Bu defaki de diğerinden pek farklı değildi, yalnızca eteği dar değil pileliydi. Elimi yumruk yapıp baş parmağımı kaldırdım ve "Çok iyi." dedim. Mutlulukla zıplayarak banyoya girdi. Rahatlamış bir nefes alarak arkama yaslandım ve komodinin üzerindeki kitabı alıp okumaya başladım.
Sonraki bir saatte de Jisoo hazırlanmakla uğraşmıştı. Yüzlerce topuklu ayakkabının içinden elbisesine bir tane uydurmaya çalışırken neredeyse sinir krizi geçirecekti ve sadece iki tane ayakkabısı olan bana bakarak "Hiç ayakkabım yok!" diye sızlandı. Arka planında her yere yayılmış topuklu ayakkabılar yokmuş gibi onu "Yeni bir tane alırız." diye teselli ederek sakinleştirdim. En sonunda kuytu köşede kalmış bir ayakkabı bularak giydi ve gitti.
Arkasında bıraktığı dağınıklığa bakarken iç geçirmeden edemedim. Normalde odayı iki yarıya bölmüştük ve ikimiz de kendi alanlarımıza istediğimiz şeyi yapmakla özgürdük. Bu yüzden Jisoo dağınıklığı yalnızca kendi tarafında tutuyordu.
Benim tarafım ise neredeyse bomboştu. Bir yatak ve çalışma masam vardı. Masam üzerinde bir şey bırakmayı sevmezdim, her şeyi dolabıma koymuştum. Benimkinin aksine Jisoo'nun sahip olduğu her şey ortalıktaydı. Topuklu ayakkabılara öyle büyük bir ilgisi vardı ki her hafta bir tane almazsa içi rahat etmezdi ancak onları odaya sığdırmak büyük bir dertti.
Bir süre dağınıklığı görmezden gelmeye çalışsam da rahat edemedim, bu yüzden yataktan kalkıp ortalığa saçılmış eşyaları toplamaya başladım. Güzelce katladığım kıyafetleri Jisoo'nun dolabına yerleştirip dolabın kapaklarını kapattım. Artık daha iyi hissettiğime karar verdiğimde ise huzurlu kitap okuma saatimi gerçekleştirmek için yatağa geri döndüm.
Tam kitabımı açmıştım ki küçük bir tıkırtı sesi duydum. İstemsizce kulak kabarttığımda sesi bir kez daha duydum, yan odadan geliyordu. Başta bunu umursamayıp yeniden kitabıma baktım. Tam iki cümle okumuştum ki bu defa düşme sesi duydum. Ağır bir şey yere düşmüş gibiydi. Kaşlarım çatılırken kitabı yeniden komodinin üzerine bırakıp yatağımdan çıktım.
Jennie'nin bir şeyler üzerinde olduğunu düşünüyordum. Bazen böyle sesler gelirdi ancak hiç bu kadar yüksek sesli olduğunu hatırlamıyordum. Yine de emin olmak için bir kez daha durup başka bir ses duymayı bekledim. Neredeyse bir dakika sonra aynı ses yeniden geldi, devamında bir şey yere atıldı gibi oldu ve oflama sesi duyuldu. İşte şimdi bir şeylerin yanlış gittiğinden emin olmuştum.
Kendime engel olamayarak odamdan çıktım ve yan kapının önünde durdum. Bir anlık tereddüdün ardından elimi kaldırıp kapıyı tıklattım. Kısa bir sürenin ardından kapı aralandı, Jennie'nin şaşkın yüzü karşımda belirdiğinde onu baştan aşağı süzdüm. Üzerine bol bir tişört ve şort vardı. Kıvırcık saçları kabarmış, yanakları hafifçe kızarmıştı. Göz göze geldiğimizde şaşkınlıktan kurtulmuş bir şekilde sorgulayıcı bir tonda "Evet?" dedi.
"Bir ses duydum da..." diye mırıldandım benden beklenmeyecek kadar çekingen bir şekilde. Yüksek sesle söyleyince sanki özellikle onu dinliyormuşum gibi olmuştu. Jennie de aynı şekilde anladı zaten, "Beni mi dinliyordun?" diye homurdanarak göz devirdiğinde istemsizce gülümsedim.
"Özellikle dinlemedim. Çok gürültülü olduğu için duydum." dedim hafif alaycı bir ifadeyle. Formunda olduğuna göre endişelenmemi gerektirecek bir şey olmadığını anlamıştım.
Kollarını karnında bağlayarak "Rahatsız olduysan idareye şikayet et." diye yanıt verdi. "Benim umurumda değil."
"Sadece merak etmiştim, rahatsız olduğumu söylemedim. İnsan doğal olarak bir ses duyunca endişeleniyor, kötü bir şey olduğunu falan düşünebiliyor. Yani ben de normal bir insan olduğuma göre endişelendim. Bu durumda hemen gidip idareyle görüşmek mi daha uygun yoksa kapına gelmek mi? Hem-"
Daha fazla konuşmamdan korkuyormuş gibi hızlıca "Ödevim için referans videosu çekiyordum." diye açıklama yaptı. Bunu söylediği için kendine kızmış gibi görünüyordu. "Oldu mu?"
"Referans mı?" diye mırıldandım. Göz devirerek kapıyı biraz daha araladı ve bir eliyle içeriyi gösterdi. Odanın ortasında üzerinde kamera olan bir tripod ve uzun bir kılıç duruyordu. Oraya doğru yürüdü, eğilip yerdeki kılıcı aldı ve sanki benimle savaşmak üzereymiş gibi tuttu. Kaşlarını çatıp tehditkâr bir bakış attığında yüzündeki ifadenin sevimliliği yüzünden gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım. Ancak en sonunda kendimi tutamayıp gülmeye başladım.
Herkesin korktuğu kişinin böyle biri olması kesinlikle çok komikti.
"Ne gülüyorsun ya?" diye öfkeli bir sesle sorarak bana doğru yürüdü, kılıç hâlâ elindeydi. Sana saplamak ister gibi bana doğru uzatıp ucunu karnıma birkaç santim mesafede tuttu.
Plastik kılıcı iki parmağımın arasında tutarak yana doğru çektim. Omuz silkerek "Yanlış tutuyorsun çünkü." dedim. Bakışlarını parmaklarıma çevirdi, ardından kılıcı uzaklaştırdı.
"Sen ne anlarsın ki?" diye homurdanarak gözlerini devirdi.
"Bir şekilde anlıyorum." Sorgulayıcı bir bakışla beni baştan aşağı süzdü, sonrasında bir elini kapıya koydu ve alayla "İyi geceler, yan oda." dedi. Bana hitap şekli yüzünden şaşkınlıkla kaşlarımı kaldırdım, bir şey demek için ağzımı açacağım sırada sırıtarak el salladı ve kapıyı yüzüme kapattı.
Kapı ile birkaç saniye bakıştım. Devamında dudaklarım kıvrılırken "Eğlenceliydi." diye mırıldandım.
Odama geri dönüp kitap okumak için yatağına yeniden yerleştim ancak artık kitap okuma isteğimin kaçtığını fark ettim. Bu yüzden yalnızca uzanıp tavana bakmaya başladım. Jennie'nin kılıcı yanlış bir şekilde tutarken bana bakışı aklıma geldiğinde bir kez daha güldüm.
Belki bir yarım saat geçti, bu sırada yan odadan hâlâ düşme sesleri geliyordu. Öncekinin aksine bu sesleri her duyduğumda onun nasıl başarısız olduğunu düşünerek gülüyordum. Ama bu süre sonunda pes etmiş olmalıydı ki sesler kesilmişti. Derken odamın kapısının tıklatıldığını duydum.
Jisoo'nun anahtarını unuttuğunu düşünerek yatağımdan kalktım. Yavaş adımlarla ilerleyip kapının önünde durdum ve kapıyı açtım. Beklediğimin aksine kapıdaki Jisoo değil, Jennie'ydi.
Bir eliyle kılıcı yere bastırmış ve bedeninin ağırlığını ona vermişti. Diğer elini de kaldırmış üzerinde yıldız çizimleri olan tırnaklarını inceliyordu. Şaşkınlıkla "Yok artık." diye bir nida bıraktım. Beni kovduktan sonra kapıma mı geldin, Kim Jennie? Ne kadar da sevimli...
Beni sanki tesadüf eseri görmüş gibi bir ifadeyle yüzüme bakarak "Yanlış tuttuğumu mu söylemiştin?" diye sordu.
Gülümsedim. Kapı pervazına omzumu yaslayarak "Merhaba, yan oda." dedim.
YOU ARE READING
Oops, Sorry For Weird!
FanfictionSahne sanatları öğrencisi Lalisa Manoban, yurdun çatlağı olarak nam salmış animasyon öğrencisi Kim Jennie'yi yakından tanımak ister.
