17//İş

607 42 11
                                    


Paylaşmak hiç sevmediğim bir şeydi. Hiçbir zaman ailemi, arkadaşlarımı, sevdiğim şeyleri, sevdiğim bir filmi, kitabı yada herhangi bir şeyi paylaşmayı seven birisi olmadım. Onlar özeldi; bana özeldi.

Küçük bir çocukken, çok sevdiğim bir hırkam vardı. Krem rengi ve yumuşacıktı. Çok fazla giymemiştim, ama her şeyle uyuyordu. Bir gün bir düğüne gidecektik ve kıyafetimin üstüne çok uyacağına adım kadar emindim. Çoktan hazırlanmıştım ve annemin hazırlanmasını bekliyordum. O sırada kapı çaldı. Gidip açtığımda komşumuzun kızı, ama aynı zamanda kardeşim diyebileceğim kadar bana yakın olan Yağmur'u gördüm. Onlar da düğüne gelecekti. Bana eğer giymeyeceksem hırkamı isteyeceğini söyledi. Hiç düşünmeden hırkamı aldım ve ona verdim. Yağmur mutlu bir şekilde teşekkür ederek evden ayrıldı.

Daha sonra içimden bir pişmanlık geçti. Bunun için kendimi suçlu hissettim. O benim kardeşim gibiydi, tabi ki de ona hırkamı verdiğim için pişman olmamalıydım. Yapacak bir şey yoktu ve kıyafetime hiç uymasa da, çok da kötü durmayan rengarenk günlük hırkamı giydim. Gün boyu içimde bir pişmanlık vardı ama. "Üzgünüm, ben giyeceğim." diyememiştim. "Hayır." diyemedim hiçbir zaman. Bunun gibi bir çok anım oldu.

İnsanlar beni hep 'havalı, kendini beğenmiş, egoist' biri olarak gördü; beni tanıyanlar hariç. Çoğu yakın arkadaşımdan şu cümleyi duydum mesela: "Seninle tanışmadan önce egoist ve itici olduğunu düşünüyordum, alakası bile yokmuş. Bütün ön yargılarımı yanlış çıkardın."

Bu yüzdendir ki, ön yargıdan nefret ederim.

Mesela bazı dileklerim var, hala gerçekleştirmeyi beklediğim. Dedemin mezarına tek gidip onunla konuşabilmek gibi, ya da anneannemin. Evet, bu benim dileğim. Çünkü ne zaman mezarlarına gitsem hep birileri oluyor yanımda. Doya doya ağlayamıyorum bile. Oysa ben kimseden çekinmeden ağlamak, içimden değil de sesli bir şekilde onlarla konuşmak istiyorum.

İçim çok mu kötü benim?

Ben kötü biri miyim?

İnsanların, hatta en önemlisi ailemin bana sırt çevirmesini sağlayacak kadar ne yaptım ben?

Mesajın açık olduğu telefon elimden çekilince, gerçek dünyaya dönmüş gibi hissettim.

Ege'nin mesajı okuduğunu görünce tamamen kendime geldim ve bir hışımla telefonu elinden çekmeye çalıştım. Ama tabiki de başarılı olamamıştım.

Sonunda mesajı okumayı bitiren Ege, bana döndü ve telefonu göstererek "Bu neydi şimdi?" dedi. "Böyle olacağını biliyorduk zaten." diyerek omuz silktim, umursamıyormuş gibi göstermeye çalışıyordum; ama dolan gözlerimin bana hiç de yardımcı olduğu söylenemezdi.

Her ne kadar saklamaya çalışsamda Ege çoktan gözlerimin dolduğunu fark etmişti ve bu çok kötü bir durumdu. Başından beri onun yanındayken acınası duruma düşüyordum ve o hep beni kurtarıyor, kolluyordu. Artık bu durum can sıkıcı bi hâl almaya başlamıştı.

"Gel buraya." diyerek beni kolları arasına alan Ege, kısa sürelik de olsa düşüncelerimden uzaklaşmamı sağlamıştı en azından.

Her şeyi bir kenara bırakıp onun, huzurun kokusunu içime çektim. Şuanda sadece ama sadece buna ihtiyacım vardı. Emin olun Ege, sizi her şeyden soyutlayabilecek bir kokuya sahipti.

Sonunda ayrıldığımızda, onun bana gerçekten iyi geldiğini fark ettim. Ama artık bir şey düşünmem gerekiyordu. Bu böyle olmazdı, eninde sonunda elimde kalan son para da bitecekti. Ve benim önümde daha üniversite hayatım vardı.

Aklıma sadece part-time işler geliyordu. Belki garsonluk, kasiyerlik gibi basit işler yapabilirdim. Evet evet, kesinlikle böyle yapacaktım.

Tam fikrimi söylemek için Ege'ye dönmüştüm ki, o benden önce davrandı.

PSİKOLOGHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin