"Tamam efendim başka bir isteğiniz var mıdır?" İmalı ve tehditkar bakışlarıma kısa bir bakış atıp sonunda pes etmişti.

----

Sahil şeridine doğru ayağımızda dünyanın en rahatsız edici parmak arası terlikleri ile gidiyorduk. Güneş başımızda olabildiğince parlıyor ve sıcaklık veriyordu. Yanımda hiç susmak bilmeyen kardeşimin sesi de eklenince yol, cehenneme gidilen bir yol gibi görünüyordu gözüme. Alnımdan akan teri omzumla sildim ve elimdeki pasta tabağını daha sıkı tuttum. Umarım hepsini satabilirdik diye geçirdim içimden.

Biraz ileride stantların yanında bize kolu koparcasına el sallayan Rachel'ı görünce sırıtmama engel olamadım. Bizim onu gördüğümüzü görünce elini indirdi ve sandalyesine geri oturdu. "Sonunda gelebildiniz. Az önce bir turist minibüsü şu karşıdaki bütün eşyaları ve pastaları aldı gitti." Somurtarak karşımızdaki sevinçle paraları sayan adama bakıyordu. Hafif tombul ve kırmızı yanakları somurtmasının etkisiyle çok daha tatlı duruyordu. Dayanamayıp yanağını sıkarken "Merak etmee hissediyorum bugün bizim günümüz olacak" dedim.

~1 saat sonra~

" Elenora, ablan 'bugün bizim günümüz olcak' mı dedi?" Sesimi taklit edip çemkirmişti bana. Yaklaşık 1 saattir gelen müşterilere yaptığımız pastaları satmaya çalışıyorduk fakat bırakın almayı bizim standa bile bakmıyorlardı. "Tamam bu kadar eziyet yeter hadi pastaları eve götürelim ve vantilatör eşliğinde yiyelim" dedim. "Ama abla bence biraz daha kalalım. Dimi Rachel?" Baktıkları yere baktığımda bize doğru bakan bir erkek sürüsü gördüm. Ah bu kızlar beni deli ediyordu. "Tamam siz satış yaparsınız ben eve gidiyorum. Çok bunaldım."

"Bell gittikçe babaanneme benziyorsun!"

----

Eve geldiğimde, belkide Usain Boltdan daha hızlı bir şekilde mutfağa koştum. Nefessiz kalacak kadar su içtikten sonra kendimi banyoya zor attım. Soğuk ve kısa -genellikle banyoda fazla zaman geçirmem çünkü banyoda geçirdiğim dakikalar boyunca gözüme Afrika'nın kurak kısımlarında yaşayan insanların susuz kalması gelirdi. Galiba bu durum babamın küçükken bana izlettiği belgeseller yüzündendi- bir duştan sonra yatağıma uzandım.

Masadan telefonumu aldım ve makalemin okunma sayısını görmek için makale başlığımı arama çubuğuna girdim. Fakat makalem çıkmadı. Sistemsel bir hata olmuştur belki deyip sayfayı kapattım. Uzun bir ne yapsam düşüncesinden sonra annemin röportajına göz atmaya karar verdim. Dün Rolling Stone dergisine konuk olmuştu. Fazlasıyla gurur vericiydi çünkü hayalleri gerçek oluyordu.

Peki benim hayalim neydi? Bunu oturup düzgünce düşünmemiştim. Basit şeyleri hayal olarak görüyordum. Mesela bozuk bilgisayarımı tamir ettirmek benim için bir hayaldi şuanda. Fakat bu geleceğimi etkileyecek bir olay değildi. Geç mi kalmıştım acaba hayal kurmak için. Küçükken gelecek için kurduğum hayellerin bir tanesi bile bana dokunmuyordu. Mesela annemin brownisinden yapılmış ev. Nedense bu en büyük hayalimdi.

Fazla düşüncelerimde boğulmadan derginin sitesine girdim. Bir umut orada yayınlanmıştır belki desemde orada yoktu. Bugün şansım bana el hareketi çekiyordu resmen. Telefonu yan tarafıma atıp ayağa kalktım. Belki markete dergi gelmiştir umuduyla, dışarı çıkmak için hazırlanmaya başladım. Babamın gizli dolabından - hiç de gizli değildi- biraz para aldım. Sonra kapıdan çıkacakken daha fazla almalıyım deyip bozuk paraları saymadan bir avuç aldım. Zengin falan değildik sadece evde bozuk para çok vardı.

