanıyorum. Öyle bir ağrı yok. Ben o ağrıyı atlattım ya, yeminle çocuk doğurmak, ne bilem çoklu kırığımın olması falan bana vız gelir.

Acile gidiyoruz. Migren atağı geçiriyormuşum. Ağrı kesiciler falan. Ertesi gün MR. Ve evet, tanım kesinleşiyor. Migrenim var. İlaç falan kullanıyorum, bana mısın demiyor. Her gece başım ağrıyor artık. Neyse yanında çalıştığım doktor bir ilaç başlıyor. Onunla atakların aralığı biraz azalıyor. Artık haftada bir falan ağrıyor başım.

Ama nöbet tuttuğum sürece geçmeyecek, onu anlıyorum. İş yerinde de bir şeylere kızıyorum. Yeni başlayan, çağırsan nöbete gelmeyen, işini savsaklayan bir salak almışlardı. Ona benden çok maaş vermişler. Ben durumu öğrenince tamam bundan sonra sana da veririz dediler ama koydum postayı.

Çıktım işten. Aynı gün verdim istifayı. "İki haftada tutacağım nöbeti bu haftaya yazın, ben daha fazla sizinle çalışmam," dedim. Bir hafta sonra ayrılmayı kafama koydum. Annemler panik halinde. Kızım ne yapacaksın, iş bulmak kolay mı falan diyorlar. İçlerindeki tek gözü kara insan benim sanırım. Asla korkmuyorum. Yolda yürürken bir merkez görüyorum. Diyaliz merkezi. Ne iş yapıyorlar onu bile bilmiyorum. Sadece teorikte birkaç fikrim var.

Kapıdan giriyorum.

"Hemşire arıyor musunuz? Ben Hemşireyim!" diye soruyorum.

Ve artık yeni bir işim var.

Nöbet tutmuyorum.

Oradan da kurtuluyorum.

Dumansız AteşHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin