"Asıl sen arkadaşımın kusuruna bakma. Benim ondan yakışıklı olmamı kaldıramıyor da kendisi. Afiyet olsun şimdiden size. Tekrar bekleriz." Göz kırptı ve üzerini değiştirmek için personel odasına doğru adımladı.
Henry uzaklaştığında bir anlığına üşüdüğünü hissetti. Kaybettiği sıcaklığın arkasından öylece bakakalmıştı fakat yeniden duyduğu aynı sesle başını yeniden o yöne çevirdi. "Hm?"
"Hanımefendi artık sipariş verecek misiniz? Arkanızda sıra oluştu da.." Parmağının ucuyla minicik bir işaret verdi.
Kendine gelerek arkasında oluşan sıraya baktı ve çantasından aceleyle cüzdanını çıkarırken konuştu. "Evet evet, ben bir tane çilekli pasta alayım en küçüğünden."
"Tabii, paket mi olacak burada mı yiyeceksiniz?"
Vanessa bir süre tekrar öylece baktı. Karar vermeye çalışıyordu. "Paket yaptıracağım."
Ancak Cane arkasını dönüp pastayı koyacağı küçük kutuyu hazırlamaya başladığı sırada fikrini değiştirdi. "Aslında... Burada yiyeceğim. Bir de filtre kahve istiyorum. Sütlü."
Henry, bedenine kıyasla dar olan siyah tişörtünün altına bol paça buz mavisi yırtık jeanini giymişti. Kapının kenarına yaslanmış kolları bağlı gülerek Cane'i izliyordu.
Gözlüklerini düzelterek aceleyle çıkardığı kutuyu geri koydu. Baristalardan biri kahve siparişini hazırlamaya koyulmuştu bile. Ekrandan sipariş bilgilerini değiştirdi. "Ödemeniz nakit mi olacak kart mı?"
"Kart olacak."
Cane'in kendisine uzattığı pos cihazına kartını okutacağı sırada, elindeki kartın eskisi olduğunu fark etti. Yanlış kartı almıştı. Dudaklarını yaladı. "Nakit olarak ödeyeceğim."
Henry kendini tutamayıp kahkaha attı. "Sevdim ben bu kızı. Hep gelsin, dimi Cane?" diye seslendi. Cane, ona doğru öldürücü bakışlarını yolladı ve yalandan güldü. "Tabii tabii hep gelin bi' siz eksiktiniz başımda." Sonlara doğru ağzının içinde gevelemişti.
Cane, başını sağa sola umutsuza sallayarak işine devam etti. Vanessa ise kalbinin sesi kafede duyulacak diye endişe etmeye başlamıştı. Bu yüzden göz ucuyla bile Henry'ye bakmaya cesaret edememişti.
Bir yandan da kendine küfürler ediyordu çünkü Cane tam şu an tabağa bir çilekli pasta yerleştiriyordu. Gerçekten çilekli bir pasta mı satın almıştı? Çileğe alerjisi vardı! Ancak bu saatten sonra yapacağı hiçbir şey yoktu. Bir şeye daha itiraz ederse kovulacağına neredeyse emindi.
Kenara geçip siparişin hazırlanmasını bekledi ve hazır olduğunda tepsisini alıp köşede kitaplığın önünde kalan her zamanki masasına oturdu. Uzun bir süre bir yandan kahvesini içip, bir yandan da ders çalıştı. Heykel yapıyordu ama neden iktisat çalışmak zorundaydı? Asla anlayamayacaktı.
Henry, ödevini teslim etmek için iki saatliğine kafeden ayrılmıştı. Geri döndüğünde gözüne çarpan kişiyle adımlarının yönünü değiştirdi. Oturacağı sandalyeyi çekip masaya kaskını koydu. "Bakıyorum da pastayı hala yememişsin?"
Laptopunun klavyesi üzerinde dolaşan parmakları bir anlığına titrediğinde; ekranda random harfler oluşmasına sebep olmuştu. Başını kaldırdı ve yutkundu. "Ben... Evet. Yemedim."
Henry, sakinliğine karşılık dilini dudaklarında gezdirdi. Parmağıyla pastayı işaret etti. "Yaptığım pastaları yemek için sıraya giren kızlar var, biliyor musun? Niye emeğimi ziyan ediyorsun?"
Vanessa istemsizce kaşlarını çattı. Evet, onun için ölüp bitiyor olabilirdi ama pişkinliğe gelemezdi. "Pekala, bu pastayı o kızlara ver gitsin o zaman. Hediyem olur."
YOU ARE READING
PLOT TWIST: HE LIKES YOU TOO
Romance!!oneshot!! - Vanessa'nın kalbi, Henry'nin farkında bile olmadığı bir gülümsemeye takıldığında, sıradan günler anlam kazanmaya başlar. Her zaman aynı masa, aynı sipariş, aynı sessizlik... Cesaretin, aşkın ve hayal kırıklığının iç içe geçtiği bu hika...
PT: hlyt
Start from the beginning