Dışarı çıkınca yaz sıcağı yüzüme hücum etti. Bir an gitmekten vazgeçsemde merakım her şeyin önüne geçmişti. Kapıyı kapatıp tam dışarı adım atıyordum ki babaannemin sesi kulağımda yankılandı. Balkonundan başını sarkıtıp beni görmeye çalışıyordu. Bazen evimizin kapısına dedektör koyup ne zaman çıktığımızı ya da eve geldiğimizi denetliyor diye düşünüyordum. "Satış yapabildiniz mi? Ne kadar kazandınız? Şu karşı komşu çok satış yapt- "

"Babaanne, babaanne şuan acelem var sana ne kadar kazanıp kazanmadığımızı sonra anlatırım olur mu? "

"İyi git! Beni hep es geçin zaten!"

Elenora olsaydı büyük ihtimalle bu laftan sonra babaannemin yanına gider ve salya sümük ağlardı. Ben ise balkonda oturan babaanneme havadan bir öpücük gönderip sahte bir gülüş bahşettim. Kardeşimle, uranüs ve güneş gibiydik. Çok farklıydık. Aslında onunla ilişkimiz annem gitmeden önce ve gittikten sonra diye ikiye ayrılıyordu. Annem gidince birbirimize muhtaç olduk ve daha fazla bağlandık. Bu durum annemin gitmesinin tek iyi tarafıydı galiba. Çünkü kardeşimi tanıdıkça aslında o kadarda gıcık biri olmadığını fark ettim...

----

Zorlu koşullara rağmen yılmadan hedefime ilerlemeye devam ettim ve sonunda markete vardım. Eğer dergi gelmemiş ise bu büyük bir dram olurdu benim için. Market kapısının önünden hışımla geçerken soğuk hava dalgasının yüzüme vurmasıyla adımımı klimanın yanına doğru yönlendirdim. Bir yandan serinlerken bir yandan da meyve seçiyormuş gibi yapıyordum. Sonunda yeteri kadar serinleyince dergilerin olduğu rafa doğru olabildiğince yavaş adımlarla ilerledim. Dergiler kısmına varınca,dergilere kısa bir gözattım.

Girlzz dergisinin yeni sayısı gelmişti. Çoğu insan derginin ismini duyduğunda sadece kız konularının ve her bir sayfasında kaslı playboyların olduğunu düşünüyor. Haklılarda. En başında ben de çok önyargılı davranıyordum. Ama sonra kimsenin anlattığımda inanmadığı o olay oldu...

Bulutlu bir gündü. Rüzgar saçlarımı gökyüzünde dalgalandırıyor aynı zamanda dansa kaldırmış gibi etrafa sallandırıyordu. Çamaşır makinesinin, susuz ve deterjansız haliydi yani. Ben ise ellerim ceplerimde, rüzgarla savaşımı kesmiş; umursamaz bir tavırla ilerliyordum. İnsanlar evlerine kaçışıyor ben ise her şeye inat yürüyordum. İndila Derniere Danse klibinden tek farkım rüzgarın onla barış sağlayıp saçlarına dokunmamasıydı. Belki de rüzgar benim saçlarıma aşıktı. Her neyse konudan saptım. Tam neden evden bu havada dışarı çıktım diye hayıflanıyordum ki yüzüme bir kağıt parçası çarpıvermişti. O da rüzgarın hırçınlığına kapılmış umursamaz bir şekilde havada süzülüyordu. Kader bizi buluşturmuştu. Tabi başta yüzüme çarptığı için şimdiki gibi minnet dolu değildim ama olsundu.

Sinirle çöpe atacakken bir anda ne olduğunu merak etmiştim. Bu Girlz dergisinin bir sayfasıydı. Sayfanın üst kısmında siyah beyaz, kocaman bir fotoğraf vardı ve altında, "1838 yılında Fransız Daguerre tarafından çekilen bu fotoğrafın sol alt köşesinde görülen vatandaş, fotoğrafı çekilen ilk insan olma özelliği taşıyor. Tarihe geçen adamın muhtemelen bundan hiçbir zaman haberi olmadı...' yazıyordu. Böyle bir fotoğrafı ilk defa görmüştüm ve ilgimi çekmişti. Ve işte bu benim Girlzz dergisi ile romantik karşılaşmam. Bu kadar abartılı değildi ama benim hayal dünyam sonuçta.

Elim her ne kadar ona doğru kaysada kendime engel oldum çünkü annemin röportajını merak ediyordum. Elimi hemen cebime kattım ve fazla para getirmiş olmam için dualar etmeye başladım. Ama tahmin ettiğim gibi az para getirmiştim. Şimdilik Girlzz dergisine elveda demeliydim. "Bakma bana öyle üzümlü kekim. Geleceğim ve seni alacağım söz veriyorum." Zar zor dergime veda ettikten sonra kasaya doğru ilerledim.

                                ••••

Öyyle bir içimden geldi bölüm atayım dedimm
NEYSE
Öpüldünüz <33

-Mia

Parallel RulesWhere stories live. Discover now