*13. bölüm

35K 922 145
                                    

'Biri eğer gözlerini senden kaçırıyorsa, emin ol ki; o gözlerde sana ait birşeyler vardır.'
-Dostoyevski

50.000 tıklanma sayısına ulaşmamız suretiyle 14 word sayfası -daha fazla da olabilir-civarında uzun bir bölüm yazdım. İyi okumalar, teşekkürler.

Hayal kırıklığı.. İki kelime, on dört harf, altı hece.. Fakat anlatmak istediği şeyler sonsuz sayılarla bile ifade edilemeyecek kadar çok fazla. Tutkunun, şehvetin, gambazlığın, hasetin ve kinin toplamı ile karışmış hâli. Hayal kırıklığı.. Sessizliğimin ve içten içe körelişimin tadına varan belirtisiz sesler. Yaşamaktan sıkılmanın ve özgürlük adına kanat çırpmanın sihirli aynası. Hayal kırıklığı.. Tüm hislerimi buruşturup bir kenara fırlatan acımasız efkâr. Kapıldığım akıntıda beni uyandıran tek kabus. Şairimin kaleminden dökülen bir mürekkep damlası, aşkın bittiği noktada yanıp tutuşan edebiyat sevdası.

Peki ya, hayal kırıklığı neydi?

Küçük kız çocukları vardır, babalarını taparcasına severler; adını aşk sanırlar ve babalarına tutkuyla bağlanırlar. Sonra birgün büyürler ve gerçekleri teker teker beyinlerine misafir ederler. Hayatlarındaki tek erkek babalarının oluşu, babalarını ne kadar memnun kılsa da günün birinde bir herifin ansızın kızının elinden tutması bu babaların en büyük hayal kırıklığı olur. Gerçek prensini bulan kız, babasını artık yaşlı bir kral gibi görmeye başlar; çünkü prensesler sadece prenslere layıktır. Hayal kırıklığı tam olarak bu mudur, Yoksa başka birşey mi?

Evin veliahtı sayılabilecek derecede erkek çocukları vardır kardeşi doğana kadar hüküm süren. Dünya onların etrafında döner ve evin tek önemlisi onlarmış gibi çocukluk duygusunun dibine kadar tadına varırlar. İstedikleri önünde, istemedikleri ise arkalarındadır; çünkü o değerlidir, evin tek çocuğudur. Yıllarca her istediği yapılmıştır ve el üstünde tutulmuştur. Ta ki o gün gelip, hastane kolidorunda bir bebek ciyaklaması duyulana kadar.. Evin yıllarca tek veliahtı, artık abi/abla olmuştur ve büyümeye hazırdır. Çocukken hep büyüdüğünde de tek çocuk rahatlığını yaşayacağını düşünen bu veliaht, işte o doğum günü en büyük hayal kırıklığını yaşar. Çünkü hiçbir rahatlık sonsuza kadar sürmez. Peki, gerçek hayal kırıklığı bu muydu? Yoksa daha farklı birşey mi?

Gerçek hayal kırıklığı bu sıralamaların hiçbiri değildi, hiçbiri kadar hafif değildi. Birçok tabirle anlatılabilmesine rağmen, tarif edilebilecek tek seçenek olayı tatmaktı. Bin bir türlü hayal kırıklığı vardı fakat bunlardan en ağır olanı; düştüğünde parçalayandı. Yaptığınız proje sunumundan yüksek alacağınızı düşündüğünüz hâlde alamamanızdan veya ailenizden beklediğiniz miktarda harçlık kapamamanızdan bahsetmiyorum. Uzun süredir konuştuğunuz çocuğun siz yerine en yakın arkadaşınıza çıkma teklifi etmesinden de bahsetmiyorum. Peki ya gerçek hayal kırıklığı neydi?

Doğrusunu bildiğin şeylerin yanlış çıkmasıydı, örnek aldığın insanların saptırmasıydı, gerçek sandıklarının hayal olmasıydı. Ve en önemlisi de; güvendiğin dağlara kar yağmasıydı. O kar öyle bir yağardı ki, ruhunun tüm harap olmuş köşelerini açığa çıkarır ve soğuk kara teslim ederdi. Ruhun karın ince kristalleriyle kendine gelinlik döşerken, bir nebze teslim olur ve yok olmaya başlardı. Gerçek hayal kırıklığı diye birşey yoktu, kalbin vardı. Ve kalbin ne kadar şiddetli atarsan o kadar fazla kırılırdı, kırılan şey her defasında hayallerin değil kalbin olurdu.

Ve benim de hayallerim değil, ekranda gördüğüm videoyla kalbim kırılmıştı. Belki tamir edilmesi kolaydı fakat hiçbir kalp cerrahı buna bir çözüm bulamıyordu.

"Dila iyi misin?" diye sordu Doğan elimden telefonu çekip alırken. İyi misin sorusu bana yönelik bir soru olmamalıydı çünkü her seferinde fikrim sabitti; ben iyi değildim. Hiçbir zaman da iyi olamayacaktım.

VEFA Donde viven las historias. Descúbrelo ahora