Bölüm 1: "Acı"

616K 22K 16.2K
                                    

Merhaba! Yıllar sonra burada, ÇV için konuşma hazırlamak biraz garip ve duygusal hissettirdi açıkçası. Neyse, sizi fazla tutmadan bu bölümü güncellememin sebeplerini açıklayayım.

Gördüğünüz üzere kitaptaki tüm bölümleri kaldırdım, kitapta yalnızca tanıtım bölümü kaldı. Hiç okumayanlar, yeniden okumak isteyenler için VECA'nın bölümlerini kısa aralıklarla burada yayımlayacağım. ÇV'yi yazdığımda bu kadar okurum yoktu, siz bu kadar fazla değildiniz. Beni sonraki hikayelerimle tanıyan sayısız kişi var. Onlar için de ÇV'yi okuma fırsatı olur diye düşünüyorum:) Bölümleri birkaç gün arayla yükleyeceğim, umarım hiç okumamış olanlarınız da EsilAsrınla tanışmaktan mutluluk duyar. İlk kez okuyanlar, ikinci kez okuyanlar da beni yorumlarınızdan eksik etmeyin. Ve lütfen yorum yaparken bu hikâyeyi altı yıl önce yazmaya başladığımı es geçmeyin. ❤️

Birinci Bölüm

-Acı-

Doğduğu gün terk edilenler umudu ruhun bileklerinde ararmış.

Sen çıkıp gelene kadar öyle çaresizdim ki sevgilim, umut edecek bileklerim paramparçaydı.

Oysa şimdi, iyileştirdiğin bileklerimde hissediyordum dudaklarının yakıcı busesini.

12 Ekim 2015

Zihnimde birbiriyle örtüşmeyen binlerce düşüncenin gürültüsü duyulurken, kalbim kendini zorluyordu. Acı. Hissettiğim tek şey iliklerime kadar acıydı. On yedi yıldır hayatımdaki soyut ve aynı zamanda somut tek duygu acıydı. Anlaşılan üzerine on yedi yaşında, hayatın hezeyanları tarafından büyütülmüş bir kızdım. Olmayan ailemin tek çocuğuydum. Kırk iki yaşında bir babaya ve gerisinde yalnızca fotoğrafını bırakarak beni terk eden bir anneye sahiptim. Babamın ismi Furkan, annemin ismi Zümrüt'tü. İstanbul'un göbeğinde, orta gelirli bir mahallede yaşıyordum.

Hiçbir zaman normal ve sıradan bir hayatım olmamıştı, yaşıtlarımdan farklıydım. Daha da fazla acıyı yüklemiştim omuzlarıma. Babamın ve annemin sebep olduğu boşluk daima sızlıyordu sol göğsümde. Benimle yaşayan bir babaya sahip olmak, gerçek bir babaya sahip olduğum anlamına gelmiyordu. Babam sorunlu, belki de psikolojik destek alması gereken bir adamdı. Bana şiddet uygulamaktan zevk alıyor, bunu sıkça tekrarlıyordu. Bana göre, annem tarafından terk edilmiş olmayı hâlâ hazmedememişti.

Onun için, hırsını alacağı bir kum torbasından fazlası değildim.

Baba; bir kelime, iki hece, dört harf. Tüm hayallerimin, umutlarımın suratıma çarpıldığı kapı. Ruhumu, bedenimi kamçılayan yaralarımın sahibi. Sahi, baba neydi? Kimdi? Nasıl bir şeydi? Babayı sevmek, babayı özlemek, babaya gülmek, babayla konuşmak neydi? Nasıldı? Bunlar on yedi yıllık hayatım boyunca yanına bile yaklaşamadığım duygulardı. Babasıyla oyun oynayan, babalar gününde babasına resim çizen ve hediye alan, ona onu sevdiğini söyledikten sonra öpüp sarılan kız olamamıştım. Olmayı istemek yetmemişti.

Annem, ben iki yaşındayken pılını pırtını toplayarak beni ve babamı terk etmişti. Neden olduğunu bilmiyordum ve annemin tek yakın arkadaşı olan Esma Teyze bana bununla ilgili gerçekleri söylememişti. Ah. Evet, Esma Teyze... Kendimi bildim bileli ona ve kızı Almila'ya sahiptim. Yaşadığım bu küçük mahallede beni babamın şiddetinden ve öfkesinden bile kollayarak, beni ne kadar sevdiklerini göstermişlerdi. Babam her ne kadar onlarla olan iletişimime ambargo koymak istese de bu hiçbir zaman diliminde gerçekleşememişti. Onları seviyordum.

ÇÜRÜK VİŞNE Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin