Bölüm 3: "Kuzen"

En başından başla
                                    

Ellerimi yanaklarıma bastırma içgüdüsüne engel olarak yalanladım. "Hayır ya. Benim yanaklarım normal de böyle, kızardığımdan değil."

"Peki madem, öyle olsun." Kabullenişine şaşırarak kafamı çevirip ona baktığımda sırtının hâlâ sıraya yaslı olduğunu ve dudaklarının belli belirsiz kıvrıldığını gördüm. Şaşırsam da kendimi toparlamaya çalıştım. Ona bakmaya devam ederken, o da dudağındaki silik gülümsemeyi silip ifadesiz maskesini giyinmişti. Yosun yeşili gözler, kızardığına emin olduğum suratıma ifadesizce bakarken ona çok baktığımı fark ederek gözlerimi önüme indirdim. O sırada sınıftan içeri gülerek giren Bora'yı görerek istem dışı gülümsedim. Saçlarını yine özensizce dağıtmış, üzerine deri bir ceket geçirmişti. Gömleği aklıma gelince elim sıranın üstündeki poşete gitti. Gömleği teneffüste verme kararı alarak, sırasına oturan Bora'dan gözlerimi kaçırdım ve zihnimdeki kalabalığı görmezden gelerek derse yoğunlaştım.

Sıkıcı ve kafamın kazan gibi olduğu bir matematik dersinden nihayet sıyrılmış, teneffüse çıkabilmiştim. Derslerimin iyi olması, her dersi sevdiğim anlamına gelmezdi sonuçta. Elimdeki poşetin kulplarını stresten sıkarken Bora'nın yalnız kalmasını bekliyordum. Bir dakika boş bırakmıyorlardı çocuğu. Bense gömleği herkesin içinde verebileceğimi hiç mi hiç sanmıyordum. Doruk, Bora'nın yanından kalktığında hareketlendim ve çıkışa ilerleyen Bora'nın yanına gittim. Çekingen bir tavırla bir adım arkasından onu radara alırken, beni görmediğini fark ederek "Bora," diye mırıldandım. Sesimle birlikte arkasını döndüğünde aramızdaki mesafeden dolayı yüzüm onun göğsüne çarpmıştı. Burnuma ağır ama güzel bir parfüm kokusu gelirken yakınlığımızdan dolayı heyecanlanıp bir adım geriledim. Bora da özür dileyen bakışlarını bana çevirdi.

"Affedersin," dedim avuçlarımdaki nemi hissederken. "Gömleğin bendeydi, onu vermek istemiştim."

"Önemli değil," dedi özrüme karşılık. Gözleri elimde tuttuğum poşete indiğinde dudağını büktü. "Ah, tabii. Ben unutmuşum gömleği sana verdiğimi."

Hatırlamıyor olmasına içerlerken, "Hım," dedim sakince. "Tabii, unutabilirsin. Yine de teşekkür ederim. Al."

Ona uzattığım poşeti kavrarken, "Önemli olmadığını söylemiştim," diyerek gülümsedi. "Getirmene gerek yoktu, sende kalabilirdi."

"Olsun, sonuçta senin. Hadi al."

İç geçirerek kafa salladıktan sonra poşeti almak için uzandı. Eli elime değince yeniden o heyecan duygusu benliğime nüksetmişti. Gereksiz bir telaşla gözlerimi büyüttüm. Elimdeki poşetin parmaklarım arasından sıyrılışıyla, heyecanımı dizginlemeye çalışarak elimi onun elinden uzaklaştırdım. Bora'yla konuşmak benim için yeni bir deneyimdi ve insanlarla iyi olmayan iletişimim yüzünden bu tarz tepkiler verebiliyordum. Arkasını dönerek yürümeden önce rahat bir sesle karşılık verdi. "Görüşürüz Esila."

Onun gözden kayboluşunun ardından sırama geçtiğimde bir süre etrafa ürkek bakışlar attım. Bu ürkeklik, babamın bana dayattığı hayatın getirdiği yanımdı. Onun sayesinde her an tetikte ve korku içinde yaşıyordum. Oysa kızların babalarının yanında güvende olduğunu, babalarına âşık olduklarını duymuştum.

Sınıfın oluşturduğu fazla gürültü sebebiyle başımı ovuştururken gözlerim sınıf kapısına kaydı. Asrın bir yanında Bora, bir yanında Cenk'le sınıfa girerken bu kadar yakın olmaları bir kez daha beni şaşırtmıştı. Sıraya geldiğinde "Kay," diyerek sıranın izin verdiği ölçüde oturdu. Kayarak ona daha fazla yer açtığımda yine o bariz ürpermeyi yaşıyordum.

ÇÜRÜK VİŞNE Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin