8. BÖLÜM

272 34 5
                                    

"Anneme söyleme, olur mu?" Irmağın usul sesiyle kafamı kolumun altında yağmurla ıslanmış olan saçlara çevirdim. Kafasını kaldırınca göz teması kurabilmiştik. "Söylemem, cadı. Söyleyip de kadının kalbine indirmeyelim." Kolumun altından çıkmasına izin verdim ve devam ettim. "Ama sende, bir daha asla böyle bir şey yapmayacağına dair söz vereceksin," diyerek omuzlarından tuttum ve bana bakmasını sağladım. "Söz, kız sözü." Biraz şüpheye düşürmek için yüzümü ifadesiz bıraktım. Telaşla gözleri büyürken, bir anda sırıttım. Sırıtışımla önce şaşırdı. Sonra saçlarına elimi attım ve karıştırdım, ıslak saçlarını karıştırmamın sonucu olarak yüzüme düşen yağmur damlalarından bağımsız olarak, onun saçlarından sıçrayan üç beş su taneciği gelince, konuştum. "İnandım, ıslak cadı. Şimdi haydi eve, annene ufak pembe yalancıklar söylemeliyiz." Tam o sırada aklıma gelen şeyle durdum. "Hey, bir dakika. İzgi'ye haber vermeyi unuttum, seni arıyordu." Irmak gözüne giren yağmur damlasının şiddetiyle tek gözünü kapatırken, "İzgi'de kim?" Sorusunu yanıtsız bırakıp, telefonu kulağıma dayayıp çalışını dinledim, ikinci çalıştan sonra, nefes nefese bir halde açtı. "Alo -nefes- buldunuz -nefes- mu -nefes-" yüzüme düşen milyonlarca yağmur damlasından biri ağzıma girince, hızlıca konuştum. "Bulduk Irmağı. Teşekkürler aradığın için." Söyleyecek söz bulamayınca araya girdi "Ay dur," derin bir nefes aldı, nefesini düzene sokmaya çalıştığı belliydi. "Önemli değil. Hem neredesiniz siz? Yakındaysanız geleyim" Irmak karşımda dikilmiş şaşkınca bakınıyordu. "Geç olmadı mı? Neyse. Konak Kafe'nin alt sokağından dümdüz gel, uçurumdayız." Dedim ve bedenimi onu görebileceğim yöne çevirdim. "Manyak mısınız?" Diye sorduğu soruyla afallasam da cevap verdim. "Ben değil, ama Irmak, kesinlikle manyak." Derin bir iç çekip, "Lütfen, düşündüğüm şey olmasın. Neyse yaklaştım ben görüşürüz." diyerek telefonu kapadı. Irmak meraklı gözlerle bakarken, görüş alanımıza mor saçlar girince, "Mor mu o?" Diyen Irmağın sesiyle gülümsedim. "Daha ne renkler göreceğiz, kim bilir." Diyerek Irmağa kol attım ve ıslak, mor saçın bize yaklaşmasını bekledim. Irmak sert bakışlarını İzgi'ye yollarken, aniden konuştu. "Ağabeyim benim" o sırada elini belime attı ve beni sahiplenmeye çalıştı. "Seni hiç sevmedi, hepsi bir oyundu artık sevgili değilsiniz. Lütfen ağabeyi bir daha arama. Teşekkürler." Aniden kolumu ondan çekip, hızla konuştum. "Bir dakika, bir dakika orada dur küçük, ıslak cadı. Sevgili derken?" Irmak, artıran yağmura karşı yüzünü sildi. "Sevgili değil misiniz?" Evet, şu an bu durumda aynen bu saçma soruyla karşı karşıyaydım. Bakışlarımı mor saça çevirirken, mor saç gözlerini kaçırdı. "Evet, sevgiliyiz biz. Hatta birazdan, yirmi üç çocuğumuz gelecek, hepsi mavi saçlı mor saçlı, şirin baba gibi dolanıp, ufomuza atlayıp kaçacağız. Delirdin mi Irmak? Sevgili değiliz biz."

İzgiyi mezarlığa bırakıp, Irmak'la eve doğru yürüdük. "Sevdim" dedi Irmak. Şaşkınlıkla kafamı ona çevirip, "Neyi?" Diye sordum. Önce ayağının yanındaki metal konserve kutusunu sürükledi biraz. Sonra kafasını bana çevirip "Neyi değil, kimi. İzgi ablayı, İzgiyi sevdim. Yani başta sevgilin sandığımdan öyle çıkıştım ama, iyi biri." Tekrar şaşkınlıkla, bana doğru attığı konserve kutusuyla, boş sokakta garip sesler çıkartarak ilerlerken konuştum. "Tek konuşmanız, 'Adın ne, İzgi. Ve sende Irmak.'" Son bir tekme savurup, konserve kutusunu uzaklara fırlattım ve devam ettim. "Beni aradığın için teşekkürler, mühim değil, sen Deniz'in kardeşiysen, yaşaman gerek. Öldüğü halde, iyi biri olduğunu düşünmene sağlayacak sebebi merak ettim doğrusu." Evleri görününce usulca yanıma sokulup, kolumun altına girdi ve mırıldandı. "Beni babamın gazabından koru." Sonra ufak bir nefes alıp devam etti... "Şöyle ki; bir insanın bakışları, eğer parlıyorsa. Konuşurken içten olduğunu hissediyorsan, bu iyi biri demektir. İzgi'nin gözleri, yeşil bir ışık saçacak kadar parlak ve beni yıllardır tanıyormuş gibi konuştu. Bu, güvenli demek." Kolumun altındaki kafasını sıkıştırıp eğilmesini sağladım. "Bizim küçük cadı, altıncı his manyağı bir müneccim çıktı. Haydi naş, eve."

EGE DENİZİWhere stories live. Discover now