her şeyin başladığı zaman

4.8K 945 227
                                    

Bir sevda hikayesi olacaktı
Içinde sevda aşk gelecek olan
Bir uçurumda hayatım karardı
Geriye hayatımda kayıp yıllar kalan

Yine ben geldimmm :) . Bakmayın öyle gülücükler saçtığıma neşe ile anlatmaya başladığıma. Hayatta her hikaye mutlu sonla başlayıp mutlu sonla bitmiyor. Ama bizi biz yapan nedense yaşadıklarımız oluyor.

Nasıl başlayacağımı bilemiyorum. Hayatta her zaman şunu derler başlangıçlar zordur. Hele birde anlatmaya çalıştığın mevzuyu ifade edemezsen vay haline. Kısacası bu hikaye benim hikayem olacak. Kimseyi sıkmadan ve kırmadan derdimi anlatmaya çalışacağım. Şu tarihte doğdum şu şöyle olduyu bir kenara bırakacağım ve benim hayatımın gerçek başladığı yerden anlatmaya başlayacağım . Kendi deyimimle ayaklarımın kaybolup kanatlarımın yavaş yavaş çıkmaya başlamasıyla her şey başlayacak.

Her şey  güzel bir çarşamba gününün sabahında başlıyordu. Tıpkı bu gün gibi ne her şeyin başında nede her şeyin sonunda. Tam her şeyin ortasında bir günde hayatımın en önemli dönüm noktası oluşmaya başlıyordu. Güneş denizin üzerinde parıldıyordu. Açık berrak mavi gökyüzünün silueti denizin üzerinde kendini belli ediyordu. Hafif esen rüzgar ormandan gelen kır çiçeklerinin ve tepelerin en bakir taraflarında yetişen yabani kekik kokularını her yana dağıtıyordu. Bununla beraber büyük bir ev ve gayet rahat bir hayata sahiptim.  Hayatta istenebilecek her şey emrime amade oluyor bir dediğim iki edilmiyordu. Bir evin tek çocuğu bendim. Ailem inanılmaz derecede  varlıklıydı. Babamın taa dededen kalma aile şirketi vardı. Annemde İstanbul'un zengin ve saygın ailelerinden geliyordu . Anlayacağınız onların mantık evliliğinin sonucu dünyaya ben gelmişim . Ve maddiyatın sahip olabileceği her şeye sahiptim. Yazları sadece bir aylığına buraya geliyor , diğer zamanlarda eve bağçıvan Mehmet amca ve eşi bakıyordu. Hem evde kalıyorlar hemde evle ilgileniyorlardı.

Evimiz göz alabildiğine büyük bir ormanın içinde denizin hemen kıyısındaydı . Sarp kayalıkların arasında güzel bir kumsala çıkılıyordu. Masmavi ve kimsesiz deniz sadece bize aitti. Küçük bir iskele ve ona bağlı bir kaç yat her vakit bizi bekliyordu. Biz bu hayatın her türlü nimetini tadarken onlarca hizmetçi etrafımızda dönüyordu. Anlayacağınız hayat benim için gamsız ve tasasızdı. Ama güzel olan her şeyin birde sonu vardır.

Birazda o talihsiz günden bahsedeceğim ; o gün bir çok şehirden  bir çok misafirimiz gelmişti. Hepsi varlıklı ailelere mensup üst tabaka  kişilerden oluşuyordu. Genelde bu şekilde toplantılar tertip ediyorlar kadınlar konken oynayıp birazda jet sosyeteden dedikodu yapıyorlardı. Erkeklerde teras katında içkilerini yudumlarken iş dünyasından vede biraz spordan bahsediyordu.  Nitekim bunların hiç biri benim umrumda değildi. Sıkıcı işe yaramaz hep aynı rutin içinde olan şeyler bugün tekrar tekrar gerçekleşmeye başlıyordu. Bütün bu düzen içinde ilgimi çeken şeylerde vardı. Beni en çok etkileyen annemin yakın arkadaşlarından birinin kızıydı. Onu ilk gördüğüm anda etkileniyordum. Sarı saçları rüzgarda dalgalanıyordu. Gözleri masmaviydi. Yüzünde cok tatlı gamzeleri vardı ve yüzü hep gülüyordu . O gün ben ondört yaşındaydım. Daha hayattan bir şeyleri tatmaya ergenliğimin hazzını daha yeni yeni yaşamaya başlıyordum. Ve o kız benim aklımı başımdan almıştı. Ben aşık olmuştum.  O güne kadar böyle bir şeyin farkında bile değildim. Ve işte hikayem tamda bu anda başlıyordu .

O gün onu etkileyebilmek için her şeyi yapıyordum. Odama götürüyor sahip olduğum her şeyi elbiselerimi ayakkabılarımı bir çok çocuğun hayatında görmeyi bırakın hayalini bile kuramayacağı elektronik eşyaları oyun konsollarını hatta çalmayı bilmediğim halde gitarımıda gösteriyordum. Ama ne yapsam nafileydi . Bu saçma sapan hareketler onu etkilemekten ziyade daha çok sıkıyordu. Ben her üzerine gittiğimde o benden biraz daha uzaklaşıyordu. Bir şeyler yapmalıydım lakin o ellerimden kayıp gidecek benimde aşk oyunum sona erecekti. İşte o an aklıma nasıl geldi bilmiyorum ama bir an ona döndüm

" gerçekten güzel ve heyecanlı bir şeyler görmek istermisin " diye sordum. O harika gülümsemesiyle bunun olurunu vermişti. Ellerinden tuttum ve kayalıklara doğru götürdüm. Tek isteğim tanrının yarattığı bu güzelliği görmesiydi. İsmi Papatya idi. Tıpkı o çiçekler gibi özgürdü. Zaten buraya gelir gelmez hayran oldu. Mavi denizin parıltısı gözlerindeydi , ormanın yaban çiçekleri etrafında dönüyorlardı. Rüzgar kuşların şarkılarını taşıyordu. Yüzü iyiden iyiye gülüyordu. Artık amacıma ulaşmıştım. Ama güzel olan çabuk biter derler bende o gün anladım.

Kayalıkların ucunda oturuyorken birden heyecanlandı. " bak bak yavru bir kuş eliylede gostererek şimdi düşüp ölecek kurtaralım onu " der demez yerimden fırlıyordum. Yavru kuşu kurtarmaya uğraşıyor ben yaklaştıkça o korkudan kaçıyordu. Hiç anlamadan kayalıkların ucuna gelmiştim . Birden rüzgarın uğultusuyla bir ses duydum dönerken dengemi kaybettim ve en son Papatya'nın çığlıkları kulaklarımı tırmalarken hayatımı etkileyecek olan bu derin karanlık bir girdabın içine doğru istemeden giriyordum .

Karanlığı hissetmeyen, aydınlığa kavuşamaz.
H. Buckie

ayaklarım yoksa kanatlarım var (Askıya Alındı)Where stories live. Discover now