Mukan Kağan - 4

257 32 15
                                    

Kengeş bitmiş olmalıydı. Herkes dinlenmeye gitmişti. Hazırlanmış olan en büyük yurdu aradı. Mete Han'a orası ayrılmıştı. En azından sona gelmeden önce bunu yapması gerekiyordu. Ağabeyi ile gerçekleştirmek istediği bir hayaldi, ama bunun olmamasına kendisi sebep olmuştu.

Atıyla beraber dolaşırken Esik Çayı'nın kenarında dinlenmek için durmuştu. O esnada sırtını dayadığı ağaç devirmişti. Atının elinden alınacağını korkan Mukan da oradan uzaklaşmıştı. Hiçbir şeyden şüphelenmeyen insanlar ağacı Esik Çayı'nın önünü kesmesin diye kaldırmaya çalışmışlardı ve ağabeyi İrnek de yardıma gelmişti. Kayanın üzerinden takip ediyordu olayları Mukan sadece ve atının sessiz kalması için uğraşıyordu. Birden ne olduğunu anlayamadan bulunduğu tepedeki kaya yuvarlandı. Devamında ise ağabeyinin cesedi akarsuyun üzerinde yüzüyordu. Ne olduğunu bile kavrayamamıştı, hala zaman orada durmuştu onun için.

Mete Han'ın kaldığı yere varmıştı. Cebinden şamanın yanındayken aldığı keskin kamayı çıkarttı ve hiç düşünmeden içeri girdi. Mete Han'ın gözlerine bakarak ölecekti, böylece hem ölmeden önce onu görmüş olacaktı hem de ağabeyinin katilinin intikamı alınmış olacaktı. O içeri girerken Mukan'ın atı da hiçbir insan gözünün göremeyeceği bir karanlığa sığındığı bir anda kanatlarını sergilemeye başlamıştı. Gökyüzüne doğru yükseliyordu. Şaman atın uzaklaşmasına tanık olan tek kişi olma şerefine kavuşmuştu. Gökyüzünde ileride çok belirgin olmayan bir hedefe doğru ilerliyordu. Şaman nereye doğru gittiğini anlamıştı.

"Tulpar Dünyâ'nın bir başka köşesinde olsa da, kendi sürüsünü bulur."

Boy beyini uyarmıştı, bu yaratıklar, canavarlar uğraşılmaması gereken varlıklardır. Sürüsüne ulaşmak isteyen her canlı fırsat bulduğu bir anda her türlü hileye başvuracaktır. İrnek, bir canlının aslında tutsaklık hayatından kurtulmak için feda ettiği bir kurbandı. Yıllar boyu Mukan'ın bineği olmayı kabul eden bu mitolojik varlık sahibinin karakterini de öğrenmişti ve onu utandıracak bir vakaya sebep olmuştu. Esik Çayı onlar için değerli bir su kaynağıydı ve bir gencin atından uzaklaştırılması da çok utanç verici bir cezaydı. Ağabeyinin ölümüne sebep olan Mukan'ın pişman olacağı ve kendi ölümünü kabulleneceğini de biliyordu, çünkü ağabeyini ne kadar çok sevdiği bilinen bir şeydi. Onun ölümüyle de artık özgür olmuş olacaktı, çünkü her binek sahibi ölene kadar ona bağlı yaşamak zorundadır. Bu yüzdendir de sahipleri öldüklerinde bile binekler kurganlara sahiplerin yanına gömülür ki öteki dünyada da onların bineği olmaya devam etsinler. Bu bağımlılık atların aslında doğalarına ters bir durumdu ve bunu insanlar öngöremediler. Ama sıradan atlar insanlara karşı güçsüzdürler, onların iradelerine boyun eğmek zorunda kalırlar. Tulpar ise iradesi kolaylıkla alt edilemeyen güçlü bir varlıktır ve bir binek haline getirilmek ona yapılabilecek en büyük hakarettir. Bunu asla affetmez ve affetmedi de.

Mukan'a gelecek olursak ölümü için kendisine bir ortam hazırlamıştı. Mete Han gibi ulu bir Hakan tarafından öldürülecekti, bunu istemesinin çok bariz bir sebebi vardı. Balbal taşı olarak Mete Han'ın kurganına dikilecekti onu da temsil edecek bir figür ve Mete Han Uçmağ'a gittiği zaman Mukan onun orada hizmetçisi olacaktı. Onur kırıcı olsa da Tamu'ya gitmek daha korkutucuydu. Ama Mete Han bir kamanın ne kadar keskin olsa bile ona zarar verecek kadar yaklaşmasına izin vermeyecek birisiydi. Mukan'ın gelişinin çok önceden fark etmişti, çünkü her zaman tetikte olurdu bir saldırı olabilir ona karşı diye. Mukan daha içeri girdiği anda yere serilmişti bizzat Mete Han tarafından. Mukan, Mete Han'ın gözlerine baktı ve artık isteğinin yerine geldiğini bildiği için ölümü bekledi, ama Mete Han bunu yapmadı. Çocuğun cesaretine hayran kalmıştı. Sonuçta o da babasını zorla tahttan indirerek başa geçmişti. Bu kadar insanın içerisinde genç birisinin Mete Han'ı öldürmeye kalkışmasını cesaret verici bulmuştu. Aslında olan şey sadece şanstı, buradaki boy beyinin oğlu olduğu için Mete Han'ın yanına kimse tarafından rahatsız edilmeden gidebilmişti, ama Mete Han bu detayı önemsememişti.

"Bana senin gibiler lazım" demişti Mukan'a. "Dilerim, ileride bir Hakan'ın adı Mukan olur. Mukan Kağan, kulağa gayet hoş geliyor."

Mukan kendisinin Hakan olamayacağını biliyordu, ama Mukan Kağan birisinin ileride Hakan olarak tarihte yer alabilecek olmasından gurur duymuştu. Mete Han'ın onunla neden bu kadar ilgilendiğini de anlayamamıştı. Şaşırmıştı hatta.

"Şimdi dinlen, Mukan. Bu olayı kimseye anlatma, ben de söylemeyeceğim. Çünkü inanıyorum ki sen bundan böyle bana en sadık kişi olacaksın" diye konuştu Mete Han.

Mukan, heyecanla yerlere kadar eğildi ve hevesle yurdunun yolunu tuttu. Babası da dönmüş olmalıydı. Mete Han ile karşılaşmasını anlatamazdı, hele oraya gidiş amacını asla söyleyemezdi. Bir an için etrafında bir eksiklik olduğuna dair bir his geldi, ama geçici bu his hemen kayboldu. Tulpar'ın yokluğunu fark etmemişti bile.

1969 – Almaata, Kazakistan

Esik Çayı kıyısında bir kurgan kazısında altın zırhıyla gömülü olarak belirlenen gencin bir Saka Prensi olduğu tahmin ediliyor. Elbisesinin yanında yer alan yazılarda ise "Esik halkının başı sağ olsun" cümlesi yazılıdır.

SON

Yazarın Notu: Altın Elbiseli Adam bir kazı çalışmasında bulunmuş gerçek birisidir, ama hikayesinin ne olduğu bilinmemektedir. Ben de onun üzerinden böyle bir kurgu oluşturdum. Türk mitolojisinden unsurlar kullandım. Özellikle Türklerin atlarla olan ilişkisine de yer vermek istedim. Umarım keyif alarak okumuşsunuzdur. 

Mukan KağanWhere stories live. Discover now