"Nursena'nın ne kadar iyi bovling oynadığını biliyor musun Kayla?"

Kaşlarımı kaldırıp "Nursiş?"diye sorduğumda kızaran yüzünü saklamak için elini yanağına yasladı.

"Öğretmenim iyiydi ama."

Anlaşılan babam Nursiş'e öğretmişti bovlingi. Kimsesi olmayan bir adamın Nursena Hanım gibi tatlı birini mutlu etmesi şaşırtıcı değildi. Kendi kızını görmüyorken başkalarıyla mutlu olarak kendini avutmuştu belki de.

Gece hayatı olmayan biriydi. İşten eve gidip geliyordu. Çok çalışıyordu. Bu bir hafta ona tarafsız bir şekilde baktığımda bunu görmüştüm. Gerçekten çok fazla çalışıyordu ve o kadar da çok para harcadığı söylenemezdi. Evin masraflarını Nursena Hanım belirliyordu. Kendi kişisel ihtiyaçları dışında Nursiş'in verdiği listenin dışına çıktığı çok nadirdi. Nursiş evin tüm ihtiyaçlarına hakimdi. Temizlik malzemelerinin kokusundan, tatlısına, çikolatasına kadar babamın sevdiği her şeyi biliyordu.

Araba dışında lüks olan çok bir şey yoktu. Lükse gömülmüş bir şatoda yaşamıyordum yani.

"Ne dersin Kayla?"

Düşüncelerimi kafamdan uzaklaştırıp "Ben oynamayı bilmiyorum."diye itiraf ettim. Bu onu biraz şaşırtsa da sonrasında gülümsedi.

"Neyse ki iyi bir öğretmenin var."

İddialı göz kırpışın üstünden yirmi dört saat geçmeden birlikte  planı uyguladık.

Tanımadığım biyolojik babam haklıydı. Bovling de gerçekten çok iyiydi ve benim gibi acaba rezil olur muyum korkusuyla titreyen bir kıza bile sabredip onu sonunda labutlara isabet almayı öğretmişti. İtiraf edeyim her ne kadar sonuncu olsam da oldukça keyif almıştım.

Nursena Hanım, öz babamın dediği kadar iyiydi. Konsantre olduğunda onu izlemek çok keyifliydi. Gözlerini hafifçe kısıyor, eğiliyor ve hedefi vuruyordu. Iskaladığında yerinde hafifçe zıplaması vardı ki o görülmeye değer bir andı.

Bovlingdeki ezici mağlubiyetimden sonra birlikte pizza yemiş ve sonra eve geri dönmüştük. Bir haftanın bu kadar sorunsuz ve iyi geçmesine inanamıyordum.

Yeni haftada öğle molasına kadar karnımı kemiren kurtlarla baş etmek zorunda kaldım. Karnımızı doyurduktan sonra kurtlara daha fazla malzeme vermeden Cansu'ya benimle gelmesi için teklifte bulundum.

İlk başta sıcak bakmasa da sonunda gelmeyi kabul etti. Ömer suratsız bir şekilde katılmak istemediğini yeterince belli ettiği Eraltay Ailesinin nikahı için ödevlerini erkenden bitirmesi gerektiğini izah ettikten sonra kütüphaneye doğru yola çıktı.

Cansu bahçeye çıkana kadar ters bir imada kalkıp gideceğini belirtmişti ama ona bir şey olmayacağının teminatı vermiştim. Suzan gibi huysuz biri varken fazla iddialı olduğumu biliyordum ama yine de çenemi kapadım.

Çardağa ulaştığımızda "Selam!"dedim gülümseyerek. Bora bana bakıp "Selam."dedikten sonra gözlerini yanıma çevirip Cansu'ya baktı.

"Cansu, Bora. Bora, Cansu."

Gülümsemek işe yarayabilirdi. Cansu elini kaldırıp hafifçe salladıktan sonra "Merhaba!"dedi.

Bora soğukça "Merhaba."diyerek ona karşılık verdi. Odundu bugün biraz. Burslu değil diye böyle yapıyordu. Bana yapmamıştı gerçi. Ben kendimi belli etmiştim ama kendimi burslu olmayan züppeler gibi hissetmiyordum. Gerçi Cansu ve Ömer züppe gibi değildi. Her neyse.

Cansu'yu çekip Bora'nın karşısına otururken Suzan, Alev'i kolundan tutup kaldırdı ve homurdanarak yürümeye başladı. Ben de çok meraklıydım zaten sana Suzan, diye içimden söylendikten sonra  "Meriç nerede?"diye sordum.

Kötü Çocuk I & IIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin