Bölüm 10: Kan ve Cam

788 94 48
                                    

Akşam yemeği hazır olduğunda masaya oturdum. Babam henüz işten gelmemişti. Kardeşim okuldaydı. Yemeği annemle yiyecektim.

Taze fasulye ve pilav pişirmişti. "Of," dedim yemeği gördüğümde. "İş yerindeki aşçımız da bugün aynı şeyi pişirdi."

Annem dudağını büktü ve komik bir mimik yaptı. "Yarın lahmacun yapacağım, bakalım yine denk gelecek mi?" dedi.

Bir aydır neredeyse her gün iş yerimle aynı gün aynı yemeği tutturuyordu. İş yerinde aşçımız pasaklı bir kadındı ve Alerjik rinit hastalığından mustaripti. Sürekli burnunu siliyor, hapşırıyor ve elini yıkamadan yemek yapmaya devam ediyordu. Öğle yemeğini pişirirken gördüğümde yemeğin içine hapşırdığına tanık olmuş, iş yerinde pek bir şey yememiştim.

"Neyse, zaten kadının ellediği de yenecek gibi değil. Burnunu sildiği peçeteyle tost makinesini sildiğini gördüğümden beri tost bile yiyemiyorum orada," diyerek çatalımı kaptım.

"Iyyyy, iğrenç," dedi annem midesinin bulandığını belli eder bir ifadeyle. "Kovsunlar onu, aşçı dediğin temiz olur. O neymiş öyle canım!" dedi.

Annem titizdi. Hastalık derecesinde düzen takıntılıydı. Ben de titizdim ama düzenli olduğum söylenemezdi.

Yemekten ikinci çatalı alırken bir saç telinin tabağa düşmüş olduğunu fark ettim. Saçtan midesi bulanan biri değildim. Mesleğim beni biraz midesiz yapmıştı. Yine de "Saçını lezzet katması için mi ekledin?" dedim yakaladığım teli çöpe atarken.

"Ayyy," dedi annem. "O kadar da dikkat ettim. O da nereden çıktı şimdi..." Hemen yanıma geldi. "Tabağını değiştireyim. Yeniden yemek doldurayım."

"Gerek yok. Saç saçtır. Nereden geldiği belli. Küçük tüyler midemi bulandırıyor ama midesiz kızını etkilemek için bir saçtan daha fazlası gerekiyor."

Söylediğimi kanıtlamak istercesine onu da rahatlatmak için çatalımı yemekle doldurdum. Hızlıca çiğnerken ağzımda sert bir şey hissettim. Ağzımdaki şeyin ne olduğunu anlamak için ayaklandım ve ağzımdakini peçeteye tükürdüm.

Ve gördüğüm şeyle kalakaldım. Ağzımın içine keskin bir acının yayıldığını hissettiğim için lavaboya koştum. Ağzımdakini tükürdüm. Biraz su alıp çalkaladım. Ağzımı iyice açıp aynada kanayan yeri buldum ve oradaki küçük, şeffaf cam parçasını söküp elime aldım. Biraz daha su aldım ve yeniden tükürdüm. Yanağımdan ağzıma akan kan miktarı azalınca mutfağa döndüm.

"Yeniden saç mı çıktı yoksa?" diye sordu annem. Hem üzgün hem de suçluluk dolu bir sesle.

"Evde bardak falan mı kırıldı?" diye sordum. Elimdeki cam parçasını ona gösterdim. Annem şok ile açılmış gözlerini elimdekine dikti. "O ne?" dedi korkuyla.

"Sanki bir çay bardağı parçası gibi..." dedim.

"Evde hiçbir şey kırmadım ki..." deyip tencereyi karıştırdı ve içinde bir şey olup olmadığına baktı. Tencereden benim tabağımda olandan daha büyük parçalar çıktı.

"Tövbe bismillah," dediğimde annem sinirle üzerime atılıp yanağımı sıkacak şekilde yüzümü avuçladı ve üzerime karanlık bir bulut gibi çöktü.

"Sen de hiçbir şeyden mutlu olmuyorsun!" diye kükredi. Gözleri, o o gözler anneme ait değildi. Gövdesi uzamış, yüzü kararmış elleri beni parçalamak isteyen pençelere dönüşmüştü. Çığlık atmaya, elinden kurtulmak için çırpınmaya başladım. Sonunda nefes nefese ve dayak yemiş gibi uyandım. Yatağımda oturuyordum. Ter içinde kalmıştım.

"Kabus mu gördün?" diye sordu kardeşim. Yatağımın hemen yanındaki masasında, bilgisayar oyunu oynuyordu.

"Hay sıçayım," deyip nefes nefese etrafıma baktım. "Şerefsizin evladı, pezevenk," diye yüksek sesle küfrettim.

"Cinlere mi küfrediyorsun?" dedi kardeşim.

"Hepsinin mk. Kabilecek dadandı şerefsizler. Hayır yani bok mu var. İncir ağacının altında durmadım, kirli sulara basmadım. Banyoda takılmadım. Gece aynaya bakmadım. Cin min çağırmadım. Öyle görüp aşık olacakları bir güzelliğimde yok. Ne bok demeye musallat olacaklar..." dedim sigara paketimi kapıp.

Sigaramı yakarken "Şerefsiz!" diye hala odaya bakarak söyleniyordum. "Adi Şero!"



Dumansız AteşHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin