Bölüm 10

8.9K 387 217
                                    

"At çiftiliğindemiyiz?" yavaşça başını salladı. "Evet, atları sever misin?" Rüzgar'a tamamen dönerek ellerimi sallamaya başladım. "Sevmek mi? Sevmek mi? Ben.. ben atlara bayılırım. Çok, çok güzel hayvanlar. O'nlara hayranım!" Rüzgar heyecanıma kahkaha atarken bende ellerimi aşağı inirdim.

"Tamam o zaman sana kahvaltıdan önce göstermek istediğim bir şey var." Elini sırtıma koyarak beni yönlendirmeye başladı. Ceketin üzerinden hissettiğim parmakları bütün bedenimi uyuşturmuştu. Sanki biraz evvel esen rüzgara karşı üşeyen ben değilmişim gibi yanıyordum.

Ceketi hatta içimde ki bu ince t-shirt ü bile çıkarmak istiyordum. Sadece şu küçük dokunuşlarıyla kavuruyordu beni bu ateş. Ve her seferinde daha da dayanılmaz oluyordu. Bu.. bu nasıl bir saçmalık böyle! Bu adaletsizlik! Hepimiz içinde büyük bir acı! Bana birazcık olsun yardımcı olamaz mısın?!

İkisine karşıda bir şey hissetmem adaletsizlik! Hem o'nlar için hem de benim için! Ya birini seçtiğinde diğerine ne olacak? O'nlar üvey de olsalar şuan kardeşler ve aynı evde yaşıyorlar. Birbirlerini sevmeseler de istemeselerde aynı evde yaşıyorlar. Hayat zaten o'nlar için yeterince zorken birde işin içine benim girmem ne kadar doğru?

"Geldik." Rüzgar'ın sesiyle kafamdaki düşünceleri halının altına ittirdim ve geldiğimiz yere baktım. Çitin arkasında birbirinden güzel iki at bize bakıyorlardı. Rüzgar sağda duran simsiyah ata ilerledi. Görünüşünden kuvettli bir at belli oluyordu. Kömür gözleri Rüzgar'ın üzerindeydi ve Rüzgar'ın o'nu sevmesine izin veriyordu.

Kafamı tam önümde duran açık kahve ata çevirdim. Yüzünün tam ortasında ince çizgi ve yelleleri beyazdı. Siyah at kadar uzun ve güçlü görünüyordu. Belki siyah ata göre biraz daha zayıf. Önümde ki ata doğru yaklaşarak elimi kaldırdım. Arada ki mesafeyi elimle yavaş yavaş kapatırken boynunu öne doğru uzattı ve burnunu elime değdirdi.

Bundan güven alarak o'na tamamen yaklaştım ve iki elimi yüzünün her detayında dans ettirdim. Nefes alış-veriş sesi bu sessiz bahçede yankılanıyordu. Alnımı burnuna yasladım. Çok zor be.. hayat benim için de çok zor. Eminim senin içinde çok zordur. Derdinizi bile anlatamıyorsuz.

Omzunda hissettiğim elle irkilerek kafamı kaldırdım. Rüzgar eliyle siyah atı gösterdi. "Bu Şehzade. 5 yıldır benim atım. O'nun üzerindeyken zaman benim için daha hızlı akıyor. O da benim gibi asi bir erkek. Belki bu yüzden birbirimize bu kadar bağlıyızdır." gülümseyerek gözlerimi Şehzadenin kömür gözlerinden alarak Rüzgar'a çevirdim.

Eliyle benim önümü gösterdiğindeyse tekrar kahverengi ata döndüm. "Bu da Safir. 4 yıl önce aldım o'nu. O'da senin gibi. Ürkek, hırçın ve güzel. Çok hızlı bir at, bir çok dalda birinciliği var. Anlayacağın oldukça asil bir at. Ama ben dahil üzerine kimseyi bindirmiyor."

Elimi kaldırarak tekrar Safir'e uzattım. "Aslına bakarsan şimdiye kadar kendini birine sevdirdiğini bile görmemiştim." Elimi çekmeden şaşkın bakışlarımı Rüzgar'a döndürdüm. "Her ne kadar biniciler atlarını seçiyor gibi görünsede aslında atlar kendi binicilerini seçerler. Ve görünüşe göre Safir binicisini seçti."

Safir o kadar insan içinden beni seçmişti. Peki ben bir seçim yapabilecek miydim? Aslında seçim yapmak kolay olan. Zor olan doğru seçimi yapmak.

Belimde tekrar o beni kavuran parmakları hissettim. "Gel kahvaltıya gidelim. Biz yerken de Safir ve Şehzadeyi hazırlasınlar. Yemekten sonra bineriz." Binmek mi? Ben mi? Tamam kabul atları seviyorum falan dedim ama ben binmeyi kast etmedim. Hem binmeyi bile bilmiyorum ki. Ben kesin düserim!

"Hayır, hayır! Ben binmeyi bilmiyorum. Yani beceremem. Düşerim, sonra sakatlanırım ve bu.. bu çok kötü olur. Sakatlanırsam dans da edemem. Bak en iyisi sen bin ben seni izleyeyim." Rüzgar bir yandan beni izlerken bir yandan da kahkaha atıyordu. "Sakin ol biraz. Ben sana yardımcı olucam endişeleme. Ve sana söz veriyorum sakatlanmayacaksın."

ÜVEY KARDEŞLERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin