Bölüm 8

66 2 0
                                    


"Herhangi birinin öldükten sonra insanca hissettiği son şey öldüğünün farkına vardığı o andır diye düşünüyorum. En azından bende öyle olmuştu. O fırtınadan sağ çıktığını düşünmek ve hemen ardından farkında olmak gerçekten insanca duygulardı. Sonuç olarak ölüm insanca olan son şeydi."

"Güverteye çıktığım o ilk andan sonra hava sanki birden duruldu. Islak saçlarımın üzerinden yoğun bir sis tabakası geçiyordu sadece. Akşamın karanlığı kaybolmuş yerini rahatsız edici bir gün ışığı almıştı sanki. Islak, rutubetli bir ışık. Sonrasında gondoldan kıyıya doğru suyun duruluğuna, sadeliğine takıldı gözlerim. Suyun üzerinde Murat' ı gördüm ilk. Birkaç kulaç arkasında da Fatih' i, sonra Yasemin' i. Kolları ve bacakları suyun içine batmış, sadece sırtlarının bir kısmı görünüyordu."

"Bir botta içlerimizden birinin göğsüne masaj yapıldığını gördüm. Biri kalp masajı yaparken bir başkası da dudaklarından hava üflüyordu. Sağlık görevlilerinin bizi tanıdığını sanmıyorum yalnız kendi çocuklarını kurtarmaya çalışıyor gibiydiler. Oksijen tüplerini takmış bir kaç balık adam da diğer bir botta suya girmeye hazırlanıyordu. Derinlerden kalanımızın cesetlerini çıkaracaklardı. Biraz odaklandığımda kıyıdakilerin feryatları çalındı kulaklarıma. Bir anlığına sanki gökyüzünde süzülerek yanlarına gidecekmişim gibi oldu. Kalabalıkta anımsayamadığım bir sürü tanıdık yüz vardı. Sonra annemin çığlıkları, babamın kendini suya atmaması için ona sarılması. bense kim olduklarını hissetsem bile İsimlerini bile hatırlayamadım."

Hemen orada karşılarındaydık. Bizi göremediklerini tahmin etmeme gerek bile yoktu. Herşey çok açıktı.

Birden içimi derin bir nefret sardı. -Öldürme hissi- Çenem o kadar çok kasılmıştı ki annemin etlerini dişlerimle kemiklerinden ayırmak istedim.

Barlas açılmış ağzını kapattıktan sonra boğazını temizlemek için yutkundu ve "Koray ölmüş olamazsın. Sadece.." "Bugün karşında ki adamın ölmüş olduğunu sende biliyorsun. En azından gazeteden." "Anlatmamı istiyor musun?" "Dinliyorum." dedi  Barlas, tedirginlikle.

Geçici bir histi. Bir kuşun hemen üzerimden uçup gitmesi gibi. Sonra yerini şefkate bıraktı. Sonrasındaysa ağlama hissine.

Hava kirliydi ve çok pis bir koku vardı. Sanki daha önce hiç kokusunu almamışım gibiydi. Dünya o kadar pis kokuyordu ki. Bunu ilk farkedenin Ebru olduğuna eminim. Hemen yanımda dizlerini yere yatırmış, kusuyordu. Kustuğu her neyse midesinin sindirdiği yemek artıkları değildi. Sanırım ilk ona bakarken hareket edebilmiştim. Sonrasında birbirimizin yüzlerine bakmaya başladık. Gözlerimizin içlerine, gözlerde ki o inanılmaz boşluğa. Orada herkes birbirinden korkmuştu. Aslında her şeyden korkuyor rahatsız oluyorduk. Öldükten sonra dünyada ki yaşamı pek sevmiyorsun. Oradan hemen kaçmak ve uzaklaşmak isteği doğuyor içinde, böyle hissetmeye başladıktan sonra da gondol hareket etmeye başladı.

Gondolun hareketleri yavaş ve narindi. Sanki bir karadelik açılmış da içine doğru hareket ediyorduk. Simsiyah bir sisin içine doğru yavaşça çekiliyorduk. Sis bulutu dağıldığında bambaşka bir yerdeydik. Suyun rengi grileşmişti ve içinde insan cesetlerinin aktığı derinliğini tahmin edemediğim bir nehir.İnsanların arasında da en az onlar kadar geniş bir cüsseye sahip japon balıkları. Pulları yıldızların ışığında parlıyordu. O an olduğum yeri aydınlatan ışığın sadece yıldızlara ait olduğundan emin olmuştum. Gökyüzü küçücük görünen ama etrafı aydınlatabilen trilyonlarca belkide çok daha fazla yıldızla kaplıydı. O kadar çoklardı ki Fatih' in onları onlarca yıl saydığını ama hala bitiremediğini biliyorum. Arkama döndüğümde ise kayıkçı oradaydı.

KayıkçıWhere stories live. Discover now