15. BÖLÜM: TAKİP

Start from the beginning
                                    

Sessiz kalmayı tercih ettim, kulaklığımı çıkartıp otobüsteki gürültüden ayrı bir ruh haline girerek kendi müzik listemden şarkılar dinlemeye başladım.

Hava birden kötüleşmeye başlamıştı. Zaman geçiyor da geçiyordu... Sanırım en fazla iki saat geçtiğinde İstanbul'dan çıktığımızı gördüm. Bir de şehir dışına mı gidecektik? Tabii bende dört saatlik bir yolculukta artık ne sanıyorsam...

Yanaklarımı havayla doldurup patlattığımda rehber öğretmenimiz ayağa kalkıp öğrencileri susturmaya çalıştı. Çünkü aşırı bir gürültü vardı. En sonunda herkes sustuğunda öğretmen zafer dolu bir şeklide gülümsedi.

O an yağmur yağmaya başladığında camdan dışarıya şaşkınlıkla baktım. Annemin bana anlattığı o anılar birden kulağıma masal gibi geldi.

Göz kapaklarım ne kadar açık olmaya dirense de en sonunda yenilgiyi kabul edip kapandı ve huzurlu bir uykuya dalıverdim. Kafamın bir omuza düşsüsünü hissetim. Kafamı kaldırmaya yeltendim ama bir gram kıpırdatamadım. Sanki bir adım sağa atarsam gerçeğe döneceğim, bir adım sola atarsam uykunun o güzel huzuruna kavuşacaktım. Tercihimi sol adımdan yana kullandım ve Demirkan'ın rahat omuzunda güzel bir rüyaya daldım.

Kulaklığımdaki müziğin huzur dolu sesi bende güzel bir his uyandırıyordu. Müzik kesildi. Uykuya dalmadan önce birden tanıdık birisinin, bir şey fısıldadığını duydum.

Bana bunu yapma Yağmur. Bana bu kadar yakınken aynı zamanda bu kadar uzak olma...

*

''Hadi uyan artık!'' Gökçe'nin sesi.

''Kızım uyansana! Kış uykusuna mı yattın!'' Demirkan'ın bıkkın sesi.

Gözlerimi hafifçe güneşin nahoş ışıklarına açarken nerede olduğumu kısa bir an anlamaya çalıştım. Otobüsteydim. Karşımda beni sarsan Gökçe ve onun yanında otobüsün koltuğuna sırtını dayayan Demirkan vardı.

'Şükür! Seni uyandırmak için suni teneffüs yapacaktım'' dedi Demirkan. Sesinde anlaşılacak üzere beni uzun zamandır uyandırmaya çalışıyorlardı.

''Ne alaka?'' dedi Gökçe ona sert bir bakış atarak. Demirkan ise gevşekçe güldü.

''Bu hep böyle!'' dedim yeni uyanmış boğuk bir sesle. Birden otobüs şoförünün sesini duyduk. Artık otobüsten inmemiz gerektiğini bize sert bir tonda ama güzel bir üslupla söylüyordu. Bu nasıl oluyordu bilemiyorum ama otobüs şoförü şuan tam anlamıyla öyle konuşuyordu.

Gökçe bana bakarak, ''Ben iniyorum,'' dedi ve otobüsten indi. Çantamı bulmak için etrafıma bakındığım da çantamı yerde gördüm. Çantamı tam almak için eğildiğim de aynı anda Demirkan'da çantamı almaya çalıştı. Birden elim onun sıcak eline değdiğinde hızlıca elimi geriye çektim. Demirkan benim telaşımı anlamamış olacak ki normal bir hareketle çantamı alıp bana uzattı ve kaşlarını sabırsızlıkla kaldırıp dışarıyı işaret etti. Neden konuşmadığını anlamadım. Bunu umursamayıp Demirkan otobüsten inerken bende arkasından onu takip ettim.

Seslerin geldiği yere baktığım da uzakta çadır kuran öğrencileri gördüm. Rehber öğretmenimiz ve orta yaşlarda erkek beden öğretmeni öğrencilere kuralları anlatmaya çalışsa da öğrencilerin çoğunluğu dinlemiyordu.

Herkes birbirleriyle şakalaşıyor, gülüşüyor ve çadır kurmaya çalışıyorlardı. Onlara doğru ilerlerken dudaklarım istemeden büzüldü. Buraya hangi akla hizmet gelmek istemiştim ki! Kalabalığı hiçbir zaman sevmemiştim. Ve galiba sevemeyecektim de...

ALABORAWhere stories live. Discover now